Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Faizi artırmak yerine...

    Fatih Özatay, Dr.24 Nisan 2008 - Okunma Sayısı: 1120

     

    Kürede muhtemelen yeni bir köpük oluşuyor: Enerji ve gıda ürünlerinin fiyatları sürekli artıyor. Gelişmiş ülkelerin mali sistemindeki depremin bizim paramızın değerine yaptığı tahribatla birleşince Merkez Bankası (MB) açısından enflasyonla mücadele son derece zorlaşıyor.Bir yandan yüksek enflasyon gerçekleşmeleri, bir yandan emtia fiyatlarındaki artışın gelecekte de devam edeceğine dair işaretler, enflasyon bekleyişlerini de bozuyor. 2008 sonu için beklenen enflasyon şubat ayının ikinci anketinde yüzde 6.54 düzeyindeymiş. Nisan ayının ikinci anketine göre aradan geçen iki ay içinde iki puan artmış ve yüzde 8.44'e sıçramış. Yirmi dört ay sonrası için beklenen enflasyon oranında da yükselme var. Yılbaşından bu yana neredeyse bir puanlık bir artış gerçekleşmiş durumda (yüzde 5.98'e yükselmiş). Para politikası açısından oldukça sevimsiz bir durum. Hem kısa vadeli enflasyon bekleyişlerinde bozulma var, hem de uzun vadelilerde. Bu bozulma uzun dönemli sözleşmelerde geçerli olacak fiyat, faiz ve ücret pazarlıklarına da yansırsa, enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın yarattığı arz şoklarının enflasyon üzerindeki ikincil etkileri de görülmüş olacak.'Kitaba' göre, bu durumda enflasyon hedeflemesi uygulayan bir merkez bankasının politika faizini artırması gerekecek. Böylelikle hem bekleyişleri düzeltmek isteyecek, hem de bu sözleşmelerin azalan iç talep nedeniyle daha az dayatmacı olmasını (daha düşük kâr oranları, faiz ve ücret artışı ile imzalanmasını) sağlamak. Oysa içinde bulunduğumuz durumu bu kadar 'mekanik' ele almak mümkün değil.Birincisi, bekleyişlerdeki bozulmayı yaratan üç temel unsurun bundan sonra da hüküm sürmeleri bekleniyor. Ne kadar? Bilmiyoruz... Bu unsurlar (bir kısmı tekraren) şunlar: Enerji ve gıda fiyatlarındaki çılgın yükseliş, mali piyasalardaki depremin bize yansıması olarak kur artışı ve bizim içerideki istikrarı bozmak için elimizden geleni yapıyor olmamız. Salt faizleri artırarak bunların enflasyon bekleyişlerini bozmalarını engellemek mümkün değil.İkincisi, bu üç temel unsurdan son ikisi iç talep artışını düşürüyor. Giderek daha temkinli bir davranış biçimi hâkim oluyor şirketler kesiminde. Buna bir de mali deprem nedeniyle kredi arzının azalması olasılığını ekleyin. Daha az yatırım ve üretim artışı demek tüm bunlar. Uzun dönemli sözleşmelerdeki ücret, fiyat ve faiz pazarlıklarının olumsuz yönde gelişme olasılığını bizatihi törpüleyici bir gelişme bu. MB'nin faizi artırıp iç talebi biraz daha kısarak bu törpüleme faaliyetine ne ölçüde katkı yapabileceği büyük bir soru işareti.Üçüncüsü, 'başlangıç koşulları' zaten kötü: Enerji ve gıda fiyatlarındaki gidişatın köpük olma olasılığı daha bu kadar belirgin değilken ve dışarıda deprem yokken, bizim enflasyon zaten hedefin çok üzerindeydi. Deprem kendini iyice hissettirdiğinde ise, içeride faizler artarken MB politika faizini düşürdü. Kısa bir süre sonra faiz artırmak, 'arka plân' aynıyken; sorunlu...Dördüncüsü, 'normal koşullar altında' bile tek başına para politikasıyla enflasyonla mücadele olmaz. Başka politikaların da bu mücadeleyi desteklemesi gerekir. Kriz sonrasında enflasyon baş aşağı gidiyorken hem kuvvetli bir mali disiplin vardı, hem de IMF ve AB çapaları. Kısacası çok olumlu bir 'hikâyemiz' mevcuttu. Şimdi ise yok. Hedeflenen enflasyon oranını yükseltmek atılacak ilk adım olmalı. Ama bu adım, bir ekonomik paket eşliğinde gelmeli. Yeni bir sayfa, kısacası... Yoksa 'enflasyonla mücadele etmek için enflasyon hedefini yükseltmek gibi' ilginç bir uygulamaya imza atmış oluruz. Şüphesiz bu durumda enflasyon bekleyişlerindeki kötüleşmeyi de engelleyemeyiz.

     

    Bu yazı 24.04.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır