Arşiv

  • Nisan 2024 (10)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Sarkozy ve rekabet

    Hasan Ersel, Dr.28 Haziran 2007 - Okunma Sayısı: 1259

     

    Geçen hafta Avrupa Birliği (AB) liderleri zirvesinde Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin ilginç bir girişimi oldu. Sarkozy, daha önce reddedilen AB Anayasa Taslağı'nda yer alan, "AB'nin rekabetin özgür ve bozulmamış (undistorted) olduğu bir iç piyasası olacaktır" ifadesinin bu metnin yerine geçecek olan antlaşmanın önsözüne konulmamasını sağladı. Oysa bu ifade 1957 Roma Antlaşması'nda belirtilen bu noktayı güçlendirmek üzere konulmuştu. Anlatılanlar doğruysa, bu eksikliğin farkına ilk varan Macarlar oldu. Sordukları, bu değişikliğin AB'nin rekabet politikasını etkileyip etkilemeyeceğiydi. İspanyol delegesinin de bunun ilkelerden birisini etkilediği görüşüne varmasından sonra konu dallanıp budaklandı. Bunun sonunda da "tam istihdam" ve "toplumsal gelişme", yeni yasal temelde AB'nin çekirdek hedefleri olarak korunurken "özgür rekabetin" statüsü, sadece antlaşmaya eklenen bir protokolde atıf yapılarak düşürüldü.

    Fransız Cumhurbaşkanı şöyle demiş: "Bir ideoloji, bir dogma olarak rekabet Avrupa'ya ne vermiştir ki? Giderek Avrupa seçimlerinde oy verenler ve Avrupa'ya inananlar azalmıştır. Ben rekabete [ve] piyasaya inanıyorum. Ama ben rekabete bir araç olarak inanıyorum, amaç olarak değil. Artık 'koruma" bir tabu olmayacak." Sarkozy, "bozulmamış rekabet" maddesini çıkartarak bir yandan "Avrupa'ya biraz daha insancıllık kazandırdığını" öte yandan "Avrupa şampiyonlarına yol açtığını" da eklemiş. Bu sözleri, Sarkozy'nin bu girişiminin arkasında yatan temaları tanıtmak için aktardım. Herhalde, benim ulaşamadığım, daha tutarlı bir savunması vardır. Ancak Sarkozy'nin bazı görüşlerini anımsatmakta yarar var: Sarkozy,

    1) Ticaretin, piyasalara bırakılamayacak kadar ciddi bir konu olduğu kanısında olduğunu hiçbir zaman saklamamıştı;

    2) Fransa'nın sorunlarının altında AB içinde ve dışındaki "ucuz maliyetli" ülkelerin haksız rekabetinin yattığını savunan görüşü benimsiyordu. Mayıs ayındaki seçimi Fransız halkını küreselleşmiş ticaretin düşmanca gücüne karşı koruyacağı sözünü vererek kazanmıştı;

    3) AB'nin "vatandaşlarının" korunmasına katkıda bulunmasının zorunlu olduğu kanısında. AB'nin gümrük vergileri ile koruma sağlamasını istiyordu.

    Sarkozy'nin görüşleri aslında bize pek yabancı değil. Türkiye'de bu görüşlere destek vermeyecek politikacı yoktur desem fazla abartmış olmam herhalde. Sonuçta "kazançların bireysel, risklerin toplumsal" olduğu düzeni kim istemez ki? Yaşam boyu didişmenin pek de insani tarafı olduğu söylenemez herhalde.

    Ama rekabetin, acımasızlığı yanında bir başka özelliği daha var, o da "toplumsal değerlerden bağımsız" olarak tanımlanabilir olması. Bunu rekabet kavramını övmek için söylemiyorum. Ama öyle bir özelliği var. Bu ilkeden vazgeçtiğiniz zaman ise bir toplumda çok makul olan bir kamusal destek, öbür toplum tarafından bir firmayı ya da toplumsal grubu kayırmak olarak değerlendirilebilir.

    Bundan sonra AB, iç piyasasının kurallarını "rekabet" boyutunu vurgulamadan nasıl uygulayacak acaba? Korkarım ki, Airbus'a destek verilmesi ya da gelişmekte olan ülkelere karşı AB vatandaşlarını "insani (!)" kaygılarla korumaya yönelik önlemler söz konusu olduğunda bir çözüm bulunacak. Ama sıra piyasa mekanizması içinde daha denkser (egalitarian) bir düzen kurma yönünde bir atılım yapmaya gelince, pek ümitli değilim. Oysa, Avrupa'nın rekabetçilik koşulunu koruyarak bu yönde bir başarı sağlanabileceğini düşlemiştim. Ama sanırım, AB liderlerine de kolay yolu seçmek daha çekici geldi.

     

    Bu köşe yazısı 28.06.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır