Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Miyop olup uzak gözlüğü takmamak

    Fatih Özatay, Dr.15 Haziran 2008 - Okunma Sayısı: 1043


    Grafikte artık bu köşenin okurlarının yabancısı olmadıkları bir tema yeniden yer alıyor: 1980'lerin başından bu yana fert başına gelir düzeyimiz gelişmiş ülkelere kıyasla pek bir iyileşme göstermiyor. Daha önceleri AB üyesi ülkelere kıyasla durumumuzu resmetmiştim. Şimdi ABD'ye kıyasla bir durum değerlendirmesi var. Türkiye için kullandığım milli gelir verileri yukarıya doğru güncellenmiş yeni açıklanan veriler.
    Grafikte Brezilya, Çin ve Kore'nin durumları da gösteriliyor. Brezilya'nınkini pazar günü
    içimize bir nebze de olsa su serpilsin diye verdim. İçimize bir başka ferahlık verebilecek unsur son yıllarda gösterdiğimiz gelişme. Oysa Çin ve Kore'ye bakınca durup düşünmemiz gerekiyor. Özellikle de Kore'ye. Daha önce verdiğim grafikte İrlanda da yer alıyordu. O da müthiş bir performans gösteriyordu.Potansiyel büyüme hızımızın düzeyi ne? Çok basit bir şekilde ortaya çıkan şu:  otansiyelimiz gelişmiş ülkelerin refah düzeylerine yakınsamak için yeterli değil. Hatırlarsanız Dünya Bankası'nın bir çalışmasına göre, AB ülkelerinin ortalama refah düzeylerinin hiç olmazsa yarısına ulaşmak için orta dönemde yüzde 7'lik bir büyüme hızına ulaşmamız gerekiyordu. eki, potansiyel büyüme hızımızın düzeyi ne? Bugüne kadar sağladığımız büyüme hangi unsurlardan kaynaklandı? Verimlilik artışı mı? Hızlı sermaye birikimi mi? İşgücü mü? Bu soruların yanıtları önemli. Grafikten açık biçimde saptanan potansiyel büyüme hızımızın yetersiz olduğu gerçeği ile yüzleşecek ve bu sorunun üzerine gideceksek hangi alanlara el atmamız gerektiği hakkında bize ışık tutacaklar çünkü. Merkez Bankası Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü ekonomistlerinden Dr. Şeref Saygılı ve Dr. Cengiz Cihan 'Türkiye Ekonomisi'nin Büyüme Dinamikleri' adlı çalışmalarında bu soruların yanıtlarını arıyorlar. Çalışma, TÜSİAD ve Merkez Bankası tarafından bu içinde ortaklaşa yayınlandı  (TÜSİAD-T/2008-06/462). Programı emekli etmenin zamanı geldi.Potansiyel büyüme hızı gözlenen bir büyüklük değil; tahmin etmek gerekiyor. Yazarlar farklı yöntemler kullanarak bu büyüklüğün yüzde 5 dolayında olduğunu saptıyorlar. Zaten 1950-2007 dönemindeki ortalama büyüme hızımız da bu rakama yakın bir düzeyde. Potansiyel büyüme hızımızın 1990'larda küçüldüğü, 2001 krizinden sonra ise yüzde 5.3'e yükseldiği saptaması var. Bu son saptama özellikle ilginç. Politikacılar genellikle miyopik bir bakışla gerçekleşen yıllık büyüme hızlarına bakıyorlar. Oysa geniş kitleler için çok daha önemlisi potansiyel büyüme hızı. Yıllık büyüme hızı birkaç yıl arka arkaya çok yüksek çıkabilir. Ama bu yükseklik potansiyelin üzerine çıkıyorsa sürdürülebilir değildir. Önemli olan yüksek ama geçici büyüme hızları elde etmek değil, yüksek ama kalıcı büyüme hızları elde etmek. Bunun ilk yolu da istikrardan geçiyor. Kriz sonrası iki kuvvetli çapaya dayanarak uyguladığımız istikrar programının potansiyel büyüme hızımızı artırdığını ortaya koyuyor yazarların bulguları. Ama yeterli değil. Yüzde 7'den hala çok uzak bir noktadayız. İşte bu nedenle 2001 krizinden sonra uygulanan program 'Görevini yerine getirdi, artık onu emekli etmek zamanıdır.' diyoruz. Hoş, bu siyasi ortamda kim yeni bir program tasarlar ve de uygulamaya koyar o da ayrı bir konu. Ortam böyle olmasaydı yaparlar mıydı, yapmazlarsa seçimlere bu başarısızlığın yansıması ne olurdu, bunları ise hiç öğrenemeyeceğiz. Demokratik işleyişe çomak sokmak bu tür sonuçlara da yol açıyor. Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da şu: 1988-2007 döneminde elde edilen ekonomik büyüme büyük ölçüde yatırımlar yoluyla sağlanmış. İşgücünün ve verimlilik artışının büyümeye pek bir katkısı olmamış bu dönemde. Yazarlar bu olgunun uzun dönemli sürdürülebilir bir büyüme yapısına erişmede önemli bir engel oluşturduğuna dikkatlerimizi çekiyorlar: 'Bu kapsamda, insan gücünün donanımının geliştirilmesine, istihdam imkânlarının artırılmasına ve teknoloji üretme, kullanma ve uyarlama yeteneğinin güçlendirilmesine olan ihtiyaç devam etmektedir.' Bir diğer saptama da 2002-2006 döneminde toplam faktör verimliliğinde önceki döneme kıyasla iyileşme olması, ama bu gelişmenin 2007'de tersine dönmesi. 2007 için benzeri bir olumsuz gelişme sermaye birikimi için de söz konusu. 2007'deki gevşemeyi başka bir pencereden bu çalışma da ortaya koyuyor kısacası.

     

    Bu yazı 15.06.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır