Arşiv

  • Mayıs 2024 (5)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    WikiLeaks'ten ne öğrendik?

    Güven Sak, Dr.04 Aralık 2010 - Okunma Sayısı: 1122

     

    'WikiLeaks hadisesi bir kaç konuda benim için son derece öğretici oldu.'

    Diplomatik telgraf sızıntısı hadisesi birkaç konuda son derece öğretici oldu. Bakın ben bu olaydan hangi dersleri çıkardım.

    Birinci ders Türkiye içindir: WikiLeaks-diplomatik telgraf sızıntısı, münhasıran, Türkiye ile alakalı, Türkiye'ye karşı düzenlenmiş bir komplo değildir. Galiba bu, bu hadiseden çıkarılması gereken ilk derstir. Bana kalırsa biz bu dünyada kendimizi fazlasıyla önemsiyoruz. Dünyanın bir tek kendi etrafımızda döndüğünü filan düşünüyoruz. Bu doğru değil. Bu noktada ben en çok "Canım, dedikoduları bile yazıyorlar" argümanını sevdim. Ne yapacaklardı? Kanıt toplayıp, test mi yapacaklardı olup biteni aktarmadan önce? Yok artık.

    Tırı-vırı değil

    Okudukça sızıntının küreselliği daha iyi görülüyor. Televizyon geyiklerindeki temel eksiklik de galiba burada: Okumakta. Bu çerçevede geçen gün, mesela Brezilya'da bundan birkaç yıl önceki geniş kapsamlı elektrik kesintisinin neden olduğunu anlatan bir telgraf okudum. Son derece teknik ve faydalıydı. Rio yakınlarındaki bir trafo devreden çıkarılırken olup bitenleri anlatıyordu. Hiç de öyle diplomatik dedikodu, tırı-vırı bir hadise olarak bakmamak lazım bu diplomatik telgraflara. Kesinlikle öğreticiydiler. Ondan önceki gün, mesela Dağıstan'da bir düğüne katılan Amerikalı diplomatların, sayfalar tutan değerlendirmeleri vardı. Okurken, diplomasi dersleri kadar, antropoloji dersleri için de faydalı olabileceğini düşündüğümü hatırlıyorum. Hatta bir örneğini aldığım nadir diplomatik telgraflardan biri oydu. Yazarlar, başka bir dünyadan gelmiş gibi hadisenin dışında, 'yerliler'in, kendilerine tamamen yabancı olan bir yaşam formunun, davranış biçimlerini gözlemliyor ve not alıyorlardı. Düğüne katılanlar, Kafkasya'da neden demokrasi olmayacağını vurgularken "Biz bir aileyiz" diyorlardı. Onlar da telgrafın sonunu Friedrich Hayek'ten sağlam bir alıntıyla bağlayıp yorumu okuyana bırakıyorlardı: "Bir aileyi, devleti yönettiğin gibi yönetirsen aileyi yok edersin. Devleti, bir aileyi idare ettiğin gibi yönetirsen de devleti yok edersin. Aile bağları, kişisel yakınlık ve arkadaşlık, kurallara dayalı idarenin yerini alıverir." Doğrusu ya, aynı geçenlerde İngiliz gazetesi The Guardian'da Timothy Garton Ash'in de yazdığı gibi, benim de Amerikan diplomasisine olan saygım azalmadı, tam  tersine arttı diplomatik telgrafları olduğum zaman. Bu da benim bu işten çıkardığım ikinci ders.

    Uzay Yolu gibi

    "Diplomatik telgraf sızıntısında ne yok?" diye bakarsanız, bana kalırsa, Amerika Birleşik Devletleri bir aktör olarak bu telgraflarda yok. Amerikalı diplomatlar çılgın bir dünyada, yabancı kültürlerin ve yolsuzluğa bulaşmış liderlerin ve de her başkentteki Bizans oyunlarının ortasında, büyük bir titizlikle veri derliyorlar. Başka da bir şey yapmıyorlar. Hani bir nevi, 'Uzay Yolu' dizisi gibi: Yabancı kültürlerin işleyişine müdahale etmekten özenle kaçınıyorlar. Yalnızca gözlemliyorlar. Hemen "Yok artık" demeyin. Okuduğum metinlerin bir bütün olarak benim kafama yerleştirdiği resim böyle bir şey işte: Bir Uzay Yolu bölümü gibi yani. Aynı merak, aynı adanmışlık duygusu, aynı heyecan. Doğru mudur, bilmem. Ama kafamda kalan imge budur. Bu da olsun üçüncü tespit.

    Peki, bu gerçek midir? Hadi canım siz de!


    Bu köşe yazısı 04.12.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır