Arşiv

  • Mayıs 2024 (4)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Orta gelir tuzağından sakının

    Güven Sak, Dr.03 Ağustos 2010 - Okunma Sayısı: 1332

    Arada hiç gökyüzüne bakıyor musunuz? Bakmıyorsanız mutlaka bakın. Özellikle Ankara ve İstanbul'da insanın gözüne, önce tarifeli sefer yapan kocaman uçaklar takılıyor. Arada özel bir uçak da geçiyor. Bir de geçen helikopterleri izliyorsunuz. Bundan otuz yıl önce ben küçükken, kafanızı gökyüzüne kaldırdığınızda ortada böyle bir manzara olmazdı. Olsa da geçenler askeri helikopter ya da savaş uçakları olurdu. Bu günlerde Türkiye'nin nasıl değiştiğini görmek için pencereden dışarı bakmak yeterlidir. Özellikle de benim kuşağım için bu böyledir. Ama bugüne kadar alınmış olan mesafenin ihtişamı, Türkiye'nin geldiği kritik eşiği gözden kaçırmamıza neden olmamalıdır. Türkiye, artık orta gelir tuzağının çok yakınındadır. Ülkeyi, orta gelir tuzağından korumak gerekir. Son günlerde ihracat piyasalarından gelen veriler dikkatle analiz edilmelidir. Sorun bir tek kurla alakalı değildir, en azından ben öyle olmadığını düşünüyorum. Bana kalırsa o veriler hep aynı uyarıyı tekrarlamaktadır: "Orta gelir tuzağından sakının!" "Mesele nedir" diye merak edenleri bekleriz efendim.

    Türkiye ekonomisi hızlı bir dönüşüm geçirmiştir ve bu hâlâ devam etmektedir. Ancak alınan mesafeye karşın son otuz yıldır değişmeyen iki gerçek vardır: Birincisi, Türkiye hâlâ orta gelirli ülkeler grubundadır. Dünya Bankası, her yıl ülkelerin hangi gelir grubunda yer aldıklarına ilişkin bir istatistik yayımlıyor. Buna göre ülkeler; düşük gelirliler, orta gelirliler, yüksek gelirliler diye üç ana gruba ayrılıyor. Orta gelir grubundaki ülkeler ise alt orta gelirliler ve üst orta gelirliler olmak üzere iki alt gruba ayrılıyorlar. Bu sıralamada kişi başına düşen milli gelire bakılıyor. Türkiye, 10.000 doları aşkın kişi başına milli geliri ile üst orta gelir grubundaki ülkeler arasında yer alıyor. Meksika, Brezilya, Malezya ve Azerbaycan da bu grupta yer alıyor. Petrol gelirleri nedeniyle bazı ülkeler bu sıralamada yükselebiliyor. Bu nedenle, yüksek gelirli ülkeler grubundakileri gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler diye ayırt etmek gerekiyor. Türkiye, son otuz yılda önemli bir mesafe kaydetmiştir. Bunu petrol gibi bir doğal kaynağa dayalı gelir imkânı olmadan, sanayiinin rekabet gücü ile başarmıştır. Bu iyidir. Ama hâlâ orta gelirli ülkeler grubunda olmak şudur: Türkiye büyümüştür ama yeterince hızlı büyümemiştir. Türkiye'nin rekabet gücü yüksektir ama daha hızlı büyümeye yetmemektedir. Bundan otuz yıl önce yeri Türkiye ile birlikte anılan Kore, gerekli niteliksel sıçramayı gerçekleştirerek yüksek gelirliler grubuna geçmiştir. Şimdi Türkiye'nin de yapması gereken budur. İkincisi ise son otuz yıldır, Türkiye'de kişi başına milli gelir, hâlâ Amerika Birleşik Devletleri (ABD) milli gelirinin yüzde 20'si civarındadır. Bu ne demektir? Türkiye'de kişi başına milli gelir artmamakta mıdır? Hayır, Türkiye'de kişi başına milli gelir artmaktadır ama ortada iki mesele vardır. Birincisi, kişi başına milli gelirin ABD'de de artıyor olmasıdır. Dolayısıyla göreli olarak bir şey değişmemektedir. Ayrıca bizim nüfusumuz daha hızlı arttığı için ABD ile aramızdaki kişi başına gelir farkını kapatmamız için genel ekonomik büyüme oranını çok daha hızlı artırmamız gerekmektedir. Türkiye'nin son otuz yıllık büyüme performansına bakıldığında ortalama yüzde 4'lere gelmiş bir oran bizi onlara yaklaştırmamaktadır. Bu da akılda tutulması gereken ikinci noktadır. Peki, bu son otuz yılda hiç mi gelişme olmamıştır? Olmuştur. Türkiye'de, bu arada kişi başına milli gelir 1500 dolar düzeyinden 10.000 dolara çıkmıştır, 6.6 kat artmıştır. Ama aynı artış Kore'de daha hızlı olmuştur. Kore sonunda o niteliksel sıçramayı yapabilmiştir. Şimdi kişi başına milli geliri 10.000 dolar mertebesine gelmiş bir ülkenin durumunu düşünebiliyor musunuz? O ülke artık ucuz emeğe dayalı olarak büyümesini devam ettiremez. O alandaki rekabet gücünü kaybetmiştir. Kur bir süre yardım etse dahi orta vadede durum sürdürülebilir değildir. Avrupa Birliği ile ticaretimizdeki son gelişmeleri en son Nisan 2010 itibariyle rakamlara dayalı olarak inceleyebilmek mümkündür. TEPAV'ın tartışılan raporu ise o dönemde elde olan Mart 2010 verileri ile yapılabilmiştir. Buna göre, Avrupa Birliği'nde tüketiciler krizden toparlanma süreci içinde emek yoğun mallarda Türkiye'de üretilen mallardan uzaklaşmakta, işgücü maliyetlerinin daha ucuz olduğu Güneydoğu Asya'ya doğru yönelmektedirler. Mart 2010'da da Nisan 2010'da da görünen budur. TEPAV iktisatçılarının derlediği rakamlar bunu göstermektedir. Peki ama Türkiye yalnızca emek yoğun sektörlerde güçlü değildir. Öyle değil mi? Bunun yanı sıra son dönemde orta teknolojili mallarda da önem kazanmıştır. İhracatımızda otomotiv ve beyaz eşya gibi sektörler son sekiz yıldır önem kazanmıştır. Ama bakın o mal gruplarında da Avrupa Birliği'ne yeni dahil olan Romanya ve Polonya Türkiye'nin önünü kesmektedir. Bunu engellemenin yolu Türkiye'nin o niteliksel sıçramayı yapmasıdır. Bu rakamlar kulağımıza hep aynı meseleyi fısıldamalıdır: Orta gelir tuzağından sakın! Mesele, esasen, Türkiye'nin rekabet gücü meselesidir. Üst orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna sıçramak isteyen bir ülkenin, üretim altyapısını yenilemesi gerekmektedir. Nedir bu? Ulaştırmadır, enerjidir, ilköğretimdir, üniversite sistemidir, hukuk sistemidir. Tüm bunlar gereken intibakı engelliyorsa anayasa reformudur. Sonuncusu hariç bunların tümü yüksek oranlı yatırım demektir. Ülkenin o büyük sıçramaya hazırlık yapmak üzere bugün yatırım yapıyor olması gerekir. İkinci nesil reform süreci bir büyük yatırım seferberliğidir. Türkiye artık bir kritik eşiktedir: Bir halden bir başka hale geçmek zorundadır. Orta gelirli bir ülkeden yüksek gelirli bir ülkeye dönüşmek durumundadır. Buradaki değişim, vaktin erişip, ülkenin niteliksel bir sıçramayı gerçekleştirmesi ile alakalıdır. O niteliksel sıçrama olmazsa, niceliksel performansın devamlılığı söz konusu değildir. Türkiye ya bu niteliksel sıçramayı gerçekleştirecektir ya da orta gelir tuzağına (middle income trap) kendisini kaptıracaktır. Orta gelir tuzağına düşmek demek 'ne uzamak ne de kısalmak' demektir. Bir sürekli patinaj halidir. Türkiye'nin şekillenmekte olan yeni-normal içinde kendisine yer ararken dış ticaret rakamlarının kulağımıza küpe etmesi gereken: "Orta gelir tuzağından sakının!" Mesele, "İhracat 3 milyar azaldı, 5 milyar arttı"dan çok daha derin ve önemlidir. Türkiye'nin mücadelesi artık sattığımız malın niceliği olduğu kadar niteliği ile de alakalıdır; herkes bunun farkına varsa iyi olur. Vakıa ile kavga edilmez.

     

    Bu köşe yazısı 03.08.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır