Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    İdari kararla gelen kötüleşme

    Fatih Özatay, Dr.10 Aralık 2007 - Okunma Sayısı: 1052

     

    Enflasyondaki gidişat iyi değil ne yazık ki. Dünkü yazımda bu savın arkasındaki nedenleri inceledim. Bugün sıra bu olumsuz gidişatta idari kararların oynadığı role geldi; önemli çünkü.Kriz öncesi yaklaşık 30 yıllık bir dönemi kapsayan disiplinsiz makro ekonomik politika uygulamalarına son verdiğimizi düşünmüştük. Daha da önemlisi, bu tür disiplinsizliklere izin veren ve bu nedenle Türkiye'nin potansiyelini kullanmamasına yol açarak bizleri düşük bir büyüme hızına mahkûm eden kurumsal yapının değiştirilmesi gerektiğinin anlaşıldığını sanmıştık.Sanmıştık çünkü bir dizi reform yapılıyordu. Bu reformların temel amacı da bu türden istikrarsızlık getiren uygulamalara demokrasiye halel getirmeden bir son vermekti. Şüphesiz, kriz sonrasında şu ya da bu sorumlu kişinin yapılan reformların özünü anlamadığına dair söylemleri ile sık sık karşılaştık. Ama o kadar kusur 'kadı kızında da olurdu'. Önemli olan genel olarak ne düşünüldüğü ve ne yapıldığıydı. Tekil şahısların, çok önemli mevkilerde de olsalar, farklı düşünceleri olabilirdi. Yeter ki 'ortak akıl' reformları gerçekleştirecek iradeyi göstersindi.Son zamanlarda kriz sonrasındaki önemli yapısal reformların ruhuna aykırı uygulamalar görülmeye başlandı. Söylemden çıkıp uygulamaya dönüşünce önemsemek gerekiyor bunları. Zira 'acaba öz değişiyor mu?' şüphesini yaratmaya başlıyor bu türden uygulamalar.Güncel örnek şu: Yapılması gerektiği halde aylarca beklettikten sonra kamunun ürettiği bazı mal ve hizmetlere yapılan zamlar. Bu tür bir uygulama önce o mal ve hizmeti üreten kamu kuruluşunun finansal yapısını sarsıyor. Bir süre buna göz yumuluyor, ancak sarsıntı dayanılmaz boyuta gelince de o mal ve hizmetin fiyatı büyük bir oranda artırılıyor.Gerektiğinde fiyat ayarlaması yapılsa, muhtemelen yapılacak ayarlamanın boyutu herkesin alışık olduğu aylık enflasyon oranlarını aşmayacak. Bu mal ve hizmetleri girdi olarak kullanan sektörlerin maliyet yapısını altüst etmeyecek. Ayrıca bir 'haber' değeri de olmayacak. Dolayısıyla da bekleyişleri bozmayacak. Oysa mesela elektrik için yüzde 15'lik zam konuşuluyor. Enflasyon hedefinin yüzde 4 olduğu bir ekonomide, bu korkunç yüksek bir oran.'Ertelemek, sonra sıkışınca dozunu kaçırarak yapmak' o istikrarsız 30 yılın bir özelliği. O özelliğin çok ilginç örnekleri var. Misal: 'Seçimden önce zam yapacak kadar enayi miyim?' bunlardan bir tanesi. Rakamlaştırayım: Kasım 1987'de genel seçim var. Yılın ilk 11 ayında ham petrol fiyatlarının lira cinsinden değeri ayda ortalama yüzde 4.8 artmış. Birikimli artış oranı ise yüzde 53.Oysa seçim öncesinde, yani yılın ilk 11 ayında benzin, mazot, gazyağı gibi rafineri ürünlerinin fiyatları sabit tutuluyor. Hemen seçim sonrasında, yani aralık ayında rafineri ürünlerinin fiyatlarına yapılan zammın oranı ise yüzde 31.5! Kamunun ürettiği tüm ve malların fiyatları ise yüzde 22.4 oranında artırılıyor! Bir rakam daha: 2007'nin ilk 11 ayındaki ortalama yıllık tüketici enflasyonu yüzde 37 düzeyinde. Yani, yapılan zammın oranı neredeyse 11 aylık fiyat artışı kadar! Benzer başka örnekler de var şüphesiz. 'Kim ne veriyorsa beş lira fazlasını vereceğim.' gibi.Bunların artık geçmişte kaldığını düşünüyorduk. Yoksa aynı filmi bir kez daha mı izliyoruz? Bilmem bu filmden bıktığımızı belirtmeye gerek var mı?

    Bu köşe yazısı 10.12.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır