Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Mali istikrar mı, fiyat istikrarı mı öncelikli

    Hasan Ersel, Dr.03 Eylül 2007 - Okunma Sayısı: 1334

     

    Bernanke kuramsal çerçevesiyle tutarlı hareket ederse mali sistemin kendi dinamiğinin yarattığı istikrarsızlığın tekrarlanmaması için kurumsal yapının değiştirilmesi gerektiği görüşüne açık olacak. Yani enflasyonu düşürmede pek güvenmediği politikacıların, mali kesimde mikro reform için gerekli yasal düzenlemeleri yapabileceklerini düşünüyor.

    1929 Buhranı, özellikle onu yaşayan iktisatçılar üzerinde derin izler bırakmıştır. Mali kesimde ortaya çıkan bir çalkantının, ekonominin tümünü felç edebilmesi ve bunun dehşet verici faturası, iktisatçıları bu konuyu derinlemesine incelemeye ve tekrarlanmaması için neler yapılması gerektiğini araştırmaya yöneltmiştir. Bu konuda ilk önemli katkıyı yapan ABD'li ünlü iktisatçı Irving Fisher (1867-1947) oldu. 1933'te yayımlanan "The Debt-Deflation Theory of Great Depressions, Econometrica, Cilt 1, Sayı 4, s. 337-357" adlı makalesinde aşırı borçlanmanın böyle bir krize nasıl yol açabileceği üzerinde durmaktadır. Fisher'in geliştirdiği çerçeve şöyle: Diyelim ki aşırı borçlanıldığı bir ortamdayız. İnsanlar söylemeseler de durumun farkındadırlar. Bu sırada ya bir alacaklı, borcunu tahsil edemediğini ya da bir borçlu borcunu ödeyemeyeceğini açıklıyor. (Bugünleri çağrıştırmıyor mu?) Fisher'e göre ondan sonra olaylar şöyle gelişiyor: Bu haber yayılıyor. Alacaklılar borçlarını bir an önce tahsil etmek istiyorlar.

    Bu ise borcunu ödemek isteyenlerin mevduatlarını azaltmalarına ve ellerindeki bazı varlıkları satmalarına yol açıyor. Mevduatların düşüşü para arzının daralmasına, zorunlu satış ise varlık fiyatlarının düşmesine yol açıyor. Şirketlerin öz varlığı azalıyor, kârlılığı düşüyor. Bu da şirketleri üretim düzeylerini düşürmeye yöneltiyor. Ticaret daralıyor, en önemlisi istihdam düşüyor. Bu arada iflaslar ortaya çıkıyor. Bütün bunlar kötümserliği körüklüyor. Bu da çevrimin devam etmesine yol açıyor. Ekonomi krizin içine düşüyor.

    Hyman Minsky

    Fisher'in bu görüşünü daha sonra ele alıp farklı yönde geliştiren iki önemli iktisat kuramcısı var. Bunlardan ilki Hyman Minsky (1919-1996). Minsky, Keynes'çi gelenekten gelen çok ilginç bir insandı. Kendisini 1991 yılında TCMB'nin düzenlediği "Değişen Bir Dünyada Bankacılığın Yapısı ve Rekabet" konulu bir konferansa davet etmiştik. İleri yaşına rağmen, lütfedip, Antalya'ya kadar gelmeyi kabul edip, katılmıştı. Bizleri toplantı boyu hem sunduğu tebliğ hem de tartışmalardaki katkılarıyla çok etkilemişti. Ne kadar hoş ve kültürlü bir insan olduğuna da aralardaki sohbetlerde tanık olmuştuk. Minsky, o toplantıya sunduğu tebliğde  bir mali yapının yeniden biçimlendirilmesine örnek olarak ABD'yi ele alıyordu. [Hyman Minsky: Reconstituting the Financial Structure-The United States, Kürşat Aydoğan ve Hasan Ersel (Derleyenler): Issues on Banking Structure and Competition in a Changing World , Ankara: TCMB Yayını, 1992, s. 243-267. Bu tebliğin yorumcusu olan Deniz Gökçe'nin görüş ve eleştirileri de aynı kitapta, s. 269-275, yer almaktadır.]

    Kendiliğinden istikrarsız

    Bu önemli iktisatçıya haksızlık edeceğimi bilerek, görüşlerini basitleştirerek bugüne uyarlamaya çalışayım. Minsky, sorunun kaynağının mali kesimin kendi işleyiş biçimi olduğunu ileri sürüyor. Ona göre mali sistem "kendiliğinden" istikrarsızdır. Bunun nedeni ise kısaca şöyle özetlenebilir: Rekabet, kâr üzerinde baskı yapıyor. Bu da sistemin kendi içinde "mali yenilikler" (türev menkul kıymetler, riski bölüştüren bağıtlar vs) yaratmasını özendiriyor. Mali yenilikler likiditeyi artırıyor ama mali sistemin kırılganlığı da beraberinde artıyor. Mali sistemin bu içsel istikrarsızlığını denetleyebilmek/giderebilmek için devlet müdahalesi gerekiyor. Minsky'e göre merkez bankalarının ana işlevi de bu olmalıdır. O yüzden Minsky'nin merkez bankası, ülkemizden benzetme yaparsak, TCMB, BDDK ve hatta SPK'nın toplamından oluşmaktadır. Merkez bankasının, mali piyasalarda görünüm biçimi "son borç veren" olarak yaptığı müdahalelerdir. Öte yandan da BDDK+SPK'nın yetkilerine da sahip olan Minsky'gil merkez bankası, bu piyasaların nasıl çalışacağına ilişkin kuralları da koymakla yükümlüdür.

    Minsky mali sistemin istikrarının fiyat istikrarının sağlanmasına önemli katkı yapacağı kanısındadır. Ancak bunun ötesinde enflasyonun denetimi için Minsky, devletin diğer kurumlarına, örneğin maliye politikasına güvenmektedir. Onun çizgisindeki iktisatçılara göre enflasyonla mücadele görevi merkez bankasının değil devletindir.

    Ben Bernanke

    Minsky, mali sistemin işleyişine ilişkin eleştirel görüşleriyle bilinen ve sürekli kamu müdahalesini savunan "aykırı" bir iktisatçı olarak tanınmasına rağmen, bu kesimde "sistemi bilen" bir kişi olarak sevilirdi. Ancak şu son krize kadar onun adının, akademik dünyanın sınırlı bir köşesi dışında, ön plana çıktığını pek anımsamıyorum. Sanırım, birden kendisinin anımsanmasında, Fisher'in ortaya attığı sorunu ele alan ikinci önemli iktisatçının Ben Bernanke (1953) olmasının rolü var.

    FED Başkanı Bernanke 1983 yılında yayımlanan yazısında [Ben Bernanke: Nonmonetary Effects of the Financial Crisis in Propogation of the Great Depression, American Economic Review , Cilt 73, Sayı 3, Haziran 1983, s. 257-276] aşırı borçlanmanın ekonominin bütününü krize sokması sürecinde bankaların rolü üzerinde durmuştu. Ona göre bu süreçte bankaların davranışı kredi miktarını azaltma biçiminde olacaktı. Bu ise hem yatırım ve hem de tüketim harcamalarının düşmesine yol açacaktı. Bu süreç kendini beslediği için de ekonomi krize girebilecekti. Bernanke de bu durumda müdahale edilmesini öngörüyordu. "O halde, Bernanke de Minsky ile aynı çizgide"  diye düşünebilirsiniz. Hayır değiller. Tamamen farklı çözümler öneriyorlar.

    Ayrıldığı nokta

    Bernanke, enflasyonla mücadelede devletin oynayacağı rol konusunda Minsky'nin iyimserliğini paylaşmıyor. Unutmayalım, bu bağlamda devlet derken bürokrasiden söz etmiyoruz. Mücadele kararını alacak olanlar sonuçta siyasetçilerdir. Oysa gözlemler, siyasetçilerin, fiyat istikrarını kolaylıkla gözden uzak tutabilecekleri yönünde. Siyasetçilerin, günlük kaygılarıyla, karışamayacağı bir yetkenin, yani merkez bankasının, fiyat istikrarından sorumlu olmasının bir çözüm olarak ortaya atılmasının nedeni de bu.

    Bernanke, enflasyon sorununun bu yönüne önem veren bir bakış açısına sahip. Dolayısıyla ona göre, bir merkez bankasının temel görevi fiyat istikrarını sağlamak. Bu görüşün Federal Reserve Bank'ın Açık Piyasa Komitesi'nce benimsendiği de yapılan açıklamalardan anlaşılıyor. Ancak Bernanke'nin konumunu tam anlayabilmek için onun mali istikrara ancak fiyat istikrarının sağlanması ile ulaşılabileceği görüşünün önde gelen savunucularından birisi olduğunu unutmamak gerekir. İşte o burada fiyat istikrarını sağlamaya yönelik önlemlerin mali istikrarı bozucu olabileceğine hatta öyle olduğuna- dikkati çeken Keynes-Minsky görüşünden ayrılıyor.

    Şimdi Bernanke'nin kuramsal çerçevesiyle tutarlı hareket ettiğini düşünelim. O zaman ne yapacak? Bir kere mali piyasa oyuncularının "Faizi iyice indirin de zararımızı silelim" baskısına direnmeye çalışacak. (Ama kabul etmek gerekir bunu yaparken çok da zorlanacak. Tam istediğini de elde edemeyecek.) Öte yandan, mali sistemin kendi dinamiğinin yarattığı bu istikrarsızlığın tekrarlanmaması için ise kurumsal yapının değiştirilmesi gerektiği görüşüne de açık olacak. İşte burada da devlet konusunda Bernanke'nin iyimserliği devreye giriyor. Enflasyonu düşürmede pek güvenmediği politikacıların, mali kesimde mikro reform için gerekli yasal düzenlemeleri yapabileceklerini düşünüyor. Herhalde bu nedenle ABD Senato Bankacılık [Konut ve Kentsel İşler] Komitesi Başkanı ve Hazine Bakanı ile kamuoyuna özellikle duyurulan, görüşmeler yaptı.

    (Başkan Bush'tan söz etmedim değil mi? Onun derdi biraz farklı. Ünlü ABD'li iktisatçı Joseph Stiglitz'in deyişiyle "8 yılda ABD'yi iktisadi açıdan içinden çıkılmaz hale getiren" Başkan Bush, şimdilik, 1.7 milyon ABD'linin aldıkları mortgage kredilerini ödeyemedikleri için iflasa sürüklenmesi ve icra yoluyla evlerini kaybedebilmeleri olasılığını engelleyebilmenin ya da hiç olmazsa  seçimden sonraya erteleyebilmenin, yollarını aramakla meşgul.)

     

    Bu köşe yazısı 03.09.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır