Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Türkiye nasıl bir dünyada toparlanmaya çalışacak

    Hasan Ersel, Dr.23 Kasım 2009 - Okunma Sayısı: 1093

    OECD'nin öngörüleri, dünyanın 2010'da bir önceki yıla oranla çok daha olumlu bir görünümde olacağını gösteriyor. Ama daha detaylı bilgilere baktığımızda gelişmiş ülkeler dünyasında, başta işsizlik olmak üzere, çözüm bekleyen çok ciddi sorunların var olduğunu da gösteriyor. Önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinde neler olabilir, ne türlü gelişmeler (olumlu ya da olumsuz) görebiliriz? Bu yılın olağan dışı çalkantılı ortamı, önümüzdeki dönem için öngörü yapmayı, daha da zorlaştırdı. Ama başka çare de yok. Sonuçta kimileri mikro düzeyde firması ya da ailesi, kimileri de makro düzeyde ülke ekonomisi için karar alacak. Bu türlü öngörüler ise, güvenilir olmadıkları bilinse bile, gerekli. En azından bu konuları ele alanların nelere dikkat ettiklerini görmek için. Bu bağlamda ilk üzerinde durulan konu dünya ekonomisinde gözlenen eğilimlerin ne olduğu. Bu konuda önemli bir yeni çalışma da OECD tarafından yapılmış: OECD Economic Outlook (Volume 2009/2; No. 86, November) [Kısaca OECD olarak anılacaktır] bu çalışma sadece OECD üyesi olan ülkelerin ekonomilerine ilişkin olarak değil, fakat bu kuruluşun dışında kalan ekonomilere ilişkin de öngörüleri içeriyor. Bu çalışmadaki öngörüleri temel alarak dünya ekonomisine ve Türkiye açısından önemli olan Euro Bölgesi ve ABD'ye ilişkin öngörülere göz atmak istiyorum. Bir başka yazımda da Türkiye açısından önem taşıyan diğer ülkeleri kısaca ele alacağım.

    OECD'nin öngörüleri OECD dünya GSYH'sının 2009 yılında yüzde 1,7 daralacağı öngörüyor. 2010 ve 2011 yıllarında ise dünya ekonomisinin tekrar büyümeye başlaması bekleniyor. OECD, bu yıllarda sırasıyla dünya GSYH'sının yüzde 3,4 ve yüzde 3,7 büyümesini bekliyor. Bu olumlu bir sonuç. Çünkü, OECD'nin önümüzdeki dönemde dünya ekonomisinde daralmaya yol açabilecek yeni bir gelişme beklemediği anlamına geliyor. Ancak büyüme rakamları, iyimserlik yönünde fazla hayale kapılmamak gerektiğini de gösteriyor. Dünya ekonomisi krizden önceki son yılda, 2007'de yüzde 4 büyümüştü. 1997-2006 dönemi ortalama büyüme hızı ise yüzde 3,8 idi. Yani, 2010-2011 döneminde son 10 yılı aşkın süredir tanık olduğumuzdan daha düşük hızda büyüyen bir dünya ekonomisiyle karşı karşıya olacağız. Dünya dış ticaretinde de benzer bir gelişme öngörülüyor. OECD, 2009 yılında dünya dış ticaretinde reel daralmanın yüzde 12,5 düzeyine varacağını tahmin ediyor. Ancak OECD, 2010'de bu durumun tersine döneceği ve dünya dış ticaretinin yüzde 6 oranında artacağını öngörüyor. Bu IMF'nin Ekim 2009'de yayımlanan Global Economic Outlook adlı dokümanındaki öngörülerden daha iyimser bir sonuç. Ancak, dünya ticaretinin 1997-2006 dönemindeki ortalama artış hızına (yüzde 7,1) oranla düşük. Buna karşılık, OECD 2011'de dünya ticaretinde daha olumlu gelişmeler bekliyor ve bu yıldaki artış hızının yüzde 7,7'ye ulaşacağını öngörüyor. Kaba bir hesapla, bütün bu gelişmeler sonunda 2011 sonunda dünya ticareti 2008 yılı sonundaki düzeyini tutturmuş olacak. Bu bilgiler, dünya ekonomisinde düzelme beklentisinin güçlü olduğunu gösteriyor. Ama aynı ölçüde, bu düzelmenin hızlı olmayacağı, toparlanmanın zaman alacağının da altını çiziyor.

    Euro Bölgesi ve ABD Türkiye'nin iktisadi ilişkilerinin yoğunluğu açısından Euro Bölgesi'ndeki ülkeler önemli. Onları yoğun iktisadi ilişkileri nedeniyle de ABD'ye de göz atmakta yarar var.

    1) İktisadi Büyüme: OECD, Euro Bölgesinde, 2009 yılında, yüzde 4 oranında GSYH düşüşü olduktan sonra, büyümenin 2010'da oldukça zayıf olarak (yüzde 0,9) başlayacağı, 2011'de ise ancak yüzde 1,7 düzeyine ulaşabileceğini öngörüyor. Euro bölgesi 1997-2006 döneminde ortalama olarak yüzde 2,3 büyümüştü. OECD'nin ABD de büyümeye ilişkin öngörüleri de benzer nitelikte. Ancak ABD'de 2009'daki GSYH düşüş hızı daha düşük: sadece yüzde 2,5. Buna karşılık 2010 ve 2011'de ABD ekonomisinin, Euro Bölgesi'nden daha hızlı büyümesi bekleniyor. OECD'ye göre ABD 2010'da yüzde 2,5 ve 2011'de yüzde 2,8 büyüyecek. Bu rakamların ABD ekonomisinin 1997-2006 dönemindeki ortalama büyüme hızının (yüzde 3,2) altında olduğuna dikkati çekeyim.

    2) İşsizlik: Tahmin edilebileceği üzere hem Euro Bölgesi'nin hem de ABD'nin önümüzdeki dönemde en önemli sorunu işsizlik. Euro bölgesinde 2009 yılında işsizlik oranının yüzde 9,4'e yükseldiği tahmin ediliyor. Önümüzdeki iki yıl beklenen zayıf büyümenin işsizlik oranını düşürmesi söz konusu değil. Nitekim OECD'nin tahminlerine göre 2010'da işsizlik oranı yüzde 10,6'ya, 2011'de ise yüzde 10,8'e yükselecek. ABD'de ise 2009 ve 2010'daki görünüm Euro Bölgesi gibi. 2009'da ABD'de işsizlik yüzde 9,2'ye sıçrıyor. 2010'daki toparlanma işsizliği düşürücü katkı yapmıyor ve işsizlik oranı yüzde 9,9'a yükseliyor. Buna karşılık, ABD'de işsizlik, Euro Bölgesi'nden farklı olarak düşmeye başlıyor ve yüzde 9,1'e iniyor.

    3) Enflasyon: Gerek Euro Bölgesi'nde ve gerekse ABD'de önümüzdeki iki yılda enflasyon bir sorun olarak görünmüyor. Euro Bölgesi için özel tüketim deflatörünün, 2009'yılında yüzde 0,2 düştükten sonra 2010'da yüzde 1 ve 2011 yılında ise yüzde 0,8 artması bekleniyor. ABD'de ise tüketici fiyat endeksi, benzer bir eğilim gösteriyor. 2009'da yüzde 0,4 düşen endeksin, 2010'da yüzde 1,7 ve 2011'de de yüzde 1,3 yükselmesi öngörülüyor.

    4) Cari Denge: Euro Bölgesinin ödemeler dengesinin cari hesabı zaten pek önemli açık (ya da fazla) vermeyen istikrarlı bir çizgi izlemekteydi. 2007 yılında GSYH oran olarak cari işlemler dengesi yüzde 0,5 fazla vermişken bu 2008'de yüzde 0,8 açığa dönüşmüştü. OECD, 2009 için bu açığın GSYH'nin yüzde 0,6'sına ineceğini ve bu eğilimin devam edeceğini öngörüyor. Böylece 2010 yılında Euro Bölgesinin cari açığının GSYH'ya oranının yüzde 0,1'e inmesi bekleniyor. 2011 yılında ise Euro Bölgesi GSYH'sının yüzde 0,3'ü oranında cari fazla verir duruma gelecek. ABD ise Euro Bölgesi'nden farklı olarak ciddi cari açık sorunuyla karşı karşıya. 2009 yılında ABD'nin cari açığının, GSYH'sının yüzde 3'üne "indiği" tahmin ediliyor. Ama bu eğilim pek devam edecek gibi görünmüyor. ABD'nin cari açığının, daha 2006 ve 2007de olduğu gibi GSYH'nın yüzde 5'i dolaylarına çıkmayacağı anlaşılıyor. Ama yüzde 3'ü de aşacağı tahmin ediliyor. OECD'nin tahminlerine göre ekonominin canlanmasıyla birlikte ABD'nin cari açığının GSYH'a oranı 2010'da yüzde 3,4 ve 2011'de de yüzde 3,7'ye yükselecek.

    5) Kamu Dengesi: Euro Bölgesi ülkeleri kamu açıklarının düşük tutulmasına büyük önem veriyorlardı. Bu ülkeler için 2007 yılında kamu açıklarının GSYH'ya oranı sadece yüzde 0,6 idi. Krizin ayak seslerinin iyice belirginleştiği 2008 yılında bile bu ülkelerin politikalarında köklü bir değişiklikler olmadı; bu ülkelerin tümü için kamu açığının GSYH'ya oranı sadece yüzde 2 oldu. 2009'de ise bu durum bozuldu, kamu açıklarının GSYH'ya oranı yüzde 6,1'e sıçradı. OECD, Euro Bölgesi ülkelerinin bu durumu önümüzdeki iki yıl boyu değiştirmeyeceklerini öngörüyor. 2010'da kamu açıklarının GSYH'ya oranı yüzde 6,7ye çıkacak, 2011de bir miktar düşerek yüzde 6,2ye inecek. ABD'de ise kamu açıkları çok daha yüksek. 2009'da GSYH'nın yüzde 11,2'sine yükselen kamu açıklarını, bu ülke de indirmekte zorlanacak. OECD 2010 için ABD'de bu oranın ancak yüzde 10,7'ye ve 2011'de ise yüzde 9,4'e inebileceğini öngörüyor. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere hem Euro Bölgesi ülkelerinin hem de ABD'nin önümüzdeki yıllarda önemli sorunu kamu açıklarını ekonomilerindeki toparlanma sürecini bozmadan nasıl düşürecekleri olacak. OECD'nin öngörüleri, dünyanın 2010'da bir önceki yıla oranla çok daha olumlu bir görünümde olacağını gösteriyor. Ama daha detaylı bilgilere baktığımızda gelişmiş ülkeler dünyasında, başta işsizlik olmak üzere, çözüm bekleyen çok ciddi sorunların var olduğunu da gösteriyor. Bu sorunların, alınan ve alınması planlanan önlemlerle, önümüzdeki iki yıl içinde çözülmesi, hiç olmazsa kriz öncesi duruma dönülmesi de pek söz konusu değil. Bu ülkelerin hükümetleri, önümüzdeki dönmede ülkelerinin ekonomilerinin toparlanması için uğraşacaklar. Bu uğraşı çok uluslu işbirliği çerçevesinde olabilir mi? Doğrusu G-20 ve IMF toplantılarında bu yönde beyan edilen tüm iyi niyetlere rağmen, uygulamada pek bir değişiklik olduğunu söylemek zor. Dolayısıyla, 2010 yılının bizim için en önemli sorunu bu ülkelerin alacakları iktisat politikası kararlarının bizim üstümüzdeki olası etkilerini saptamak ve bunları hesaba katarak iktisat politikamızı nasıl biçimlendirebileceğimizi düşünmek olmalıdır.

    Büyüme (%)
    AB ABD (2010) AB ABD (2011)
    0,9 2,5 1,7 2,8
    Enflasyon beklentisi ( %)
    AB ABD (2010) AB ABD (2011)
    1 1,7 0,8 1,3
    Cari açık/GSYH
    AB ABD (2010) AB ABD (2011)
    0,1 3,4 0,3 3,7
    Kamu açığı/GSYH
    AB ABD (2010) AB ABD (2011)
    6,7 10,7 6,2 9,4
    İşsizlik (%)
    AB ABD (2010) AB ABD (2011)
    10,6 9,9 10,8 9,1

     

    Bu yazı 23.11.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır