Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    On gerçek

    Fatih Özatay, Dr.25 Ağustos 2008 - Okunma Sayısı: 1143

     

    Bu cari açık tartışmaları hiç bitmeyecek gibi. Önemli noktaları kısaca hatırlamakta yarar var.Birincisi, cari işlemler açığı verebilmeniz ancak yabancıların tasarruflarının bu açığı finanse etmesi ile mümkün oluyor. Herhangi bir nedenle risk alma iştahları azalır ve yabancılar tasarruflarını Türkiye'de değerlendirmezlerse, önemli sorunlar yaşarız. Dolayısıyla, cari işlemler açığının bugün finanse ediliyor olmasına güvenmemek gerekir. Yarın ne olacağı belli olmaz. Cari açığı yaratan nedenleri iyi anlayıp, o nedenlerin üzerine gitmek gerekir.İkincisi, bir ülke cari açık veriyorsa, iç tasarruflarından daha fazla (fiziki) yatırım yapıyor demektir. Ortaya çıkan tasarruf açığını yabancıların tasarrufları ile kapatıyordur. Eğer yabancılar size çok uzun vadeli ve sıfıra yakın maliyetli borç veriyorlarsa, cari açıktan korkmak için bir neden yoktur. Aksine daha az tasarruf ve daha fazla yatırım yaparak (tercihen sadece ikincisi) cari açığınızı artırabilirsiniz. Dolayısıyla cari açığın bir de nasıl finanse edildiği önemlidir.Üçüncüsü, bu türden 'saf' yabancı tasarruf sahibi pek ortalıkta dolaşmadığından, yatırım hızını artırmaktan vazgeçmek istemeyen bir ülkenin iç tasarruflarını artırması gerektiği ortaya çıkar. Türkiye'nin tasarruf oranı kendine benzer ülkelere kıyasla düşüktür ve son yıllarda özel kesimin tasarruf oranı baş aşağı gitmiştir.Dördüncüsü ise 'madem bu haltı yedik' faslından; şu: Cari açık veriyorsunuz, üstelik cari açık da artmakta, hiç olmazsa yaptığınız (fiziki) yatırımların işe yarar alanlarda olması gerekir. Mesela ileride döviz getirici ya da içeride iş yapma biçimini ileri götürücü, verimliliği artırıcı yatırımlar gibi.Beşincisi, büyüme hızımızın arttığı dönemlerde cari işlemler açığımız da artmaktadır. Küçülme dönemlerinde ise Türkiye genellikle cari işlemler fazlası verir. Yüzde 5 dolayında olan sürdürülebilir büyüme hızımızın yüzde 7'lere çıkması gerekiyor. Yüzde 7'lerin sürdürülebilir olması rekabet gücümüzün de artmasına bağlıdır.Altıncısı, rekabet gücü suni parasal önlemlerle (faiz ve kur müdahaleleri) kalıcı olarak artmaz. İşgücü piyasasının daha esnek bir hale getirilmesine, kayıtlı ekonomideki ağır vergi yüklerinin keskin biçimde azaltılarak kayıt dışı ile mücadeleye, kamunun ürettiği girdilerin daha kaliteli ve ucuz olmasına, emeğin uzun soluklu eğitim programlarıyla beceri gücünün artırılmasına, küçük şirketlerin büyümesinin önündeki finansman engellerinin azaltılmasını sağlayacak düzenlemelere bağlıdır.Yedincisi, makroekonomik istikrar olduğu sürece, AB süreci de rayında giderse (en azından bu sürecin gerektirdiği reformları biz AB olmadan da yaparsak), Türkiye gibi
    çok büyük bir ekonominin giderek artan miktarda yabancı sermaye çekmesi beklenir. Bu döviz arzının artması anlamına gelir. Böyle bir ekonomide yerlilerin döviz talebinin azalacağı da açıktır. Kısacası, işlerin yolunda gittiği bir senaryoda lira ana eğilim olarak hep değerlenme baskısı altında kalacaktır. Ufukta reel faizlerin düzeyinden bağımsız olarak hep bir cari açık sorunumuz olacaktır. Sekizincisi, bu ana eğilim iktisadi temellerden kaynaklanacağı için suni parasal önlemlerle bunu değiştirmek mümkün olmayacaktır. Sorunu en azından rahatsız edici olmayan bir boyuta çekmek, rekabet gücümüzü artırmaktan ve tasarruf oranımızı yukarıya çekmekten geçmektedir.Dokuzuncusu, cari açığımızın bu kadar yüksek olmasının bir de 'duruma' bağlı nedeni var. Enerji fiyatları çok yüksektir ve bize önemli bir maliyet yüklemektedir.Onuncusu, elbette liranın reel değeri cari açık açısından önemlidir. Peki, liraya reel olarak değer kaybettirerek sorunu çözebilir miyiz? Üç nedenle bu bir çıkmaz sokaktır: Birincisi, bunu nasıl gerçekleştirebileceğiz? Bu çok açık değil. İkincisi diyelim ki gerçekleştirdik, döviz borçları çok yüksek olan kesimler (şirketler) bu durumda deprem geçirmeyecekler mi? Enflasyonla mücadele sekteye uğramayacak mı? Yine başkalarının bastığı paralar gözde yatırım aracı olup mali sistemimizin güdük kalmasına yol açmayacak mı? Üçüncüsü ve en önemlisi öyle yaparak yukarıda sıralanan yapısal sorunları çözmüş olmayacağız ki...

     

    Bu yazı 25.08.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır