TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dünkü soru şuydu: TÜSİAD'ın bu ayın 19'unda yayımladığı 'Ekonomik görünüm ve politikalar' raporunda üstü örtük biçimde ima edildiği gibi artık enflasyonla mücadele için büyümeden ödün vermek gereken bir durumda mıyız? Yani, o kritik eşik enflasyon değerini geçtik mi?Bu tür tartışmalara 'balıklama atlamadan' önce durup bir düşünmek gerekiyor: Her türlü 'eşik' bir tarafa, neden enflasyonla mücadele ederken büyümeden feragat etmemiz gerektiği düşünülüyor? Düşünülüyor, çünkü enflasyonla mücadele belli bir dönemdeki büyüme hızını potansiyel büyüme hızının altına düşürmeyi gerektirebilir. Yaygın şekliyle; iç talebi kısarak, talebin fiyatlar üzerinde yarattığı artış baskısını azaltmak amaçlanabilir. Sonuçta, iç talep azalınca, daha az üretim olacak ve büyüme hızı da düşecek.Bir merkez bankasının enflasyonla mücadele etmek için bu işi nasıl başaracağını, bizim Merkez Bankası'nın diğerlerinin yaptığını yapıp yapamayacağını, ülkeye yoğun yabancı sermaye akmasının yarattığı zorlukları falan bir tarafa bırakalım. Başka bir perspektiften işe bakalım.Anahtar sözcüğümüz potansiyel büyüme hızı. Gelin, buradan yola çıkalım ve şu soruyu soralım. Potansiyel büyüme hızımızdan hoşnut muyuz? Haklısınız; bu soruyu yanıtlamak için potansiyel büyüme hızımızı bilmek gerekiyor. Oysa ölçülen bir büyüklük değil. Nasıl tahmin edeceğiz bu hızı?Önce geçmişe bakacağız: 1970-2001 arasındaki ortalama büyüme hızımız yüzde 4 dolayında. 1991-2001 arasındaki ise yüzde 3.2. Oysa 2002'den bu yana ortalama yüzde 7 dolayında büyüdük. Şimdi, hangisi potansiyel büyüme hızımız?Sağlanan istikrar ve gerçekleştirdiğimiz reformlar sayesinde bu hızın yüzde 4'ün üzerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ama yüzde 7 olduğunu iddia etmek de olsa olsa gülümsetir karşınızdakini. Öyle ya, eğer potansiyel (sürdürülebilir) büyüme hızımız yüzde 7'ye yükseldiyse neden çok yüksek cari açık veriyoruz? Nasıl oluyor da sürdürülebilirlik sürdürülemezlik yaratıyor? İkincisi, yüzde 7 ise potansiyel büyüme hızımız, neden 2003'ten bu yana her yıl resmi büyüme tahmini olarak yüzde 5'i seçiyoruz?Muhtemelen yüzde 5.5 dolaylarında bir yerde şu andaki potansiyel büyüme hızımız. Oysa biliyoruz ki, bu hızla büyürsek AB üyeleri ile aramızdaki farklılığı kapatmamız mümkün değil. Yüksek işsizlik sorununu çözmemiz de...Sonuç: Potansiyel büyüme hızımızı yükseltmek zorundayız. Bunun yolu da ikinci kuşak reformlardan (mikro reformlardan) geçiyor. Bunları devreye bir an önce koyarsak, en baştaki sorunun yanıtı da kendiliğinden ortaya çıkar: 'Hayır, o eşiğe henüz gelmedik'.Sonucun sonucu: Hem enflasyonu aşağıya çekebilir, hem büyüme hızımızı artırabilir, hem de işsizliği azaltabiliriz. Üstelik mikro reformların bir kısmı doğrudan fiyat katılıklarını yok edecek (tekelleşmenin önüne set çekecek) reformlar. Yani, daha çok manevra alanımız var.
Bu köşe yazısı 29.10.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.