Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Topyekûn hücum

    Fatih Özatay, Dr.25 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 935

    Şu gerçeğin altını çizmek gerekiyor: Talep daralması, kredi daralması ve ekonomiye duyulan güvenin azalması ayna anda varlar ve birbirlerini besliyorlar. Geldiğimiz noktada 'talebi mi artırsak', yok sadece 'şirketler kesiminin krediye erişimini kolaylaştıralım' veya 'IMF parası gelir, dertler biter' lüksüne sahip değiliz.

    Sadece şirketlerin krediye erişimini kolaylaştıran önlemler işe yaramaz; zira talep yok. Üretebilseniz de kime satacaksınız? Keza, sadece iç talebi uyaracak önlemler de karşı karşıya olduğumuz sorunları çözmekte yetersiz kalacaktır. Zira içeriden yeni kredi bulmakta zorluk çeken, üstüne üstelik eski kredilerinin bir kısmının geri çağrıldığı ve/veya ek teminat istendiği, dahası dış kredi musluklarının önemli ölçüde kapandığı bir ortamda, talep de olsa küçülmek zorunda şirketler kesimi.

    Benzer bir şekilde tek başına Merkez Bankası'nın aldığı önlemler de yaşadığımız durgunluğa deva değil. Bu önlemler gerekiyordu; Merkez Bankası bunları alarak iyi bir iş yaptı, ama bu önlemler, ancak talebi artıracak ve krediye erişimi kolaylaştıracak önlemlerle birlikte anlamlı olur.

    Dolayısıyla bu ortamda tekil cephelerde savaşmak işe yaramıyor; topyekûn hücum gerekiyor. Evet, böyle bir harekât çok gecikti, ama hiç olmazsa bundan sonrası için böylesine bütüncül bir ekonomi paketini devreye sokalım. Şu noktalara tekrar dikkat çekmekte yarar var.

    İç talebi canlandırmak için: Bunun olmazsa olmaz koşulu güveni artırmaktan geçiyor. Alacağımız önlemlerin ve söyleyeceklerimizin güveni artırmaya katkıda bulunması gerekiyor. Öncelikle, gereksiz tartışmalardan ve söylemlerden kaçınmakta yarar var. Sorunu küçümsemeyelim, farkında olduğumuzu gösterelim ve gerekli önlemleri aldığımız kanıtlayalım. Mevduat güvencesini artırmaya izin veren düzenlemeleri yaptığımızı açıkladık, iyi de ettik. Benzer şekilde, bankalara sermaye desteği verilmesini mümkün kılan yasal düzenlemeleri hazırladığımızı ve bir kenarda tuttuğumuzu açıklamakta yarar olabilir.

    İkincisi, çoğu gelişmiş ülkenin yaptığı gibi 'hesapsız' harcama yapacak durumda değiliz. Kamu borcu yeniden yükselme eğilimine girmemeli çünkü. Harcama önceliklerimizi iyi saptamak gerekiyor. Bu çerçevede dikkate alınması gereken harcama öncelikleri şunlar olabilir: Harcama eğilimi yüksek (dar gelirli çalışanlar ve emekliler) gruplara ek ikramiye vermek, işsizlik yardımlarını artırmak ve yaygınlaştırmak, orta vadeli sorunlarımızı çözecek ikincil nesil (mikro) reformların ilk ayağı olarak ve bu ortamda da işe yarayacak bazı kritik alanlarda vergi indirimine gitmek (dün Korkmaz İlkorur'un köşesinde vardı bu tür öneriler).

    Üçüncüsü, mali disiplini orta vadeli bir çerçevede düşünmek gerekir. Bugün bütçeyi gevşetebiliriz ki bu gerekiyor, ama yarın (mesela 2010'un ikinci yarısından itibaren) bu gevşemeyi telafi edecek önlemler alacağımızı şimdiden açıklamalıyız. Bunu inandırıcı biçimde yapabilirsek, ekonomiye duyulan güveni bozmadan şimdiden daha çok harcama yapma olanağımız olur. Bu çerçevede, şu anda Ankara'da harıl harıl üzerinde çalışılan 'mali kural' uygulamasını hayata geçirmek gerekir.

    Krediye erişimi artırıp şirketlerin küçülmesini engellemek için: Alışılageldik önlemler olmadıkları için bunların üzerinde bu köşede çok durdum. Tekrarlamayayım, sadece gündem izin verirse, bütçeden ayrılacak kaynakla kredi garanti fonu benzeri bir fon kurulması önerimi gelecek yazımda tekrar açacağımı belirtmekle yetineyim. Zira 'anlaşılmaz' biçimde bu öneri anlaşılmıyor; kamu kaynaklarının şirketlere aktarılması olarak algılanabiliyor. Öyle değil elbette. Tüm bunları içeren bir ekonomik program geliştirebilirsek, Merkez Bankası faiz indirimlerine çok daha emin bir şekilde devam edebilir. Böyle bir program, enflasyon görünümünün olumlu olmasına karşın, böyle bir programın olmadığı ama faiz indirimlerine gidildiği bir ortamda ortaya çıkabilecek riskleri de ortadan kaldırır. Ayrıca, böyle bir program, duruma göre zorunlu karşılıklarda yeni indirimler gerçekleştirilmesini kolaylaştırır.

    Bu yazı 25.12.2008 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır