TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Her ne kadar gündemimiz Kudüs’e kaymış olsa da Putin’in dünkü ziyareti de oldukça önemliydi. Türk-Rus ilişkileri her geçen gün çeşitleniyor. Enerjiden nükleer santral inşasına, S-400 hava savunma füzelerinin alınmasından Suriye’ye ve hatta Kudüs sorununa kadar.
Listenin en karmaşık konusunun Suriye olduğunu söylemek abartı olmaz. Suriye, Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğinden PKK sorununa, Esad’la ilişkilerden Rusya’ya, İran ile ilişkilerden Arap dünyasına kadar birçok sorunun kesişme noktası. Dahası, taraflar zaman baskısı altında. Bu nedenle, acilen çözülmesi gereken hususlar var. Özellikle de Suriye’nin geleceğinin belirleneceği müzakereler öncesinde.
Oysa tablo göründüğünden de karmaşık. Her ne kadar Türkiye, ABD ile Suriye ve PKK konusunda zıtlaşıyor olsa da bu Rusya ile her konuda tam bir mutabakat sağlandığı anlamına gelmiyor. Örneğin Türkiye, PKK’nın bir “beka” sorunu olduğunu her platformda dile getiriyor. Oysa Rusya, PKK/PYD’yi kendi Suriye stratejisi için bir tehdit olarak görmediğini, ilişkilerinin sürdürdüğünü gizleme ihtiyacı bile hissetmiyor.
Putin, geçen haftalarda Suriye’nin % 92’sinin teröristlerden temizlendiğini ifade etti. Dün de savaşın bittiğini ilan ederek, askerlerine kısmen çekilme emri verdi. Bu bile PKK/PYD’yi nasıl vasıflandırdığını, “terörist” olarak görmediğini ortaya koyuyor. Yine PKK/PYD’nin Moskova’da temsilciliğinin bulunması, Rusların PKK’yı terör örgütü listesine almamış olması, Afrin’deki Rus askeri varlığı, son günlerde Rus Hava Kuvvetleri desteğinde PKK/PYD’nin Suriye’nin doğusunda harekât yürütüyor olması bunun en iyi kanıtı.
Bugün itibarıyla Rusya’nın Suriye’deki “taktik” sorununu İdlib’de yerleşmiş çeşitli “radikal” gruplar oluşturuyor. Grupların ideolojilerinin ve rollerinin dönüştürülmesinde veya tamamen “etkisiz hale getirilmelerinde” yeterli ilerleme sağlanamadığı görülüyor. Dahası, DAEŞ’in İdlib’de köprübaşı inşa etmeye giriştiğine dair haberlerin soruna yeni bir boyut kazandıracağı anlaşılıyor.
Türkiye, PKK/PYD konusundaki kararlığını hem iç kamuoyuna hem de dış dünyaya göstermek istiyor. Aynı zamanda Hatay üzerinden giriş yapan ve Afrin’i geri bölge olarak kullanan PKK’lı teröristlerin sızmalarını önlemeyi amaçlıyor. Bu sebeple, Türkiye bir yandan Afrin’i çevrelerken, bir yandan da sınıra kuvvet kaydırmaya devam ediyor.
Rusya’nın Türkiye’nin Afrin hamlesine destek verip vermeyeceği veya nasıl davranacağı merak konusu. Gelişmelere bakarak dört ihtimalden söz edebiliriz. İlk olarak, Rusya Türkiye’nin Afrin hamlesini “görmezden” gelebilir. Türkiye bölgeye girer. İki ülke diğer alanlara, konulara odaklanır. İkincisi, Rusya, Afrin’e yapılacak bir operasyona itiraz edebilir. Üçüncüsü, Rusya ara çözüm olarak Afrin’e Esad’ın ordusunun yerleştirilmesi önerir. PKK/PYD tıpkı ABD’nin önerdiği gibi hızla “asayiş”, polis gücüne dönüşür. Son olarak, Habertürk’ten Muharrem Sarıkaya’nın dediği olur ve Afrin’deki PKK’lılar “bir gece ansızın gidebilirler”. Sanırım kısa süre sonra hangi ihtimalin hayata geçtiğini göreceğiz.
Bu köşe yazısı 12.12.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.