Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Suriyeli göçmenler konusunu böyle tartışamayız

    Güven Sak, Dr.11 Temmuz 2016 - Okunma Sayısı: 4753

    Bundan yaklaşık 15 yıl önceydi. Henüz TEPAV yoktu. Daha önce Türkiye’de büyükelçilik yapmış Amerikalı bir diplomatla, Amerikan düşünce kuruluşu (think tank) geleneği üzerine konuşuyordum. Deneyimli diplomat bana, “Türkiye’de düşünce kuruluşu filan olmaz” dedi. Sonra tane tane izah etti meramını. Hiç aklımdan çıkmadı. Özellikle, “Biz burada herhangi bir sorun ortaya çıktığında önce o meseleyi inceleyip neler yapılabilir diye bir bakarız. Seçenekler ortaya çıktıktan sonra da, meşrebimize göre, o meselede taraf oluruz. Hâlbuki benim gördüğüm, siz Türkler, önce tarafınızı seçiyor, sonra meseleyi tartışmaya başlıyorsunuz. Hal böyle olunca, siz bizatihi meseleyi hiç ele almıyorsunuz. Yalnızca her olayda yeniden iman tazeliyorsunuz”, demesini hiç unutamadım.

    Bakın yine öyle oldu. Ramazan’ının sonuna doğru, Sayın Cumhurbaşkanımız, Suriyeli göçmenlere bir iftar yemeği verdi. Herkes top patlasa diye beklerken Sayın Cumhurbaşkanı yaptığı mutat konuşmada, Türkiye’ye sığınan Suriyeli göçmenlerden bazılarının gerekli kriterleri sağlamaları halinde, neden olmasın, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da olabileceklerini söyledi. Doğrusu ya, ben bu açıklamanın, Türkiye açısından tarihi önemde olduğu kanaatindeyim. İlk kez, bir devlet yetkilisi, Suriyeli göçmenler konusunda romantik değil, gerçekçi bir şey söyledi. Türkiye, ilk kez, bir göçmen politikası üzerinde düşünmekte olduğu izlenimini vermiş oldu. Ben bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum.

    Ama sonra ne oldu? Yine meseleyi tartışmayı bıraktık. Türkiye bu göçmen akımından nasıl kazançlı çıkabilir, elimizdeki felaketten nasıl bir mucize çıkartabiliriz diye düşünmeyi derhal bıraktık. Herkes tarafını seçti ve iman tazelemeye koyuldu. Ben, bu her meselede önce safları sıklaştırma mantığının, özellikle Suriyeli göçmenler konusunda tamamen yanlış olduğunu düşünüyorum. Hakikaten pozitife çevrilebilecek bir imkanı elimizin tersiyle itebiliriz. Neden? Kimseye ve özellikle kendimize güvenmediğimiz için elbette. Ben, Suriyeli göçmenlerin bir bölümünün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilmesine dair bir perspektif olmadan Türkiye’nin bu göçmen akımından fayda sağlamasına hiç imkân olmadığı kanaatindeyim. Anlatmak isterim.

    Bu içinde bulunduğumuz durumu biz istemedik. Kendiliğinden oldu. Suriye’de iç savaş çıktı. Türkiye’nin Suriye iç savaşını kendi başına önleyebilme imkanı yoktu. Suriyeliler can havliyle dört bir yana dağıldı. Yerinden yurdundan olan yaklaşık 3 milyon Suriyeli de Türkiye’ye geldi. Sınırı kapatabilirdik tabii. Ama bu durumda, iç savaşta ölen Suriyelilerin sayısı daha da artmış olurdu. Birleşmiş Milletler, 18 ay önce veri toplamayı kestiğinde Suriye’de, iç savaşın başladığı 2011 yılından beri toplam 250 bin sivil ölmüştü. Bu yıl Şubat ayında, İngiliz The Guardian gazetesi, Suriye Politika Araştırmaları Merkezi’nin rakamlarını yayımladı. Buna göre, sivil ölüm sayısı 470 bindi. Ölü ve yaralılar toplamı, Suriye nüfusunun yüzde 11,5’ine denk geliyordu. Öyle bir yıkımdan bahsediyoruz. Ortada Türkiye’nin boyunu kat kat aşan bir hadise var. Önce bir bunu tespit edelim. Bunu biz yapmadık. Oldu. Bela geldi, sınırlarımıza dayandı. Arada romantik heveslerimiz olmuş olabilir ama onlar çoktan yerle yeksan oldu. Hevesler duygusaldı. 3 milyon Suriyeli göçmen ise hakikat.

    Şimdi hızla üç çıkarım yapayım, müsaadenizle.

    Birincisi, Suriyeli göçmenlerin yoğun olarak bulunduğu illerde, aynı zamanda işsizlik oranı da yüksek. Yandaki haritada kırmızı noktaların boyutu büyüdükçe toplam yerel nüfus içinde Suriyelilerin oranı artıyor. Mavi ne kadar koyuysa işsizlik de o kadar yüksek oluyor. Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin ağırlıkla niteliksiz iş gücü olduğu dikkate alınırsa işsizlik oranının yüksek olduğu, özellikle genç işsizliğinin yüksek olduğu yerlerde, Suriyeliler, Türklerle rekabet edecekler demek bu. Ayrıca Suriyelilerin çok olduğu yerlerde kamu hizmetlerinde aksama çıkmaması mümkün değil. Nitekim TEPAV araştırmaları kamu hizmetlerinin Suriyeli göçmenlerin daha yoğun olduğu illerde aksadığını gösteriyor. Örnek mi? Bebek ölüm oranı bu illerde yeniden artmaya başladı bile.

    Geleyim ikincisine. Normal şartlar altında, Suriyeli göçmenlerin tamamının Türk vatandaşlığına alınması gerçekçi bir politika seçeneği değildir. Zaten ortada böyle bir öneri de bulunmamaktadır. Söz konusu olan, nitelikli, iyi eğitimli Suriyelilerin Türkiye’de kalmalarını sağlayacak, Avrupa’ya gitmelerini engelleyecek bir yöntem bulunmasıdır. Yandaki grafik, Avrupa içlerine doğru giden Suriyeliler içindeki yüksek öğretimlilerin oranının, Almanya’daki yüksek öğretimlilerin oranından yüksek olduğunu göstermektedir. İlk aşamada Türkiye’nin düşünmesi gereken, bu fırsatı değerlendirmektir. Yarın sınırı açsanız gidecek olanlar, bunlardır. Heybesinde satacak pamuğu olanın hareket kabiliyeti de fazla olur. Kalanı burada kalır. İsteseniz de kalır, istemeseniz de kalır. Hiçbir şey de yapamazsınız.

    Üçüncüsü, Suriyeli göçmenlerin kalanının Türkiye’de kendilerine üretken bir yaşam kurması için bugün yaptığımızdan farklı bir şeyler yapmamız gerekmektedir. Türkiye’de ek fay hatlarının işlemeye başlamasını istemiyorsak yaratıcı olmamız gerekir. Açıktır ki, Suriyeli göçmenler başlangıçta nakit para ile Türkiye’ye geldikleri için pozitif bir talep etkisi yarattılar. Ancak bu etkinin böyle devam etmesi mümkün değildir. Şimdi maliyetlerin ortaya çıkacağı, kamu hizmetlerinin hem Türkler hem de Suriyeliler için aksayacağı bir yeni döneme giriyoruz. Suriyelilerin üretken yaşama katılması için, Türkiye’nin, Suriyelilerin yüzü suyu hürmetine, ek ihracat talebi doğuracak yaratıcı önlemlere ihtiyacı vardır. Ek ihracat talebi demek, hem Türklere hem de Suriyeli göçmenlere iş imkanı demektir. Faydalıdır. Yapılabilir mi? Yapılabilir.

    Türkiye’nin 3 milyon Suriyeli göçmen hadisesi üzerinde ciddi biçimde düşünmesi gerekmektedir. Ortada tedbir alınmazsa büyüyecek ciddi bir sorun kaynağı vardır. Tayyip Bey’in ortaya koyduğu yaklaşım, gecikmiş de olsa konu üzerine gerçekçi bir biçimde düşünmeye başlamak için iyidir. Şimdi soruna bir çözüm bulma zamanıdır. Yoksa kucağımızda çok daha büyük bir sorun bulacağımız kesindir.

    grafik 1.520px

     

    grafik 2.520px

    Bu köşe yazısı 11.07.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır