TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bankaların ekonomide oynadıkları temel rol, tasarruf eden kesimlerin ellerindeki fonları, bu fonlara ihtiyaç duyan kesimlere aktarmak biçiminde oluyor. Şüphesiz, bu işlevin yerine getirilebilmesi için hem bankalarda aktarılabilecek fon olmalı, hem de bu fonları talep edenler.2001 Mayısı'nda uygulanmaya başlanılan "Türkiye'nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nın temel başarısı da burada yatıyor: Bir yandan mali ve parasal disiplin, diğer yandan da yapısal reformlar ile olumlu yönde değiştirilen kurumsal yapı yatırımcı ve tüketici güvenini son derece artırdı.Grafik 1'de Hazine'nin 'kredi riskinin' bir ölçüsü olan EMBI getiri farkı (spread) ile TCMB'nin yayımladığı reel kesim güven endeksinin 2001'den bu yana hareketleri yer alıyor. Getiri farkı (embi), Hazine'nin çıkardığı uzun vadeli dolar cinsinden tahvilin faizinin aynı vadedeki ABD Hazinesi tahviline göre ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Bundaki bir artış Türkiye'nin riskinin arttığını ifade ediyor. İkinci göstergeyi ise Merkez Bankası, her ay yaptığı reel kesim anketine verilen yanıtlardan türetiyor. Endeksteki artış reel kesimin güveninin de arttığını gösteriyor. Aşağıya doğru inen ve kesikli çizgiyle gösterilen Hazine'nin kredi riski (embi).Hemen dikkat çeken unsur, bu göstergelerin ters yönde hareket etmesi. Risk azalırken güven artıyor. Bu iki değişken arasındaki ilişkinin yönünü belirlemek için yapılan daha formel bir analiz, güven endeksindeki hareketlerin, kredi riskindeki hareketleri izlediğini gösteriyor. Yani, bekleneceği gibi önce risk algılaması değişiyor, sonra da ekonomiye duyulan güven, risk algılamasındaki hareketin tersi yönde hareket ediyor. Grafikten hemen belirlenecek ikinci özellik ise, kriz sonrası dönemde Türkiye'nin riskindeki önemli azalma ve güven endeksindeki sıçrama.ODTÜ'den Erdal Özmen ve TCMB'den Gülbin Şahinbeyoğlu ile birlikte kaleme aldığımız bir çalışma var. On sekiz ülkenin kredi riskinin temel belirleyicilerini araştırıyor bu çalışma. Gelişmiş dünyanın faiz hadlerindeki oynamalar, yabancı mali yatırımcıların risk alma iştahındaki değişimler ve ABD ekonomisine ilişkin haberler, yükselen piyasa ekonomilerinin riskindeki temel belirleyiciler arasında.Riskin tek belirleyicisi bunlar olsaydı, Türkiye'nin uyguladığı programın, hem riskin azalmasında hem de güvenin artmasında önemli olmadığını söyleyecektik. Oysa çalışma en az bunlar kadar iç faktörlerin de önemli olduğunu saptıyor. TCMB'den Olcay Çulha'nın da bize katıldığı bir başka çalışmada Türkiye için kamu borcunun reel değerinin bu iç faktörlerin başında geldiğini bulmuştuk. Benzer ülke grupları için yapılan bir başka çalışmada ise, makro temelleri daha sağlam olan ülkelerin dış faktörlerden, temelleri zayıf olan ülkeler kadar etkilenmediklerini gösteriyor.Şöyle de tercüme edebiliriz bu bulguları: Biz üzerimize düşeni yapmaz ve makro temellerimizi sağlamlaştırmazsak, küredeki likidite bolluğundan olumlu yönde etkilenme olasılığımız son derece düşüyor.
2001 sonrasında bankacılık sektörünün kredi arzında da büyük bir artış gerçekleşti. Bunun da tüketim ve yatırım üzerine önemli etkileri oldu. Bu da gelecek yazıya kalsın.Grafik 1: Hazine'nin kredi riski (embi getiri farkı) ve TCMB reel kesim güven endeksi (2001.I 2006.IV)
Bu köşe yazısı 12.11.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.