Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Önerinin böylesi

    Fatih Özatay, Dr.08 Eylül 2008 - Okunma Sayısı: 977

     

    Sıcak ağustos ayının son günlerinde "Liraya nasıl değer kaybettirebiliriz?" sorusunun peşinde giderken, Zihni Sinir Projeleri'nin o dayanılmaz çekiciliğine kapılmıştım bir yazıda.
    Bu projelerin şöhretine uygun bir şeyler bulmaya çalışayım diye bayağı çabaladığımı hatırlıyorum.Oysa bu topraklarda bu kadar çaba harcamaya ne hacet! Mübarek, ortada ilginç projelerden bol bir şey yok. Yok da, bunların ezici bir çoğunluğuna Zihni Sinir Projesi demek gerçekten büyük haksızlık olur. Zihni Sinir'in yaratıcısına ve de Sayın Zihni Sinir'e... Bu tür projelerin bazıları yeni de değil. Isıtılıp ısıtılıp yeniden ortaya sürülüyorlar. Yazı yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda enflasyonla ilgili bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Sonra birden geçen hafta içinde şöyle bir göz attığım haber aklıma geldi. 'Okumak' değil de 'göz atmak'. İnsan bazen dayanamıyor okumaya çünkü. Sadece göz atınca da birkaç gün sonra unutulabiliyor; kim yazmış, kim söylemiş, nerede söylenmiş falan. Olsun... Enflasyon üzerine yazabileceklerimi, zaten ağustos ayı enflasyonu açıklanmadan birkaç hafta önce yazmışım. Olası faiz politikası üzerine de bir şeyler karalamışım. Rakamlar açıklandıktan sonra söylenecek farklı bir şey yok. Oysa o haber üzerinde durmakta yarar var. Bir ara peşi sıra bazı köşelerde de benzer görüşler ileri sürülüyordu. Mealen şu: Kendi paramız cinsinden yaptığımız kamu borçlanmasını azaltalım, yabancı para cinsinden borçlanmayı artıralım. Böylelikle dövize kamu sırtından talep yaratacağız. Eh kur da artar herhalde.Eski bir gol kralımız vardı. Televizyon yorumculuğuna soyunmuştu bir ara. Sunucunun sorduğu 'falanca şöyle diyesi' babından her soruya 'her görüşe saygım var' diye başlardı. Öyle işte; 'her görüşe saygımız var.' Ama... İnsaf. Bizim gibi vaktiyle ekonomik açıdan saçma sapan işler yapıp, 'yüksek enflasyon, yüksek faiz, yüksek risk, düşük büyüme hızı, yüksek borç' bataklığına saplanmış ülkelerin hepsinde aynı 'şey' vardı: Başkalarının parasının müptelası olmak. Bu olgunun bir tezahürü o ülkelerin kendi parası cinsinden borçlanamamasıydı. Bu bile tek başına bir 'ekonomik hastalık' göstergesiydi. Hem de büyük bir hastalık. Üstelik bataklığı kurutucu ekonomik politikalar uygulanmadıkça, kendi parası cinsinden borçlanamamak, kendi kendini besleyen bir süreç yaratıyordu. Her türlü olumsuz gelişme, ister iç politikadan kaynaklansın, ister yurtdışında oluşsun, kurları hızla artırıyor, o başkasının parası cinsinden olan borçlarımızın katlanarak artmasına yol açıyordu. Artan borç, zaten yüksek olan risklerin daha da yükselmesine neden oluyor, yurtiçi faizler daha da artıyor, bu sefer de iç borç yükseliyordu.Zayıf hafızalar bir tarafa. Miyopluk da. İnsan bir ekonomik politika öneriyorken, çevre koşullarına da bakmaz mı? Son iki yıldır kürede olan bitene bir bakın. Bu kadar risk varken, bunca belirsizlik etrafta kol geziyorken, "En kötüsünü henüz yaşamadık" diyenler pek de az sayıda değilken, Allah aşkına, bu önerilecek bir politika mıdır?

     

    Bu yazı 08.09.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır