Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Faiz indirimi

    Fatih Özatay, Dr.01 Eylül 2008 - Okunma Sayısı: 1009

     

    "Liraya nasıl değer kaybettirebiliriz?" sorusunun yanıtını aramaya devam ediyoruz. Bu çerçevede, liranın enflasyondan arındırılmış değeriyle ilgiliyiz. İthalat ve ihracat açısından önemli olan o çünkü. Bir doları mesela 1.5 liraya yükseltmek, cari işlemler açığını düzeltmek için yeterli değil. Bu yükselişten bir süre sonra eğer enflasyon da önemli ölçüde yükseliyorsa, rekabet gücümüzdeki artış sınırlı bir düzeyde kalacak demektir. Kısacası reel kur ile ilgiliyiz.Şüphesiz, akla gelebilecek 'değer kaybettirme yöntemleri listesinin' başlarında bir yerde faizleri düşürmek olmalı. 'Faiz' değil de 'faizler'. Sadece şu ya da bu mali aracın faizinden söz etmiyoruz. Bir bütün olarak faizlerin aşağıya inmesi gerekiyor ki lira cinsinden mali varlıklar yabancı mali yatırımcılar için cazibesini kaybetsin. Türkiye'ye gelen döviz miktarı azalsın, lira değer kaybetsin.Bu durumda tek başına Merkez Bankası'nın politika faizini düşürmesi yeterli değil. Piyasada belirlenen kısa ve uzun vadeli faizlerin de aşağıya düşmesi gerekir. Merkez Bankası'nın faiz indirimi piyasalarca kabul görmezse çok kısa vadeli işlemlerde gerçekleşen faiz oranları dışında kalan faiz oranları düşmeyecektir. Eğer bu tür bir politika risklerin arttığı algılamasına yol açarsa, çoğu vadedeki faiz oranı, özellikle de orta-uzun vadeli olanlar yükselecektir. Demek ki politika faizindeki indirimlerin ekonomik birimlerce doğru yönde atılmış birer adım olarak algılanmaları gerekir. Tüm vadelerde paralel bir düşüşü ancak böyle gerçekleştirebiliriz. Faiz politikasında çıkış noktası mutlaka bu yalın gerçek olmalı. Amerikan Merkez Bankası dışında kalan çoğu büyük merkez bankasının temel amacı fiyat istikrarını sağlamak şeklinde. Diğer amaçlar ikincil öneme sahip. Ancak fiyat istikrarı amacıyla çelişmeyecekse istihdam ve büyüme ile ilgileniliyor.Bizim Merkez Bankası'nın yasası da benzer şekilde. Yasa bir tarafa, gerekirse değiştirilebilir çünkü, önemli olan şu: Bizim gibi enflasyonun hâlâ yüksek olduğu ülkelerde, enflasyonu düşürmek büyüme ve istihdam açısından elverişli bir ortam yaratmak anlamına geliyor. Zira böyle bir ortam ekonomik birimlerin planlama ufuklarını genişletiyor, daha sağlıklı bir yatırım ortamı yaratıyor. Enflasyonu yüzde 12 düzeyinde olan bir ülkenin enflasyonla mücadeleden vazgeçme lüksü yok. Bu durumda, ekonomik birimlerin risk algılamasını artırmayacak, onlar tarafından kabul edilebilir bulunacak bir faiz indirimi, ancak ve ancak faizlerin gerçekten indirilebileceği bir ortam yaratmakla mümkün.Bunun birkaç koşulu var. İlki gerçekleşti. Anlamsız hale gelen enflasyon hedefi anlamlı bir düzeye yükseltildi. Bir diğer koşul, ne yazık ki dışarısıyla ilgili. 'Ne yazık ki'; çünkü bunları kontrol etmemiz mümkün değil. Mal fiyatlarının, özellikle de enerji fiyatlarının mevcut seviyelerinin üzerine çıkmamaları gerekiyor. Hatta düşmeleri lazım.Dış koşulların olumsuz etkilerini en aza indirmek ise elimizde: İçeride 'sıkı' duracağız. Yaklaşan seçimler nedeniyle mali disiplini anlamsız bir şekilde gevşetmeyeceğiz. En önemlisi de, yapısal sorunlarımızı (düşük tasarruf oranı, düşük rekabet gücü, yüksek vergiler gibi) çözmeye artık niyetli olduğumuzu gösteren ciddi bir programı takvimiyle birlikte açıklayacağız. Ve bundan sonra atılacak adımlarda, "2006'da Merkez Bankası Başkanı'nın değiştirilmesi süreci düzgün bir biçimde yönetilebilseydi, mevcut faiz oranının birkaç puan daha aşağıda bir yerde olacağı" gerçeğini hiç bir zaman unutmayacağız.

     

    Bu yazı 01.09.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır