TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dünkü yazımdaki temel soru şuydu: Gelişmekte olan ülkelerde reform yapmak neden çok zor? İki açıklama biçimi vardı: Birincisi: ‘Ne tür reformlar yapacağımızı bilmiyoruz.’ İkincisi: ‘Seçkinler politik kurumları kendi çıkarlarına yönelik kullanıyorlar. Böylelikle baskı altındaki çoğunluğun lehine olan ekonomik programlar hiçbir zaman uygulanamıyor.’ Ama biz bunlarla ilgilenmiyorduk.Üçüncü bir açıklama biçimi künyesini dün verdiğim çalışmadan geliyor. Çıkış noktası şu: Yoksul ülkelerin çoğunda politik açıdan son derece güçlü küçük bir seçkin grup var. Bu grup başlangıçta nüfusun geriye kalanını baskı altına alıyor. Zamanla demokratikleşme yoluyla baskı altındaki çoğunluk politik gücü elde ediyor. Ancak yine de bu ülkelerde seçkin azınlığın çıkarlarına olan politikalar uzun bir süre daha devam ediyor.Yazar (Rajan) işi basitleştirmek için üç grup ele alıyor: Oligarklar, eğitimli orta sınıf ve eğitimsiz fakirler. Grupların farklı ekonomik program tercihleri var (donanımları farklı). Ama her grup içindeki bireylerin uygulanacak ekonomik program tercihi aynı (donanımları aynı).Oligarkların bulunduğu gruptaki üye sayısı az ama parasal güçleri, mesela medya üzerindeki kontrolleri gibi nedenlerle oy sayıları diğer iki gruptaki gibi. Yani her grubun birer oyu var. Reform kararları çoğunlukla alınıyor. Bu durumda eskiden baskı altında olan iki grup çoğunluğu elinde bulunduruyor (toplam iki oy).İki tür reform ele alıyor: İlki piyasa mekanizmasının işleyiş biçimini geliştiren (rekabeti artıran) reform demeti (finansa daha iyi erişim, mülkiyet haklarını güvence altına alan yargı reformu gibi). İkincisi ise eğitim reformu. Kurduğu modelden elde ettiği sonuç şu: Her iki reformu birden gerçekleştirmek neredeyse olanaksız. Tek tek ele alındığında ise, eğitim reformu hiç yapılamıyor. Genellikle de fakirliğe yol açan statüko değişmeden kalıyor.Düz işçi grubundakiler her zaman eğitim reformundan yana; iş bulma olanakları ve ücretleri artacak. Orta sınıf eğitim reformuna karşı çıkıyor, çünkü niteliksiz olanlara karşı avantajlı konumunu kaybetmek istemiyor. Oligarklar açısından eğitim reformu istenilir bir şey, çünkü niteliksiz işgücü nitelikli hale gelecek ve sahipleri oldukları üretici firmaların verimliliği ve dolayısıyla kârları artacak.Ama eğer eğitim reformu lehine oy kullanacak olurlarsa karşılarındaki çalışan sınıfın çıkarlarının birleşeceğini (artık tek bir eğitimli orta sınıf oluşuyor) biliyor oligarklar. Bu durumda bu birleşik sınıf (ki artık iki oya sahip) rekabeti artırıcı politikaların uygulanması lehinde oy kullanacak. Bu da oligarkların işine gelmiyor. Bu nedenle oligarklar da eğitim reformu aleyhine oy kullanıyor. Eğitim reformu gerçekleşmiyor. Eğitim reformu gerçekleşmeyecekse, düz işçiler rekabeti artırıcı reformlarla ilgilenmiyorlar (onların durumunu değiştirmeyecek). Bu reformun aleyhine oy kullanıyorlar.Sonuçta statüko hüküm sürüyor. Bu ‘oyun’un bazı ayrıntılarına takılmamak gerekir. Önemli olan özü. O da seçkinler dışında kalanların tekdüze (homojen) bir grup olmaması ile ilgili; farklı gruplar var ve çıkarları farklı. Üstelik gruptakiler organize değil. Sonunda hepsi birden kazanacak bile olsa o reforma baştan karşı çıkabiliyorlar.Dünkü yazımdaki temel soru şuydu: Gelişmekte olan ülkelerde reform yapmak neden çok zor? İki açıklama biçimi vardı: Birincisi: ‘Ne tür reformlar yapacağımızı bilmiyoruz.’ İkincisi: ‘Seçkinler politik kurumları kendi çıkarlarına yönelik kullanıyorlar. Böylelikle baskı altındaki çoğunluğun lehine olan ekonomik programlar hiçbir zaman uygulanamıyor.’ Ama biz bunlarla ilgilenmiyorduk.Üçüncü bir açıklama biçimi künyesini dün verdiğim çalışmadan geliyor. Çıkış noktası şu: Yoksul ülkelerin çoğunda politik açıdan son derece güçlü küçük bir seçkin grup var. Bu grup başlangıçta nüfusun geriye kalanını baskı altına alıyor. Zamanla demokratikleşme yoluyla baskı altındaki çoğunluk politik gücü elde ediyor. Ancak yine de bu ülkelerde seçkin azınlığın çıkarlarına olan politikalar uzun bir süre daha devam ediyor.Yazar (Rajan) işi basitleştirmek için üç grup ele alıyor: Oligarklar, eğitimli orta sınıf ve eğitimsiz fakirler. Grupların farklı ekonomik program tercihleri var (donanımları farklı). Ama her grup içindeki bireylerin uygulanacak ekonomik program tercihi aynı (donanımları aynı).Oligarkların bulunduğu gruptaki üye sayısı az ama parasal güçleri, mesela medya üzerindeki kontrolleri gibi nedenlerle oy sayıları diğer iki gruptaki gibi. Yani her grubun birer oyu var. Reform kararları çoğunlukla alınıyor. Bu durumda eskiden baskı altında olan iki grup çoğunluğu elinde bulunduruyor (toplam iki oy).İki tür reform ele alıyor: İlki piyasa mekanizmasının işleyiş biçimini geliştiren (rekabeti artıran) reform demeti (finansa daha iyi erişim, mülkiyet haklarını güvence altına alan yargı reformu gibi). İkincisi ise eğitim reformu. Kurduğu modelden elde ettiği sonuç şu: Her iki reformu birden gerçekleştirmek neredeyse olanaksız. Tek tek ele alındığında ise, eğitim reformu hiç yapılamıyor. Genellikle de fakirliğe yol açan statüko değişmeden kalıyor.Düz işçi grubundakiler her zaman eğitim reformundan yana; iş bulma olanakları ve ücretleri artacak. Orta sınıf eğitim reformuna karşı çıkıyor, çünkü niteliksiz olanlara karşı avantajlı konumunu kaybetmek istemiyor. Oligarklar açısından eğitim reformu istenilir bir şey, çünkü niteliksiz işgücü nitelikli hale gelecek ve sahipleri oldukları üretici firmaların verimliliği ve dolayısıyla kârları artacak.Ama eğer eğitim reformu lehine oy kullanacak olurlarsa karşılarındaki çalışan sınıfın çıkarlarının birleşeceğini (artık tek bir eğitimli orta sınıf oluşuyor) biliyor oligarklar. Bu durumda bu birleşik sınıf (ki artık iki oya sahip) rekabeti artırıcı politikaların uygulanması lehinde oy kullanacak. Bu da oligarkların işine gelmiyor. Bu nedenle oligarklar da eğitim reformu aleyhine oy kullanıyor. Eğitim reformu gerçekleşmiyor. Eğitim reformu gerçekleşmeyecekse, düz işçiler rekabeti artırıcı reformlarla ilgilenmiyorlar (onların durumunu değiştirmeyecek). Bu reformun aleyhine oy kullanıyorlar.Sonuçta statüko hüküm sürüyor. Bu ‘oyun’un bazı ayrıntılarına takılmamak gerekir. Önemli olan özü. O da seçkinler dışında kalanların tekdüze (homojen) bir grup olmaması ile ilgili; farklı gruplar var ve çıkarları farklı. Üstelik gruptakiler organize değil. Sonunda hepsi birden kazanacak bile olsa o reforma baştan karşı çıkabiliyorlar.
Bu yazı 28.07.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Güven Sak, Dr.
12/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
09/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
08/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
06/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/11/2024