TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye OECD’nin sosyal uyum (social cohesion) endeksinde 155 ülke arasında 120’nci sırada yer alıyor. Bu endeksle ülkelerin barındırdığı farklı sosyal kimlikler arası uzlaşı, farklı kimliklerin topluma dahli, toplumsal kutuplaşma gibi veriler ölçülüyor. Sıralama, Türkiye’nin sosyal sermayesinin hayli zayıf olduğunu gösteriyor. Türkiye bölünmüş bir toplum. Diyeceksiniz ki, biliyoruz. Ama ben bugün bu eksikliğin, Türkiye’nin başına dünden daha fazla dert olacağını düşünüyorum. Neden?
Dün Türkiye önceliklerini biliyordu. Yapması gerekenleri biliyordu. Şimdi önceliklerini belirlemesi gerekiyor. Bunun için birlikte tartışıp, birlikte bir karar vermemiz gerekiyor. Birbirimize güvenip birleşmemiz gerekiyor.
Her fırsatta, Türkiye bölünmüş bir toplum demeyi seviyoruz. Ülkedeki siyasi polarizasyondan yakınıyoruz. Sonra? Siyasi polarizasyonun ne tür bir sonuca yol açtığı konusunda ise hiç ama hiç düşünmüyoruz. Halbuki kitap ne diyor? Sosyal uyumun güçlü olmadığı toplumların işi daha zor oluyor. Sosyal uyum zayıfsa, insanlar birbirine güvenmiyorsa, toplum bölünmüşse ülkenin işi daha zor oluyor.
Yalnız toplumsal bölünmüşlük ile toplumsal çeşitliliğin ayrımını da anlamak gerekiyor. Bölünmüşlük, toplumsal çeşitliliğin iyi yönetilememiş, farklı sosyal grupların topluma dahli sağlanamamış, grup içi dayanışmanın gruplararası kavgaya dönüşmüş halidir.
Polarizasyonun yüksek, sosyal uyumun düşük olduğu toplumlar, bu problemi yönetecek kapasiteye de sahip değil iseler daha yavaş büyüyorlar. Reform filan da yapamıyorlar. Hadiseye sonuç odaklı bakarsanız, içinde bulunduğumuz batağı daha iyi idrak edebilirsiniz. Türkiye’nin işi sanıldığından zordur. Şimdiden söyleyeyim.
Neyi biliyoruz? OECD’nin yaptığı hesaplamalara göre, Türkiye, sosyal uyum sıralamasında 155 ülke arasında 120’nci sırada yer alıyor. Suriye 125’inci sırada, Türkmenistan 140, Irak 148, Sudan ve Somali ise 154 ve 155’inci sıradalar. Bunların hiçbiri Türkiye kadar başarılı örnekler değil. Zaten bunlar İnsani Gelişme Endeksi’nde Türkiye’ye rakip filan da değiller. İsrail 114’üncü sırada. Hindistan 135, Brezilya ise 90’da. Çalışma 2011 yılında yayımlanmış. Burada farklı dini, etnik ve siyasi gruplar arasındaki polarizasyon dikkate alınmış, farklı endeksler bir araya getirilmiş. Sonuçta ne çıkmış? Türkiye, polarizasyon endeksi en yüksek 35 ülke arasında çıkmış. Tersten bakarsanız böyle işte. Nedir? Türkiye, sosyal uyumun zayıf olduğu, insanların birbirine güvenmediği bir ülkedir. Nokta. Neden böyle? Toplumsal algıları ölçen anketlere göre Türkiye’nin toplumsal polarizasyonunda dört husus öne çıkıyor. Bunlar siyasi polarizasyon, Kürt meselesi, Alevi ve Sünnilerin birbirine bakışı ve bir de PKK terörü.
Şimdi bu mesele bugün neden önemlidir? Neden sorunların anasıdır? Gayet basit bir nedenle: Bugün dünyamız, özellikle de içinde bulunduğumuz bölge, daha önce olmadığı kadar hareketli. Türkiye 2002’den bugüne 3 bin dolar kişi başına gelirden 10 bin dolara ne yaparak geldiyse, aynı şeyleri aynı biçimde yaparak, 10 binden 25 bin dolara çıkamayacağının farkında değil. Bu küresel ve bölgesel ortamda Türkiye’nin hızlı reformlar yapması gerekiyor. Ama ne oluyor? Siyasi rekabet, zayıf sosyal uyumdan kaynaklanan riski yönetme kapasitemizi olumsuz etkiliyor. Siz yönetemeyince, polarizasyon, reform yapma ve büyüme kapasitenizi olumsuz etkiliyor. Hal böyle olunca Türkiye önceliklerini belirleyemiyor. Sosyal uyum eksikliğinin iktisadi etkisi ile ilgili olarak, TEPAV’dan Yasemin Satır’ın yazdıklarını bir okuyun isterseniz. Ben ikna edici buldum.
Halbuki önceliklerini belirleyemeyen hedefe gidemez. Biz, Türkiye’de bu öncelik belirleme işinde zaten pek iyi değiliz. Doğrusu ya, ben bir önceki cümlemin aslında vaziyeti çok iyimser bir biçimde izah ettiğini düşünüyorum. Türkiye’de biz ehem ile mühimi birbirinden ayırt edemiyoruz. Mecelle’den, ehem mühimme müreccahtır demeyi biliyoruz. Ama yalnızca laf olsun diye tekrar etmeyi biliyoruz doğrusu. Ses var görüntü yok. İşte size Türkiye.
Bu köşe yazısı 19.02.2016 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024