Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Bu kazadan sonra petrol fiyatlarına ne olur?

    Güven Sak, Dr.22 Haziran 2010 - Okunma Sayısı: 1144

    Bu kazadan sonra petrol fiyatlarına ne olur?


    Biz burada bir taraftan kendi dertlerimizle kavrulurken öte yandan kendi derdimizin ABD'nin de en birinci meselesi olduğunu düşünüyor olabiliriz. Hayal kurmayalım lütfen. Bu günlerde ABD'nin en birinci meselesi, Meksika Körfezi'ndeki derin deniz kuyusundan sızan petrol meselesidir. Hadise yaklaşık 2 aydır devam etmektedir. Bu günlerde Beyaz Saray yalnızca bu meseleyle ilgileniyor. Şimdi diyeceksiniz ki "Bize ne? Çevre felaketi kötüdür ama hadise bizi doğrudan ilgilendirmez". Size öyle geliyor. Ben önce "Canım işte, İstanbul depremi ile Erzincan depremi arasındaki fark herhalde. 'Dil, ağrıyan dişe gider' misali medya da zararı başına gelince yazar" diye düşünmüştüm. Ama kazın ayağı öyle değilmiş. Beyaz Saray'ın hadise ile bu kadar yakından ilgileniyor olması, ortadaki kamuoyu tepkisinin şiddeti ve de derin deniz rezervlerinin, petrol fiyatları açısından artan önemi nedeniyle hadise aslında hepimizi yakından ilgilendiriyor. Petrol fiyatlarının artık eskisi gibi olamayacağının farkında mısınız? Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Nedir bu British Petroleum (BP) şirketinin neden olduğu kazanın bize anlatması gereken? Ben bu hadiseden 5 sonuç çıkardım. Gelin bakın: Sonuçlardan ilki, petrol arama ve çıkarma faaliyetlerinin giderek daha çetin şartlar altında gerçekleştiriliyor olmasıdır. Petrol şirketleri eskiden, -çok değil 40 yıl kadar önce- deniz seviyesinin birkaç yüz metre altından petrol çıkartırken şimdilerde binlerce metre derinden petrol çıkarmaya çalışmaktadırlar. Derin deniz kuyusundan petrol sızıntısının 2 aydır engellenemediği kuyu Meksika Körfezi'ndedir. Bu kuyu Meksika Körfezi'nin ilk derin deniz kuyusu da değildir. 1997 yılında aynı yerdeki petrol üreten derin deniz projelerinin sayısı 17 iken, 2008'de 141'e çıkmıştır. Yani daha bir sürü potansiyel tehlike vardır. Brezilya'nın, Nijerya'nın, Angola'nın, ABD'nin derin deniz kuyusu projeleri giderek artmaktadır. Bilenlerin aktardığına göre şu anda mavi güzel küremizde 160 derin deniz dibi petrol kuyusu bulunmaktadır, 88 proje ise uygulamaya alınacaktır. Dolayısıyla karşımızda önemli bir eğilim vardır. Eğer dahil olduğumuz bu teknik uygarlık, mevcut petrol oburluğunu yerkürenin her tarafına aynı hızla yaymaya devam edecekse petrol arama ve çıkarma giderek daha pahalı bir biçimde yapılmak zorundadır. Artan petrol talebi, yakında Karadeniz'den de petrol çıkarmayı haklı kılabilir. Bu, Meksika Körfezi'ndeki kazanın kafamıza kakması gereken ilk tespittir: Böyle birçok kaza olabilir. İkinci nokta ise şudur: Uygarlığımızın petrol oburluğu daha çetin şartlarda petrol çıkarmayı zorunlu kıldığı halde, bu kadar derin deniz dibinde petrol arama-çıkarma teknolojisi daha yeterince gelişmiş değildir. Meksika Körfezi'nde uygulamalı olarak izlenebildiği gibi soğuk deniz dibine, belli bir derinliğin altına dalgıç inememektedir. Ancak insansız, uzaktan kumandalı araçlarla çalışılabilmektedir. Bir problem ortaya çıktığında bu uzaktan kumandalı cihazlar, insanların alabileceği tedbirleri alamamaktadır. O vakit mesele şudur: Deniz dibi petrol işletmeciliğine ilişkin güvenlik standartları geliştirilmeden, yaygın deniz dibi petrol yataklarına yönelinmiştir. Eğer o yataklar şimdiye kadar devreye sokulmamış ya da sokulmuyor olsaydı herhalde petrol fiyatları daha hızlı artardı. Bundan sonra da artar. Artan ihtiyaç ve fiyatlar "Bir şey olmaz abi" yaklaşımı ile işe girişilmesine neden olmuştur. ABD idaresinin bu tür yataklarda petrol şirketlerinin sorumluluğunu Obama döneminde azaltmış olması da sürece siyasi destek olarak algılanmalıdır. Ancak böyle vahim bir kazanın yine aynı yönetim döneminde meydana gelmiş olması hem işi çetrefilli hale getirmiş hem de yönetimin sert bir tedbir alma ihtimalini artırmıştır. İşte bu, ikinci temel tespit olmalıdır. Peki, bundan sonra ne beklenir? Bundan sonra sualtı petrol arama faaliyetlerinde, önce tedbir sonra tevekkül dönemi başlamıştır. 1968 yılında ABD'de Santa Barbara'yı etkileyen bir başka sualtı petrol yatağı felaketi bir dizi düzenlemenin başlangıcı olmuştu. O sırada Nixon başkandı, petrol lobisi güçlüydü. Sızıntı kısa sürede önlendi. Ama bu arada, o hadise, Çevre Koruma Kanunu'nun çıkarılmasına ve de Çevre Koruma İdaresi'nin teşkil edilmesine neden oldu. O sırada birkaç günlük sualtı kuyusu sızıntısında ne kadar petrol aktıysa, şimdi, söylenenlere göre 2 aydır, her gün o kadar sızıntı oluyormuş. Ne beklersiniz? Tedbir, elbette. Ve de gelecektir. Bu da olsun üçüncü tespit: Böyle kazalar önlenmelidir. Peki, bundan sonra olması gereken nedir? Petrol fiyatları, bundan böyle, doğrudan sızıntının neden olduğu çevre felaketi ile emisyonların neden olduğu iklim değişikliği felaketini içerecek biçimde ayarlanmalıdır. Fiyatların, petrolün neden olabileceği bir dizi negatif dışsallığı içerecek biçimde yeniden ayarlanmasında fayda vardır. Yeni normali tanımlarken bu hususu da listeye eklemek gerekir. Yeni vergiler bana kalırsa kaçınılmazdır. Ayrıca yeni güvenlik önlemlerinin de bir etkisi olacaktır. Petrol fiyatları, petrol sonrasını bir an önce getirmek için beklenenden daha hızlı yükselebilir. Bu da hadiseden öğrenmemiz gereken dördüncü derstir. Gelelim beşinci ve son noktaya: Dünya artık petrol sonrası döneme bir adım daha yakındır. CE belgesi gibi, üretilen üründe, yenilenebilir enerji kullanım yüzdesini belirten sertifikalara bir adım daha yaklaşmış durumdayız. Meclis'te unuttuğumuz 'Yenilenebilir Enerji Kanunu'nu yakında yeniden hatırlamamız gerekecektir. Bir an önce hatırlarsak, yeni normale doğru erken bir adım daha atmış oluruz. Yöneticilerimize saygıyla duyurulur.


    Bu yazı 22.06.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır