Arşiv

  • Mayıs 2024 (7)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Erbil giderek Türkiye'ye benziyor

    Güven Sak, Dr.18 Ocak 2011 - Okunma Sayısı: 1290

     

    Fırsat ne kadar büyükse sorumluluk da o kadar büyüktür. Çok işimiz var.

    Bu günlerde Erbil'deyim. Erbil, Irak'taki, Kürdistan Özerk Bölgesi'nin başkenti. Geçen hafta ise Sana'daydım. Sana ise Yemen'in başkenti. Erbil, kesinlikle Sana'ya benzemiyor. Gelin bakın, Erbil nasıl farklı? Karşılaştırmalı izlenimlerimi dinlemeye hazır mısınız?

    Bir süreden beri dünya üzerindeki ülkeleri iki ayrı kategoriye ayırıyorum. Havaalanına iner inmez, ne tür bir ülkede olduğunuzu anlamak aslında mümkün oluyor. Ülkeler ikiye ayrılıyor: Bir yanda, BlackBerry'nin çalışabildiği, siz uçaktayken cihazınız kapalı olduğu için bekleyen elektronik postaların hızlı hızlı, daha havaalanında görünür hale gelmeye başladığı ülkeler var. Öte yanda ise elektronik postalarınızı okumak için öncelikle oturacak bir yer bulmanız, büyük bir törenle bilgisayarınızı açmanız, bağlanacak bir ağ bulmanız gereken ülkeler var. "Aman canım ne var bunda?" demeyin. Düşünün. BlackBerry'nin yalnızca telefon olarak işe yaradığı, mobil hatlar üzerinden veri transferinin yapılamadığı ülkelerde, iPad ve Amazon Kindle gibi diğer cihazlar da bütün sihirlerini yitiriyor. Kendinizi dijital uçurumun öteki kıyısında hissediyorsunuz. Her iki durumda da dünyanın her tarafında, elektronik postalarınıza ulaşıyorsunuz ama birinde doğallıkla, ötekinde ise uzun bir törenden sonra. Bu sınıflandırmaya göre Erbil ilk kategoride. Sana ise ikincisine. Erbil, Sana ile kıyaslandığında, küresel uygarlığımızın daha fazla parçası. Aslında Sana da mesela, Kabil'e göre daha iyiydi. Bu ilk nokta.

    Çok işimiz var

    İkinci nokta, şehirle ilk karşılaştığınızda içinizde ne duyduğunuzla alakalı. Sana'yı ilk gördüğümde, bakıma ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm. Binalar eski ve küçük duruyordu. Etraf ferah değildi. Bu acaba cumhurbaşkanımızın gezisi nedeniyle etrafta çok sayıda asker olmasından mı kaynaklanıyordu? Zannetmiyorum. Ama Erbil yepyeni havaalanından başlayarak, geniş caddeleri ve yeni yapılmış/yapılmakta olan binalarla değişmekte olan siluetiyle ferahlık hissi uyandırıyor. Orada da şehrin eski bölümlerinin bakıma ihtiyacı var. Ama bir de şehrin modernleşen yüzü var.

    Şehirlerin modernleşen yüzünü yaşama biçimimizin doğal bir uzantısı olarak alışveriş merkezleri (AVM) oluşturuyor. Türümüz, bu günlerde, AVM'lerde volta atan bir tür haline geliyor. Erbil'de AVM'ye girdiğinizde, kendinizi, aynı o eski, küreselleşme karşıtı reklam panosunda yansıtılan havadaki gibi hissediyorsunuz: "Burası neresi? Şu anda neredeyim" diye kendinize sormadan edemiyorsunuz. Ama Sana'da öyle değil, Sana'da bildiğiniz anlamda AVM zaten yok. Olanlara girdiğinizde ise Yemen'de olduğunuzu pek iyi anlıyorsunuz. Gelelim üçüncü noktaya.. Erbil'de daha bir ay önce açılan Family Mall'e girdiğinizde, doğrudur, kafanızdan "Neredeyim şimdi?" fikri geçiyor. Ama bir farkla: Yalnızca "Yoksa ben hâlâ Ankara'da mıyım?" diye meraklanıyorsunuz. Hava aynı hava. Hatta ortam daha da ferah. Markalar aynı markalar. Beyaz eşya için Vestel ve Arçelik bayileri. Giyim için Bisse ve Kiğılı gibi markalar. Mobilya için Çilek ve Bürosan var. Bir şeyler yemek için ortada bir Mado dükkânı faaliyet gösteriyor. Mönüler ve hatta fatura bile Türkçe. Daha bir ay olmuş açılalı. Zaten herkes Türkçe konuşuyor. Şimdilik fiyatlar dolar ve euro üzerinden ama hele bir bekleyin Türk bankaları açılsın yakında burada Türk Lirası kullanılmaya da başlanır. Erbil, Türkiye'ye daha yakın. Bir hafta içinde iki başkentteydim. İkisi de Türkiye'ye doğru bakıyordu. Bundan etkilenmemek mümkün müdür? Değildir. Fırsat ne kadar büyükse sorumluluk da o kadar büyüktür. Çok işimiz var.

     

    Bu köşe yazısı 18.01.2011 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır