TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Perşembe günü İstanbul'da dinlediğim bir uzmanın görüşlerini aktaracağım bugün. Bu uzman, başkanlığı sırasında Clinton'un ekonomik danışmanlığını yapan ve dünya ekonomisini yakından takip eden Dr. Robert Wescott.
İlk saptaması enflasyona ilişkindi. Dünya ekonomileri için artık enflasyonun bir tehlike oluşturmadığını belirtti. Bu çerçevede, Avrupa Merkez Bankası'nın faiz tepkisini aşırı bulduğunu ifade etti. Tedirginlik kaynağı dört unsur var:
Birincisi, enerji fiyatlarındaki artış eğilimi. Özellikle petrol faturasının çoğu ülke için tehlikeli boyutlara ulaştığını ileri sürdü. İkinci tedirginlik kaynağı ABD konut piyasasındaki baş aşağı gidişat. 1973'den bu yana, bugünlerde gözlenen tarafa bırakılırsa, ABD konut piyasasında beş adet daralma görülmüş. Bunların en sonuncusu 1986-1991 arasında gerçekleşmiş.
Bu dönemlerde konut piyasasındaki (konut inşaat izinleri ile ölçüldüğünde) ortalama daralma yüzde 51 olmuş. 2005 ortalarında başlayan altıncı dönemde ise şu ana kadar yüzde 20'lik bir daralma söz konusu. Bu piyasanın daha da küçülmesini beklemek gerekiyor konuşmacıya göre.
Anlamı şu: Konut piyasasında işler yolundayken, değeri giderek artan konutunu teminat göstererek bankalardan yüksek miktarda borç alabiliyor bir tüketici. Alınan krediler artan özel tüketim harcamalarını finanse ediyor. Konut piyasasında işler tersine döndüğünde, tüketimin azalmasını ve ABD'deki büyüme hızının düşmesini beklemek gerekiyor. ABD'ye daha az ihracat nedeniyle dünya ekonomilerinin büyüme hızının da düşmesi demek bu.
Üçüncü olarak, son yıllarda gelişmiş ülkelerde gözlenen iki haneli parasal büyümenin yavaşlatılmaya çalışılmasının ve beraberindeki faiz artışlarının, mali piyasalara olumsuz etkisi olacağından söz etti. Dördüncü tedirginlik kaynağı ise, malûm, ABD'nin artan cari açığı. Bu konuyu daha önce bir yazı dizisi şeklinde ele almıştım. Bir sonraki yazımda aynı konuya, doların değerine etkisi çerçevesinde yeniden dönmek istiyorum.
Geleceğe ilişkin birkaç saptaması da şöyleydi: Japonya dışında kalan Asya ülkelerinin dünya toplam milli geliri içindeki payları AB aleyhine büyüyecek. Şu anda AB'nin payı yüzde 30, Japonya dışındaki Asya'nın ise yüzde 13 dolaylarında. Yirmi yıl sonra her iki değerin de yüzde 20-22 arasında bir yerde olacağı öngörüsü var. ABD ekonomisinin payında ise bir değişiklik olmayacak.
Devamı da şöyle: Tüketim harcamalarının kalitesi açısından, kişi başına milli gelirin bir eşiği var. 5 bin doların üzerinde gelire sahip ülkelerin vatandaşları daha 'lüks' tüketime yönelebiliyorlar. Bu çerçevede bakıldığında, yükselen piyasa ekonomilerindeki tüketim harcamaları 4 trilyon dolar düzeyinden yirmi yıl sonra 10 trilyon dolar düzeyine çıkabilecek.
Yükselen piyasa ekonomilerinin dünya ekonomileri açısından artacak önemlerini gösteren çarpıcı bir saptama şöyle: Şu anda Polonya'da Danimarka'daki gelir düzeyinin üzerinde gelire sahip olan kişi sayısı Danimarka nüfusundan fazla. Bir süre sonra da Çin'de, Almanya'nın nüfusundan fazla sayıda insan Almanya'nın ortalama gelir düzeyinden fazla gelire sahip olacak.
Bu köşe yazısı 11.06.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024
Burcu Aydın, Dr.
28/09/2024