Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Cumhuriyetimizin asıl beka sorunu dönüşümün mağdurlarıdır

    Güven Sak, Dr.04 Mayıs 2007 - Okunma Sayısı: 1598

     

    Sizde artık baskın bir "yetti artık" hissi var mı? İnanılmaz bir hızla değişen gündem sizde de belirgin bir bıkkınlık yaratıyor mu? Biz artık bıktık. Gündem inanılmaz bir hızla değişirken bizler, bir film izliyormuş duygusu ve de ilgisi ile gelişmeleri takip ediyoruz. Ama artık yetti. Biz bu filmden sıkıldık.

    Şimdi öyle kaşlarınızı devire devire, ortada olup bitenin, içi boş bir macera filmi değil de gerçek ve yakın tehlikelerle alakalı, bir kurtarma operasyonu olduğunu söylemeyin lütfen. Cumhuriyetimizin beka sorunundan, ortadaki tehlikelerden filan bahsetmeyin. Biz, bu kaygan gündemin, cumhuriyetimizin asıl beka sorununu perdelediğini ve asıl problemi ıskalamamıza yol açtığını düşünüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti'nin asıl beka sorunu, içinde bulunduğumuz hızlı modernleşme sürecinin, yaklaşık beş yıldır, dirayetli ve basiretli bir biçimde yönetilmiyor olmasıdır. Hadi gelin daha da basite indirelim: Türkiye'nin beka sorunu bir türlü azalmayan yüksek işsizliktir. Üniformalı toplum mühendislerinin, mutlaka son derece iyi niyetli ama baştan sona yanlış "balans ayarı" operasyonları nedeniyle son bir haftadır cumhuriyetimizin var oluşu daha derin bir tehlike altında görülmektedir. Müsaadenizle bugünkü maruzatımız budur.

    Ama önce değinmeden geçemeyeceğimiz bir hadisenin altını çizmek isteriz: Evvelki gün, Sayın Başbakanımızın grup konuşmasını izlediniz mi? Ya Sayın Baykal'ınkini? Biz, ne yazık ki, bu ara, gözümüzü tv ekranından ayıramıyoruz. Bu nedenle arka arkaya iki grup konuşmasını izledik. İzlenimimiz şudur: İki sayın lider de son on gündür, ne kadar başarılı bir politika izlediklerini, son gelişmeler karşısında ne kadar haklı olduklarını ciddi ciddi anlattılar. Öteki taraf olmasaydı her şey iyi olacaktı. Her kötülüğün müsebbibi hep öteki taraftı. Fondaki alkışlar bu tespitlerin ne kadar haklı olduğunu teyit ediyordu. Şimdi bu size içinde bulunduğumuz çukurun gerçekçi bir tanımlaması gibi geliyor mu? Herkes, üzerine düşen her şeyi, sonuna kadar ve son derece başarılı bir biçimde yapmışsa, söyler misiniz, biz neden şu anda boğazımıza kadar pisliğe batmış bir halde debelenip duruyoruz?

    Bir pislik çukurunda, hep birlikte, neden debelendiğimiz konusunda, herkesin zihni apaçık olmalıdır. Ortada bir kurtarma/kurtarılma faaliyeti değil, bir batırma hadisesi vardır. Sorumlular aklımızda kalmalıdır. Birincisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir bütün olarak, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini basiretli bir biçimde yönetememiştir. İkincisi, cumhuriyetimizin, silahlı muhafızları, kendilerini, Anayasa Mahkemesi kararına kadar (yalnızca iki gün) tutamamışlardır. Neyse ki, Anayasa Mahkemesi, herkesin namusunu kurtaracak bir karar vermiştir. İşler yeniden anayasal bir sürece oturabilmiştir.

    Ama grup toplantıları etrafında yapılan açıklamalardan anlaşılan şudur: Kimse olup bitenlerden gereken dersleri çıkarmamıştır. Herkes içinde bulunduğumuz iktisadi ve sosyal dönüşüm sürecinin yarattığı bir dizi kırılganlığı unutmuş görünmektedir. Eğer gereken dersler çıkarılmış ve kırılganlıklar unutulmamış olsaydı, bugün ortada bir fedakârlık yarışı olması gerekirdi. Yoktur.

    Ancak biz onları unuttuğumuzda, o problemler bizi unutmamaktadır. Türkiye ekonomisinde yüksek cari işlem açıkları bir kırılganlık kaynağı olarak durmaya devam etmektedir. Şu anda uluslararası finansal piyasalarda, fon akımlarının yönünü, Türkiye dışına çevirebilecek, büyük bir gelişmenin olmaması, olsa olsa, Allah'ın bir lütfudur. Bu bir. Türkiye ekonomisi artık bir çalkantılar süreci içindedir. 2007 yılının zaten bir çalkantılar yılı olmasını bekliyorduk. Ama doğrusu ya, yöneticilerimizden, bu kadar beceriksizlik ve basiretsizlik beklemiyorduk. Bu çalkantılar süreci, öncelikle, yatırımcı ve tüketici güvenini olumsuz etkileyecektir. Ülkemizin en büyük kaybı, büyüme sürecinin temposundaki azalma olacaktır. Türkiye ekonomisinin Avrupa ekonomilerine yakınsama süreci yavaşlayacaktır. Bu iki. Büyüme sürecinin temposundaki yavaşlama, işsizlik problemini daha da artıracaktır. Bu üç. İşsizliğin yüksek oranlarda seyri, çalışma yaşamına katılmakta olan ve beceri kazanması için ciddi bir çaba harcanmayan gençlerimizi olumsuz etkileyecektir. Bu dört. Çalışma yaşamına katılmakta olan genç nüfusu kaybetme eğiliminin güçlenmesi, orta vadede, sosyal dokuyu son derece olumsuz bir biçimde etkileyecektir. Bu beş. Türkiye zaman kaybetmektedir. Bu altı.

    Türkiye 2001-2007 arasında yaptığı iktisadi hamleyle dünyanın on yedinci büyük ekonomisi olmayı başarmıştır. Ancak ilk on arasında olmak için gereken sıçramayı bir an önce yapmazsa, önümüzdeki beş yıl içinde ilk yirmi içinde kalabilme şansı yoktur. Bu da yedi.

    Türkiye, içinde bulunduğumuz iktisadi ve sosyal dönüşüm sürecini son derece kötü yönetmektedir. Ne siyasetçilerimizin ne de bürokratlarımızın neyin üstünde oturmakta olduklarına dair bir fikri vardır. Derinleşen, bir Ukraynalaşma sürecidir. Benzer bir dönüşüm sürecini 1970'lerde bu toplum yine yanlış yönetmiş ve bunun bedelini son derece ağır bir biçimde ödemiştir. Cumhuriyetimiz için en yakın ve gerçek tehlike buradadır. İlgililere duyurulur.

     

    Bu köşe yazısı 04.05.2007 Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır