Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Ne olacak bu ABD'nin hali

    Hasan Ersel, Dr.16 Ağustos 2010 - Okunma Sayısı: 1354

    Ne olacak bu ABDnin hali

    ABD ekonomisinde olup bitenler, alınan ya da alın[a]mayan iktisat politikası önlemleri ve bunlar arasındaki bağıntılara ilişkin tartışmalardan öğrenecek çok şey var. Bunlardan dünyanın kalanına ilişkin sonuçlar çıkarılabilir mi? Çok emin değilim. Çünkü, 2007+ kriziyle birlikte ABD'nin küresel ekonomiyle eklemleşme biçiminde bazı değişiklikler oluyor. Bunların ABD'nin dünya ekonomisinin kalanını etkilemesi ve onlardan etkilenmesini nitel olarak değiştirip değiştirmediği hakkında bir yargıya varmak zor. Türkiye'nin bizim 'dışa açık' diye nitelendirdiğimiz ama pek de öyle olmayan durumu nedeniyle ABD ekonomisindeki hareketlere karşı duyarlılığının daha çok sözde kaldığını düşünüyorum.

    ABD'de işlerin iyi gittiğini söylemek zor. Kapanan dükkânlar, boşalan iş merkezleri epeyce artmış. Ülkenin güneyinde bu sıkıntılar biraz daha fazla. İşsizlik önemli bir sorun. İşsiz kalma korkusu en az onun kadar önemli. Dolayısıyla insanlar tedirgin. Ekonominin canlanması için özel harcamaların artması bekleniyor. Ama pek olmuyor. Gelirini aşan harcama yapmasıyla meşhur Amerikan aileleri gelecekle ilgili kaygıları nedeniyle artık tasarruf ediyor. Kabaca kriz öncesinde sıfır düzeyinde olan hanehalkı tasarruf oranının yüzde 6'ya fırladığı tahmin ediliyor. Tabii bu Çin hanehalklarının yüzde 50 dolayındaki tasarruf oranı yanında yine de çok az ama doğrusu, Çinlilerinki de pek sıradan sayılmaz! Özel yatırımlarda da pek canlanma yok. 2009 başından bu yana hafif de olsa artmakta olan ihracat, haziran ayında yüzde 1,5 düşmüş. Ancak ithalatta artış sürüyor, hatta hızlanıyor. Haziranda dış ticaret açığı 49.9 milyar dolara ulaşmış. Bu, son 21 ayın en yüksek rakamı. Tabii, dış ticaret açığındaki bu beklenmedik büyüme nedeniyle büyüme tahminlerinin aşağıya doğru gözden geçirilmesi söz konusu.

    Federal Açık Piyasa Komitesi'nin haziran ayı toplantısının açıklaması bu açıdan ilginç. Bu komitenin açıklamaları belli bir kalıp içinde, kısa ve anlaşılır bir dille yazılır. Nisan ayındaki toplantının açıklamasıyla karşılaştırıldığında değiştirilen dört ifade ve ekonominin durumuna ilişkin olarak yapılan tek ekleme olumsuz yönde. Nisan ayında yapılan açıklamada yer alan iki ifade çıkarılmış. Bunlardan birisi, açıklamaya olumsuz, ötekisi ise olumlu yönde katkı yapıyor. Ancak olumlu etki yapan da önemli değil. Özetle, komite haziranda, nisan ayına oranla daha kötümser görünüyor. Bu nedenle de ekonominin toparlanabilmesine katkı yapabilmek amacıyla FED'in bilançosunu küçültmeyi erteliyor. Elindeki kamu kâğıt miktarını değiştirmeyecek. Özetle ABD'nin, şimdilik, kamu açığını düşürmek gibi bir yola gitmeyeceği anlaşılıyor. Bu bazı iktisatçıları korkutuyor. Örneğin Lawrance Kotlikoff, ABD'nin borcuna bakıyor ve "İflas etmişiz de haberimiz yok" diyor. IMF de ABD'nin kendisini toparlayabilmesi için Yunanistan'ınkini mumla aratacak bir program uygulaması gerektiğini ima ediyor. Kotlikoff'un IMF'nin bu imasının, ABD'de herkesin ödediği tüm vergilerin iki katına çıkması anlamına geldiğine dikkati çekiyor. Herhalde, hiç kimse bunun olacağına inanmadığı için olacak, kızan pek olmadı.

    Ancak kızmamakla sorun çözülmüyor. Hangi görüşte olursanız olun, ABD'de kamu borcu çok yüksek; hele 'örtük taahhütler' (toplumsal güvenlik, sağlık vs) hesaba katılırsa. Bunun altından kalkmanın kolay bir yolu yok. Üstelik, kısa dönemde sonuç alabilmeyi sağlayacak bir çözüm kâğıt üzerinde bile mevcut değil. Dolayısıyla ABD için uzunca (on yıla kadar) süren bir durgunluk olasılığı üzerinde ciddi olarak duruluyor. Böyle olunca da ABD'nin sorunu ekonomiyi canlandırmak için kamu harcaması yapıp yapmamak değil. Başka çare yok. Sorun bunu yapmanın en iyi yolunun ne olduğunda. Bu konu üzerinde durmaya devam edeceğim.

     

    Bu köşe yazısı 16.08.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır