TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Amerikan Merkez Bankası (FED) Başkanı Janet Yellen, Jackson Hole konuşmasını yaptı. Şimdi herkes bundan sonuç çıkarmaya çalışıyor. Ama ben bugün doğrusu tam anlamıyla öyle yapmayacağım. Bugün Janet Yellen’den çok 1976 yılında FED’de tanışarak evlendiği eşinden George Akerloff’tan bahsetmek istiyorum. Nobel ödüllü iktisatçı olan eşinden. Aklımdaki soru ise son derece basit: Bundan 10 yıl sonra genel olarak finansal sistem, özel olarak da bankacılık sistemi nasıl olur? Bugünün çocukları bundan 10 yıl sonra hala annelerinin bankaları ile mi işlem yaparlar? 10 yıl sonra ortada banka kalır mı?
Bundan 10 yıl kadar önce, bir yabancı gazeteci bana tam da bu soruyu sormuştu. Finansal krizin karmakarışık günleriydi. “Bu krizden, şimdi formunu bilmediğimiz, bambaşka bir finansal sistemle çıkar mıyız?” diye sormuştu. Öyle ya, bugün bizi bu belaya bankaların kar hırsı sokmuştu. Yok muydu bunun bir çözümü? Ben “Piyasada işlem yapan iki kişi birbirinin tamamen eşi (asimetrik olmayan) malumat setlerine sahip olamayacağına göre devam eder.” demiş ve bankanın sistemin mütemmim cüzü niteliğinde olduğunu söylemiştim. Gelin görün ki, blockchain teknolojisini tanıdıkça, artık 10 yıl sonrası için şüphem var doğrusu. Neden olmasın? On yıl sonra ortada banka kalmayabilir.
Ama müsaadenizle, bugün muhabbete Yellen’ın Jackson Hole konuşmasından başlayayım. Genel hava şöyle: Yellen, ileriye yönelik bir konuşma yapmadı. Yarına bakmak yerine dünü değerlendirdi. Bir nevi, 10 yıl önce başlayan küresel kriz ile mücadele sürecini dürüst bir biçimde değerlendirdi. “Kriz, tedbir gereğini ortaya çıkardı, gerekli reformlar yapıldı ve bu reformlar finansal sistemi daha güvenli kıldı.” diyerek Başkan Trump’ın geçenlerde eleştirdiği düzenlemelerin varlık nedenini özetledi. Ve “Şimdi yeni bir soru soruluyor: Reformlar, finansal sisteme yük olarak, tedbirli risk yönetimini ve iktisadi büyümeyi engelliyorlar mı?” deyip konuya geldi. “Hayır, reformların esası, sistemin toparlanma gücünü olumsuz etkilemiyor, risk iştahını ve iktisadi büyümeyi azaltmıyor.” diye Trump’ın eleştirilerini doğrudan yanıtladı. Getirilen finansal sistem düzenlemelerini savundu. Zaten bundan sonra, Yellen’ın, Trump tarafından yeniden atanmasının söz konusu olmayacağı bu nedenle konuşulmaya başlandı bile.
Konuşmada geleceğe dair tek bir cümle vardı doğrusu: “Küresel ekonomik güçler, teknoloji ve riskleri sınırlandırmayı amaçlayan kamu düzenlemelerinin etkisi ile finansal sistemin evrimini sürdüreceğini öngörüyorum.” dediği cümle. İşte, bu 10 yıl sonra bankacılık ne olur sorusu da o vakit aklıma yeniden geldi doğrusu.
George Akerloff, “Kusurlu Mal Piyasası: Malın niteliği hakkında belirsizlik ve piyasa mekanizması” başlıklı 13 sayfalık kısa ama etkisi açısından son derece güçlü makalesini 1970’te yayımladı. Makaleyi 1966-1967’de genç bir yardımcı doçentken nasıl yazdığını, 2001 yılı Nobel Ekonomi ödülünü alırken anlatmıştı. (Evet, Akerloff 1966’da Kaliforniya Üniversitesi Berkeley’de yardımcı doçentti.) Demek ki, 1977’de evlendiğinde epey ünlü bir iktisatçıydı. Bu arada onu da not edeyim. Biz zaten hep Akerloff’u bilirdik, eşini sonradan duyduk. Neyse.
Akerloff’un modeli aslında at ticaretini ve oradan çıkarak kullanılmış otomobil piyasasını konu alıyordu. Soru son derece Eskiydi: “Şimdi bu şahıs bu atı elden çıkarmak istediğine göre, ben bu atı almalı mıyım, almamalı mıyım?” Problem, at ya da kullanılmış arabayı satan ile almak isteyenin eş malumat setlerine sahip olmamasından kaynaklanıyordu. Çözüm, dışarıdan üçüncü bir aktörün sürece ya malumat üreterek ya da işlemdeki riski üstlenerek katılmamasıydı. Ancak bu durumda, piyasa mekanizmasını işletmek mümkün oluyordu. Duruma göre devlet ya da bankalar gibi aracılar piyasa mekanizmasının işlemesini güvence altına alabilirlerdi.
Şimdilerde bankalar havadan para kazanıyor diye atıp tutmak serbest ama ben size bir aracı olarak bankanın bu sistemde ne işe yaradığını özetleyeyim. Finansal sistemin amacı, o gün için o kaynağa ihtiyacı olmayandan kaynağı alıp, o gün o kaynağa ihtiyacı olana aktarmaktır. İhtiyacı olan, kendi başına ihtiyacı olmayanı neden bulamaz? Arama maliyeti yüksek olabilir. Kaynağa ihtiyacı olanın elindeki reel sektör projesinden emin olmak mümkün değildir. Güvenmez. O reel sektör projesini değerlendirmek zordur. Yükümlülüğünü yerine getireceğinden emin olmaz. para yarın geri gelir mi diye bir endişesi vardır. Bunlar bankanın ya da bir tür aracının sisteme eklenmesini zorunlu kılan meseleler. Banka bildiğimiz dünyada bu maliyetleri azalttığı için vardı şimdiye kadar. Öyle şirketlere işkence etmek için bir kötülük çetesi olarak örgütlenmiş değil yani.
Şimdi 10 yıl sonra bildiğimiz anlamda banka kalır mı? Gelin bakalım. Yıkıcı teknolojik değişim çağında, bildiğimiz anlamda bankaların değişmeden kalmasını beklememek gerekiyor. Neden? Elinde o gün kullanmak istemediği, yarına satın alma gücü olarak aktarmak istediği kaynak olan biri, artık bu kaynağı aktarabileceği bir karşı tarafı bu iletişim teknolojileri çağında tek başına çok daha kolay bulabilir. İnternet var. Bu birincisi. Bulduğu karşı tarafın kimliğinden ve elindeki reel sektör projesinden emin de olabilir. Blockchain teknolojisi bu tür riskleri ortadan kaldırmaya imkan sağlıyor. IBM şimdilerde bu işe sarılıyor haberlerini geçenlerde not etmiştim. Üçüncüsü, bulduğu karşı taraf sanal menkul kıymet arzını da gerçekleştirebilir. Birincil para ihracı (Initial Coin Offering-ICO) şirketlerin, şirketin tümü için değil, doğrudan tekil projeleri için dahi bir nevi şifreli menkul kıymet ihraç etmeleri için gereken teknolojik altyapıyı sağlıyor. Bitcoin ve tüm şifreli para teknolojisi yani. Bir nevi, banka kredisi ihracı gibi bir şey şirket açısından düşünürseniz. Bunlar ne demek? 10 yıl sonra annenizin bankaları olmayabilir demek.
Peki, kolay mı olur? Evet, Dennis Gartman yatırımcılara son mektuplarından birinde, bir nevi, şöyle diyordu: “Ben hayatımızın içindeki basit şeyleri üreten firmalara yatırım yapmayı öneririm hep. Öyle ilaç şirketi hisseleri gibi performansının ne olduğunu anlamadığım süreçlere dayalı ürünleri hala önermem. Ama bildiğimiz basit şeylerin yerini alacak basit şeyleri üreten ve de o basit şeyleri daha da basitleştiren yeni teknolojileri şimdiye kadar ihmal ettiğimi görüyorum doğrusu.” Bu yıl Mayıs ayında Warren Buffet Apple, IBM, Yahoo gibi teknoloji hisselerine dönmeye başladığını açıklamıştı. Şimdi de Temmuz’da Gartman devreye girdi. Bitcoin’den bile bahsetti. Ne diyeyim? Bana önemli geliyor. Değişim için fon bulmak zor olmayacak sanki.
Amerikan Sermaye Piyasası Kurulu (SEC) yine bu yılın Temmuz ayında şirketlerin ICO ihraçlarını menkul kıymetlerin halka birincil arzına, IPO’ya benzetti. Ve SEC izni olmadan ICO ihracı olmayacağını söyledi. Bu kötü mü? İlk başta öyle gibi geliyor ama değil. Blockchain’i finansal sistemin merkezine yerleştirmek artık daha kolay olacak bana sorarsanız.
Aynı Yellen’in dediği gibi, küresel ekonomik gelişmeler, teknolojik değişim ve kamu düzenlemeleri ile finansal sistemin evrimi devam ediyor gibi geliyor bana. Bankasız bir döneme doğru gidiyoruz sanki. Artık annenizin bankaları olmayacak bir 10 yıl sonra sanki. Hazırlık yapmakta fayda var. Şirketler yapıyor ama kamu derin bir sessizlik içinde.
Bu köşe yazısı 28.08.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Güven Sak, Dr.
12/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
09/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
08/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
06/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/11/2024