Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Türkiye'nin özel sektörü pırıl pırıl parlıyor

    Güven Sak, Dr.29 Haziran 2007 - Okunma Sayısı: 1579

     

    Geçen yazıda bıraktığımız yerden devam edelim, müsaadenizle. En son "Türkiye yaklaşık bir buçuk yıldır demir taramaktadır. İhtiyacımız olan sağduyudur." demiştik. Gündemimizde olmaması gereken konular, gündemimizin baş köşesini işgal ederken, gündemimizde olması gereken konular, gündemimizin en az ilgilenilen meseleleri haline gelmiştir, maalesef. Ancak bu resimde garip olan durum, Türkiye'nin önceliklerinin farkında olmaması değildir. Garip olan, güzel memleketimizin her zaman olduğu gibi "basiret-eksikliği-sendromu"ndan muzdarip yöneticilere sahip olması da değildir. Garip olan, bizler Türkiye'nin geleceğine güvenmemekte ısrar ederken, yabancıların Türkiye'nin geleceğine güvenmeye devam etmeleridir. Memleketimize doğru gürül gürül akan yabancı sermayenin herhalde başka bir izahı yoktur. Bizler, Türkiye'nin geleceğine güvenmezken, onlar güvenmektedirler.

     

    070629guvenn

     

    Bakın gazetelerimizde bir süreden beri Hudson Enstitüsü'nde tartışılan senaryolar konuşulmaktadır. Başbakanımızın dış politika danışmanları kameraların karşısına geçiverirken, bakanlarımız bile oradaki felaket senaryoları hakkında konuşmayı pek seviyorlar. Halbuki Türkiye yurtdışındaki toplantılarda bir tek felaket senaryoları bağlamında gündeme gelmiyor. Türkiye, enerji yolları ve enerji güvenliği tartışmalarında kilit ülke olarak anılıyor. Avrasya'nın doğu ucu ile batısı arasındaki ulaştırma yollarının geçiş rotası olarak tartışılılyor. Salt bu nedenle Avrupa Birliği'nin (AB)TİNA projesi geçenlerde Ankara'da bir ofis açmadı mı? Ama bakın bunlar medyamızda yer bulmuyor. Çünkü biz Türkiye'ye bir türlü güvenmiyoruz. Kendi kendimize ve kendi kaderimize lanet okumaktan etraftaki fırsatları göremiyoruz. Hudson Enstitüsü'ndeki yaratıcı yeteneği olmayanlar tarafından hazırlanan senaryoları seviyoruz da, etrafımızdaki yaratıcı projeleri göremiyoruz. Biri oturup, Danıştay saldırısı ile İstanbul'daki El Kaide baskınlarını birleştiriyor. Danıştay'ı Anayasa Mahkemesi'ne, El Kaide'yi ise PKK'ya çeviriyor. Haber oluyor. TİNA projesi'nin Ankara'daki ofisini kimse merak bile etmiyor. Negatif senaryoların "in", pozitif senaryoların "out" olduğu bu dönemi siz seviyor musunuz, allah aşkına?

    Peki, ama bu yabancılar neden Türkiye'yi dünyanın merkezine koyan senaryolar üzerinde çalışıyorlar? İki nedenle. Birincisi, hakikaten yeni enerji ve ulaştırma yollarının merkezinde Türkiye yer alıyor. Beğenseniz de beğenmesiniz de bu böyle. İkinci neden ise aşağıdaki grafikte yer alıyor. Türkiye öyle bedavadan, coğrafi konumu nedeniyle önem kazanmış filan değil. Bölgesindeki ülkeler arasında özel sektör gelişmişlik endeksi açısından Türkiye aslında bir numara. Özel sektör gelişmişlik endeksini Dünya Ekonomik Forumu hesaplıyor. Forum bir dizi endeks hesaplıyor. Bunların aritmetik ortalamasını alırsanız, Türkiye işte grafikteki gibi çıkıyor. Buna nasıl bakmalı? Türkiye, özel sektörün gelişmişliği açısından bu bölgede pırıl pırıl parlıyor. Yabancı yatırımcılar da tam da bu nedenle buraya gelmek istiyorlar işte.

    Suratlarımızın asık, moralimizin bozuk, tedirgin mi tedirgin olduğumuz bugünlerde aşağıdaki grafiğe bakıp biraz düşünmekte fayda var. Seksen yılda bu ülkede bir altyapı inşa edebilmişiz. 2002-2007 arasında bu altyapıya dayanarak fark da yaratabilmişiz. Sonrasında ne olmakta peki? Kibir gözümüzü mü döndürüyor? Hayata daha mütevazı bakmamıza neden olup, almamız gereken kararları acaba o mu engelliyor? Bize de allah bizi kibirli ve Türkiye'nin önceliklerini kendi önceliklerinin önüne koyan yöneticilerden korusun demekten başka bir şey düşmüyor.

     

    Bu köşe yazısı 29.06.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır