Arşiv

  • Nisan 2024 (6)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Olağanüstü Halde Anayasa Değiştirilir Mi?

    Levent Gönenç, Dr.30 Kasım 2016 - Okunma Sayısı: 3321

    Türkiye, anayasal tartışmalardan başını bir türlü alamıyor. AK Parti’nin, özellikle 2007 halkoylaması sonrasında ısrarlı bir şekilde savunduğu “başkanlık sistemi”, Milliyetçi Hareket Partisi'nin böyle bir teklifin halkoylamasına götürülebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılacak oylamada AK Parti’ye destek vereceğini açıklamasıyla birlikte, yine gündemin en önemli maddelerinden biri haline geldi. Konuya ilişkin tartışmalar sürerken, Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in olağanüstü hal (OHAL) varken Anayasanın değiştirilemeyeceğine dair beyanatı geldi (Hürriyet, 28 Kasım 2016). Başbakan Binali Yıldırım’ın da benzer açıklamalar yapmasıyla mesele yeni bir boyut kazandı.

    Hemen baştan ifade edelim: Yürürlükteki Anayasamıza göre, OHAL zamanında Anayasa’nın değiştirilmesine ilişkin bir yasak yok. Yani, OHAL hatta sıkıyönetim zamanlarında, Anayasa’da öngörülen prosedüre uymak koşuluyla, Anayasa’nın değiştirilmesi mümkün. Geçmişte yapılan bazı anayasa değişikliklerinin (1995 ve 2001 değişiklikleri gibi) Türkiye'de OHAL rejiminin yürürlükte olduğu dönemlerde yapıldığını hatırlayalım. Ancak geçmişle bugün arasında çok önemli farkları var: Birincisi, geçmişte OHAL sadece ülkenin belli bir bölgesinde (Güneydoğu bölgesinde) geçerliydi; bugün ise tüm Türkiye'de OHAL ilan edilmiş durumda. İkincisi, geçmişte yapılan anayasa değişiklikleri, içerikleri açısından kapsamlı olmalarına rağmen, temel hak ve özgürlüklerin iyileştirilmesine yönelik “kısmi” değişikliklerdi. Oysa bugün yapılmak istenen değişiklik kurumsal mimariyi kökten değiştirecek bir hükümet sistemi değişikliği. Bu iki fark göz önüne alındığında, Anayasamıza göre OHAL zamanında anayasayı değiştirmek yasak olmamasına rağmen, hükümet sistemi değişikliği gibi kapsamlı bir değişikliğin, böyle bir dönemde yapılmasının yerinde olup olmayacağının tartışılması gerekir.

    Bu konu üzerine düşünürken belki de yapılabilecek en iyi iş karşılaştırmalı örneklere bakmak olacaktır. Günümüzde, birçok çağdaş dünya anayasasında ve özellikle liberal-demokratik olarak nitelendirdiğimiz ülkelerin anayasalarında; savaş, sıkıyönetim, olağanüstü hal gibi olağanüstü dönemlerde anayasanın değiştirilemeyeceğine dair hükümler bulunmakta. Örneğin 1958 Fransız Anayasası’na göre, ülkenin bütünlüğüne saldırı olduğu zamanlarda anayasa değiştirilemez (m. 89/4). İspanyol (m. 169) ve Portekiz (m. 289) anayasaları da olağanüstü dönemlerde anayasa değişikliğini yasaklamıştır. (Bu konuda Venedik Komisyonu’nun konuyla ilgili olarak hazırladığı bir raporda Fransa, İspanya ve Portekiz dışında, farklı olağanüstü sebeplere bağlı olarak; Arnavutluk, Belçika, Estonya, Gürcistan, Karabağ, Litvanya, Lüksemburg, Moldova, Romanya, Sırbistan ve Ukrayna gibi ülkeler sayılmaktadır. Venice Commission, Report on Constitutional Amendment, CDL-AD (2010)001)

    Peki, acaba bu ülkelerin anayasalarında olağanüstü zamanlarda anayasanın değiştirilmesi niçin yasaklanmıştır? Aslında bu sorunun cevabı OHAL’in doğasında gizlidir. OHAL toplumun içine düştüğü, varlığını dahi tehdit edebilecek ağırlıkta bir krizi çözmek için kullanılan anayasal bir enstrümandır. Bu dönemlerde temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasal güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Oysa, demokratik ilkelere uygun olarak, yeni bir anayasanın yapılabilmesi ya da anayasada hükümet sistemi değişikliği gibi çok kapsamlı bir değişikliğe gidilebilmesi için temel hak ve özgürlüklerin normal zamanlarda olduklarından daha fazla güvence altında olmaları gerekir. Bir Amerikalı anayasa hukukçusu, Bruce Ackerman, bu noktaya dikkat çekerken demokratik anayasa yapımında “normal siyaset”ten; özgürlük, katılım ve diyalog unsurları açısından elverişli bir ortamın varlığını gerekli kılan “yüksek siyaset”e geçilmesi gerektiğine işaret eder. Herhalde Türkiye’nin, OHAL rejimi altında söz konusu bu şartları ne kadar sağlayabileceği tartışmalıdır.

    Konuyu şu soruları sorarak bağlayalım: Birincisi, OHAL dönemlerinde toplumsal psikoloji ister istemez OHAL’in şartlarına göre şekillenecektir; böyle bir dönemde yapılacak bir halkoylamasının, demokratik anlamda halkın iradesinin oluşumu ve sandığa yansıması açısından uygun bir sosyo-psikolojik ortamda yapıldığı söylenebilir mi? İkincisi, OHAL’in gölgesi üzerine düşen bir halkoylaması iç ve dış kamuoyunda meşruiyet tartışmalarına konu olmaz mı? Ve sonuncusu, hemen hemen tüm siyasal güçlerin artık tarihin tozlu raflarına kaldırılması gerektiği konusunda hemfikir olduğu ve değiştirilmek istenen 1982 Anayasası satır aralarına olağanüstü bir dönemin sancıları sinmiş bir anayasa değil midir?

    Kamuoyuna yansıyan açıklamalara bakılırsa, yürütme organı OHAL ortamında anayasa değişikliği yapmamak için OHAL’i bir kez daha ancak iki ay süreyle uzatmayı öngörmektedir. Buna göre, anlaşıldığı kadarıyla, OHAL kalkar kalkmaz halkoylaması sürecinin başlaması hedeflenmektedir. Gelecekte, 1982 Anayasası’nın yapım sürecine dair yapılan tartışmalara benzer tartışmaların yakın gelecekte halkoyuna sunulma ihtimali olan anayasa değişikliği için yapılması istenmiyorsa yukarıdaki soruların üzerinde iyi düşünülmesi ve anayasa değişikliği zamanlamasının buna göre belirlenmesi gerekir. Bu bağlamda, OHAL’in kalkması ile halkoylamasının yapılması arasına; siyasetin ve toplumsal hayatın normalleşmesine, halkın anayasa değişikliği hakkında bilgi ve fikir sahibi olmasına ve Yüksek Seçim Kurulu’nun halkoylamasının sağlıklı bir biçimde yönetilebilmesi için gereken hazırlıkları yapmasına imkan verecek makul bir sürenin konulması şarttır. Bu konuda acele edildiği taktirde, Türkiye’nin başını alamadığı mevcut anayasal tartışmalara bir yenisinin ekleneceğini şimdiden söyleyebiliriz.

    Yazdır