Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Türkiye rekabetçilik sıralamasında 55 ülke arasında 48'inci sırada

    Hasan Ersel, Dr.14 Mayıs 2007 - Okunma Sayısı: 1719

     

    İsviçre'deki International Institute of Management Development'ın (IMD) Dünya Rekabetçilik Yıllığı'nda Türkiye 55 ülke arasında 48'inci sırada yer aldı. Çalışma göreli durumumuzun bozulduğu tezini destekliyor.

    İsviçre'de bulunan International Institute of Management Development (IMD) 1989'dan bu yana her sene World Competitiveness Yearbook (Dünya Rekabetçilik Yıllığı) adlı bir doküman yayınlıyor. Raporun amacı ülkeleri rekabetçi olma başarımlarına göre sıralamak. Bu çalışma ilginç, çünkü bir ülkenin rekabetçi olma durumunu bir iki göstergeyle tanımlamaya kalkışmıyor. Dört ana başlık altında 20 alt etmen belirlenmiş. Bunların her birisi için de çok sayıda ölçüt geliştirilmiş. Bu çerçeve içinde kullanılan toplam ölçüt sayısı 323. Tabii bu kadar etraflı bir araştırma yapabilmek için verilerin olması gerekli. Her ülke için bu kadar etraflı bilgi olmadığı için 2007 raporunda 55 ülke kapsanabilmiş. Bunların arasında Türkiye de var.

    Türkiye'nin rekabetçilik açısından göreli durumuna gelmeden önce bu raporda bir ülkenin rekabetçi konumunu saptayabilmek için hangi ana başlıklar altında ne gibi değişkenlerin ele alındığına göz atmak istiyorum. Çünkü bu, bir anlamda, kendi konumumuzu daha iyi görebilmek için nelere dikkat etmemiz gerektiğini gösteriyor. Sonuçta rekabetçi olma, ilgilenenlerin gözüyle, diğer ülkelere oranla nerede olduğumuzla ilgili bir özelliktir. Üstelik, bilebildiğim kadarıyla pek çok Avrupa ve ABD bankası da, ülke riskini değerlendirmek için IMD'nin geliştirdiği çerçeve kadar etraflı olmasa da, benzer yaklaşımlardan yararlanıyorlar.

    Rekabetçiliği belirleyen dört ana başlıkIMD'nin geliştirdiği çerçevede ölçütler dört ana başlık altında toplanmış. Bunlar:

    1) İktisadi başarım

    2) Devletin etkinliği

    3) Özel kesimin etkinliği

    4) Altyapı

    İktisadi başarım ana başlığı altında ele alınan alt etmenler ise ülke ekonomisi (ölçek, büyüme, kişi başına gelir/ tüketim ve öngörüler), dış ticaret, uluslararası yatırım, istihdam ve fiyatlar. Devletin etkinliği başlığı altında ise kamu maliyesi, maliye politikası, kurumsal yapı (merkez bankası, devlet kurumlarının etkinliği) inceleniyor. Burada ilginç olan bir nokta ise siyasal partilerin günün iktisadi sorunlarını anlama derecesinin de soruşturuluyor olması. Özel kesimin etkinliği başlığı altında ise iş yaşamını düzenleyen kurallar (dışa açıklık, rekabet kuralları, işçilere ilişkin kurallar) ve toplumsal yaşam çerçevesi (adalet, toplumsal istikrarsızlık, kadınların parlamentodaki yeri vs. gibi konular) ele alınıyor. Özel kesimin etkinliği başlığı altına verimlilik/etkinlik, işgücü piyasası, finans, iş yönetimi uygulamaları, davranışlar ve değerler (örneğin esneklik ve uyum gösterebilirlik gibi) etraflı bir biçimde ele alınıyor. Son ana başlık olan alt yapıda ise temel, teknolojik, bilimsel altyapılar, sağlık/çevre ve eğitim seçilmiş. Çalışmada bu alt etmenlerle ilgili hangi sorulara yer verildiği ve toplanan bilgilerin değerlendirilmesinde izlenen yöntem de açıklanıyor.

    Bütün bunlardan kolayca çıkarılabileceği üzere, ülkemizde sıkça kullanılan "genç ve dinamik nüfusumuz var, ücret de düşük" görüşü bu çerçeve içinde Türkiye'yi rekabetçilik merdiveninde tırmandırmak şöyle dursun, listeye girmesini bile engelleyecek ölçüde anlamsız kaçıyor.

    Türkiye'nin konumu

    Ne yazık ki, Türkiye 2007 yıllığında (yani 2007 yılı başı itibariyle karşılaştırma yapıldığında) ele alınan 55 ülke arasında 48'inci sırada yer alıyor. Gerçi, bizden daha geriye düşen Brezilya gibi iddialı bir yükselen ekonomiye (49'uncu sırada) ve Polonya (52'inci sırada) gibi bir Avrupa Birliği üyesi bir ülkeye bakarak pek de kötü durumda olmadığımızı söyleyerek avunmaya çalışmamız olanaklı. Ama durum değişmiyor. Rekabetçi olma açısından ülkemizin konumunun iyi olmadığı anlaşılıyor. Üstelik, raporda hoşa gitmeyecek bir sonuç daha var. O da 2005 yılından bu yana sıralamada sürekli geriye gitmekte olmamız. 2005'de 55 ülke arasında 39'uncu sıradaymışız, 2006'da 43'üncü sıraya ve nihayet 2007'de 48'inciliğe düşmüşüz. Aslında can sıkıcı bir başka sonuç da diğer ülkelerle aramızdaki puan farkı. Tabloda bazı seçilmiş ülkelerin sıralamadaki konumları ve genel puanları veriliyor.


    Sıralamadaki  konum

    Toplam

    Puan


    ABD 1 100.00
    Hindistan 27 63.38
    Güney Kore 29 61.56
    Yunanistan 36 57.43
    Türkiye 48 45.22
    Brezilya 49 44.71
    Polonya 52 42.73
    Kaynak: IMD-World Competition Report 2007.

    Kaynak: IMD-World Competition Report 2007.

    Genel puanlar yerine sadece iktisadi başarım ölçütleri ele alındığında ne çıkıyor? Bizim inanmaya çalıştığımızın tersine, sıralamada daha aşağıya, 55 ülke arasında 53'üncülüğe düşüyoruz. Üstelik sıralamada aşağıya doğru kaymaya başlama tarihimiz de bir yıl öncesine uzanıyor. 2004'den bu yana irtifa kaybediyor görünüyoruz.

    Durum pek iyi değil

    Ne kadar saygın olursa olsun, böyle bir kurumun yaptığı çalışmada bazı aksaklıklar/eksiklikler olabilir. Ama bu sonuçlar bana pek de şaşırtıcı gelmedi. Çok daha sınırlı verilerle yaptığım karşılaştırmalarda Türkiye'de işlerin iyiye gitmekte olmakla birlikte, dünyadaki gelişme göz önüne alındığında, göreli durumumuzun bozulduğunu gözlemlemiş ve bunu yazılarımda aktarmıştım. Bu nedenle de bir yandan "Türkiye'de işler bozuluyor" diyenlerin, öte yandan da "sorunlar çözüldü, işler yoluna girdi" rehavetine kapılanların yanıldığını dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışmıştım. Bu çalışma benim görüşüme destek veriyor. Eğer gelecek nesillere miras olarak güvenecekleri bir başlangıç noktası bırakmak istiyorsak enerjimizi yeni bir gelişme yoluna bizi taşıyacak yapısal değişikliklere yöneltmemekten başka çare yok. Bu kolay bir iş değil. Her şeyden önce, neler yapmamız gerektiğini, geniş ufuklu bir bakış açısıyla iyi düşünmemiz gerekecek. Ondan sonra aldığımız kararları cesaretle ve dirayetle uygulayabilmeli ve bunun için de başta insan gücümüz olmak üzere tüm kaynaklarımızı en iyi bir biçimde kullanmalıyız. Rekabet düne oranla daha iyi olmayı değil, başkasına göre daha iyi durumda olmayı gerektiren bir süreçtir.

     

    Bu köşe yazısı 14.05.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır