Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Bankacılık gerekli ama ya bankalar?

    Hasan Ersel, Dr.06 Kasım 2009 - Okunma Sayısı: 1214

    Bankacılık faaliyetlerinin olmadığı çağdaş bir piyasa ekonomisi düşünmek olanaklı değil. Şöyle günlük yaşamımızda bankacılık faaliyetlerinin, doğrudan ya da dolaylı olarak bizi nerelerde nasıl etkilediğini bir an düşünürsek, bu sonucun doğruluğunu kolayca görürüz. Peki ya bankalar gerekli mi? İlk bakışta bu soru garip gelebilir. "Bankacılık gerekli ise bankalar tabiatıyla gerekli olacaktır" diye düşünmek olanaklı. Ancak banka, bankacılık faaliyetlerini yürütmenin bir yolu, tek yolu değil. Nitekim bankacılık tarihi 5000 yıl öncesine, Babil'e kadar uzanırken bugün anladığımız biçimiyle bankanın ortaya çıkışı 1401 yılında Barselona Bankası'nın kurulması ile olmuştur. O halde bankacılık ile bankayı ayırt etmekte sakınca yok. Bankacılık denildiğine, mali kesim içinde düşünülebilecek farklı pek çok faaliyet akla geliyor: Mevduat toplamak, kredi vermek, para transferi yapmak, teminat mektubu vermek, menkul kıymet işlemi ve döviz işlemi yapmak vs. Biz günlük yaşamımızda, bu tür faaliyetlerin banka adını verdiğimiz kurumun çatısı altında yapılmasına alışığız. Ama bunun böyle olması gerekli mi? Bu faaliyetlerden bazılarını filan kurumlar, diğerlerini de falan kurumlar yapamaz mı? Bir-iki örnek vereyim. 1999'a kadar ABD'de yürürlükte olan Glass-Steagal Yasası ticari bankacılık ile menkul kıymet faaliyetlerini ayırıyor, bankaların menkul kıymetler işlemi yapmasını kısıtlıyordu. Öte yandan Türkiye'de efektif (nakit olarak döviz) almak isterseniz, bir banka şubesine gidebileceğiniz gibi döviz bürosuna da başvurabilirsiniz. O zaman soru şu: Bu tür faaliyetleri banka adını verdiğimiz bir kurumun bünyesinde toparlamak mı daha yararlı, yoksa belli faaliyetlerde uzmanlaşmış kurumlar arasında bölüştürmek mi? Bu soru yeni değil. Bankacıları sevmeyenlerden (epeyce çoktur) birisinin aklına gelen bir espri hiç değil. Uzun zamandır iktisatta tartışılan bir konu. Aslında Glass-Steagal Yasası bile bu konudaki bir görüşün uygulamaya yansıması olarak düşünülebilir. Tabii Avrupa'daki evrensel bankacılık sistemi (bankaların mali kesim içinde faaliyet gösterecekleri alanların kısıtlanmaması) de bunun ters yönde bir yansıması. Bu uygulamaların zaman içinde gösterdikleri değişikliklerin bir kısmı ise uzmanlaşmış kurumlar oluşturmakla bankacılık faaliyetlerini aynı çatı altında toplamanın karşılaştırmalı yarar ve sakıncaları konusunda karara varmanın güç olduğunu gösteriyor. Aslında ilk bakışta, uzmanlaşmaya ağırlık veren bir sistem akla çok yakın geliyor. Eğer bir kuruluş, ailelerin tasarruflarını nasıl değerlendirmek istediklerini yakından izleyebiliyor, onların gereksinimlerini (getiri, vade ve risk gibi çeşitli boyutlarıyla) karşılayacak olanaklar sağlayabiliyorsa o alanda çalışması, enerjisini başka alanlara harcamaması daha doğru değil mi? Aynı gözlemi kredi açma faaliyeti için de düşünebiliriz. İktisatçıların yaptıkları çalışmalar, banka gibi çok sayıda mal ya da hizmet üreten şirketleri izleyen iktisatçılar bir başka özelliğin olduğunu ortaya koydu. Bazı durumlarda, bir şirketin birden fazla mal ya da hizmeti aynı anda sunması, maliyetleri düşürücü bir etki yapabiliyor. Bu durumda, şirket ürettiği mal ya da hizmetlerin bileşimini ayarlayarak en düşük maliyeti bulabiliyor. Banka örneğimize dönelim: Banka kaynak gereksinimi olanlara kredi vermek ve tasarrufu olanlara da bunu değerlendirmek üzere mevduat olanağı sunmak gibi iki ayrı hizmet veriyor. Bu hizmetlerin her birisinden ne kadar vereceğini seçerek en düşük maliyetle çalışmanın yolunu bulabilir. Buna iktisatta "kapsam ekonomisi" (economies of scope) deniliyor. Bankacılık faaliyetlerinin banka adı verilen kurumun çatısı altında toplanması görüşü bu özelliğe dayandırılıyor. Bankaların kapsam ekonomisi özelliği taşıdığına ilişkin epeyce bulgu var. Ancak yakınlarda tekrar yoğun tartışılmaya başlanan bir soru daha var: Devletin güvencesi bazı bankacılık faaliyetleri için mi olmalı yoksa tümü (başka bir değişle bankalar) için mi? Bu konuyu ele alacağım.

    Bu yazı 06.11.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır