Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Kaynaklar sonsuzdur, gereksinimler ise sınırlı

    Hasan Ersel, Dr.21 Haziran 2007 - Okunma Sayısı: 1903

     

    Sayın Baturalp Candemir'in 31 Mayıs 2007 tarihli Referans gazetesinde yayımlanan "Partilerin Ekonomik Programına Dair (1) DP" yazısında, Sayın Erkan Mumcu'nun Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'ndeki (TÜSİAD) konuşmasından bazı alıntılar yer alıyor. Bunlardan birisi benim ilgimi çekti. Sayın Mumcu şöyle demiş: "İktisadın meşhur... 'kaynaklar kıttır, ihtiyaçlar sınırsızdır', teorisi benim hiçbir zaman inandığım bir teori olmadı. Kaynaklar kıt değildir, kaynaklar sonsuzdur. Tam tersine insanın ihtiyaçları sınırlıdır." Sayın Candemir'in, daha çok şaşkınlık ifade eden, yorumu ise aynen şöyle: "İktisadın tanımını reddeden bu bakış açısı konusunda fazla yoruma gerek yok ama iktidara geldiğinde kaynakların (petrol, doğalgaz, işlenebilir toprak, her konuda yetişmiş insan gücü ve sermayenin) sınırsız olduğunu düşünen bir yönetimin neler yapabileceğini kestirmek güç". Sayın Candemir'in şaşkınlığını tümüyle paylaşıyorum. Ama yine de bu görüş üzerinde kısaca durmak istiyorum.

    İnsan gereksinimlerinin sınırlı olması nasıl yorumlanmalı? Akla şu gelebilir: Bir insanın yaşamını sürdürmesi için gerekli minimum gıda vs bellidir. Buradan insanın fiziksel gereksinimini türetebiliriz. Tabii bunu biraz daha da ileri götürebilir, bunu toplumsal koşulları (giyim, konut vs) da hesaba katacak biçimde geliştirebiliriz. Böyle olunca da bir insanın minimum toplumsal gereksinimini saptayabiliriz. Bunun sınırlı olacağına kuşku yok. O zaman bu gereksinimi sınırlı kaynak ile karşılayabiliriz.

    Peki, insanlar bu "minimum" düzeyin üzerinde bir şeyler isterlerse ne olacak? Akla gelen bir yol, tayınlama yoluna gitmek, yani insanların "minimum" gereksinimlerinin üzerinde tüketmelerini yasaklayan bir mekanizma geliştirmektir. Bu yönteme olağanüstü durumlarda (örneğin savaş zamanlarında) çok başvurulmuştur. Ama nerede uygulandıysa orada karaborsa yaratmıştır, huzursuzluğa yol açmıştır. Sonuçta bunu uygulayan siyasal iktidarlar, haklı nedenleri olsa da bundan zarar görmüşlerdir. Bu uygulamayı neredeyse sürekli kılmak isteyen sosyalist ülkelerin deneyimi ise düzenin değişmesiyle son bulmuştur. Özetle gereksinimleri siyasal yetkeyi kullanarak sınırlamaya kalkışmak hayırlı sonuç vermemektedir. Herhalde bu yaklaşım önerilmiş olamaz...

    Akla bir başka yol daha gelebilir. O da kişilere bazı şeylere gereksinimi olmadığını telkin ederek, onlardan soğutmak. Ünlü Norveçli siyaset/toplumbilim kuramcısı Jon Elster kültürel koşullanma yoluyla insan gereksinimlerinin sınırlanması üzerinde duruyor. İnsanlar "erişemedikleri üzüme koruk" demeye yönlendirilebilirler. Örneğin, "İşim var, evim var. Akşam işten geldiğimde soğuk biram, köftem ve televizyonum hazır. Yaşam da budur" diye düşünen insanın tercihleri aslında hangi birayı içeceği ve hangi TV kanalını seyredeceği biçiminde sınırlandırılmıştır. O kişi, gündüz bir parka gidip resim yapmayı tembellik, akşam Schopenhauer okumanın da fevkalade sıkıcı olduğunu düşündüğü sürece gereksinimlerini karşılamıştır. Elster'in eleştirdiği bu epeyce yaygın uygulama mı özendirilmek isteniyor acaba?

    Kaynaklar sonsuz olduğunda, her kişinin gereksinimi sonsuz olsa ve sonsuz sayıda kişi olsa bile herkesin gereksinimi sağlanabilir. (Matematikteki sonsuz kavramının özelliği!) Bunun için tek bir kural yeter: O da Karl Marx'ın komünist düzen için önerdiği "Herkese gereksinimine göre" ilkesi. Peki kaynaklar sonsuz mudur? Düş dünyasında, belki...

     

    Bu köşe yazısı 21.06.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır