Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Şimdi Beyaz Saray’a Miki Maus iktisatçısı mı aranıyor?

    Güven Sak, Dr.08 Mart 2018 - Okunma Sayısı: 2354

    Amerikan Ticaret Bakanlığı, geçtiğimiz Ocak ayında, çelik ithalinde gümrük vergilerinin yükseltilmesi ve tarife dışı engeller getirilmesi için bir rapor yayımladı. Amerikan Ticaret Bakanlığı’nın raporu 11 Ocak 2018’de Başkan Trump’a sunuldu. Şimdi uygulamaya konuluyor. Gerekçe, ulusal güvenlik. Başlangıçta rapora ve sonra da karara ilk önce Washington’ın muhafazakar düşünce kuruluşları karşı çıktı. Heritage Vakfı’nın (The Heritage Foundation) konuyla ilgili olumsuz raporu 28 Şubat tarihliydi. İktisatçılar günlerdir kararın bir saçmalık olduğunu anlatmaya çalışıyorlar ama Başkan’ın kararı hala değişmedi. Şimdi  Beyaz Saray Miki Maus iktisatçıları mı arıyor acaba? Neden?

    Gary Cohn ithalatı pahalılaştıran çelik ve alüminyum kararı nedeniyle Beyaz Saray’dan ayrıldı

    Evvelki gün Beyaz Saray’da iktisat politikalarının koordinasyonundan sorumlu olan Ulusal Ekonomi Konseyi’nin (National Economic Council-NEC) başındaki Gary Cohn görevinden ayrıldı. Cohn’un, Başkan’ın kitaba uymayan bu yaklaşımı nedeniyle görevini bıraktığı söyleniyor. Ama rivayet muhtelif.

    Peki, çelik ve alüminyumdan alınan ithalat vergilerini artırmak neden manalı değil? Birincisi, daha önce 2002 yılında, oğul Bush’un başkanlığı döneminde denendi ve nasıl bir etkisi olduğu görüldü. Geçen hafta deneyimli bir Amerikan bürokratı bana azıcık da böbürlenerek “Bizim burada günü gününü tutmayan bir başkan var ama hiç değilse onu kontrol altında tutacak, sınırlarını belirleyecek, işleyen bir idare de var. Ankara’da böyle bir işleyen mekanizma var mı?” diye sordu. Ben de “Son çelik ve alüminyum kararı aynı hatanın 15 yıl arayla yinelenmesini engelleyecek bir mekanizmanın Washington’da da olmadığını göstermiyor mu?” diye cevap verdim. Bana öyle geliyor. Ama bu ne kadar doğru?

    2002’de George W. Bush çelikten alınan ithalat vergisini yüzde 30 artırmıştı.

    Heritage Vakfı raporundan alıntılayarak hatırlatayım. George W. Bush, 2002 yılının Mart ayında çelik üzerindeki ithalat vergisini yüzde 30 artırdı. Çelik lobisi işte. Düzenleme 2003 yılının Aralık ayında geri alındı. Bu arada çeliği bir üretim girdisi olarak kullanan sektörlerde çalışan yaklaşık 200 bin kişi işini kaybetti. İşsizlikteki artış, o vakit, ithalat vergisini geri aldırdı.

    Aslında eninde sonunda yine olacak olan, o. Siyasetçi hiçbir meseleyi bilmek zorunda değildir. Yanlışı doğru zannedip, adım atabilir. Ancak sonuçlar kendi iktidarı döneminde belirginleşmeye başlarsa, hatasında ısrar edemez. Şimdi rakamlar ortada. İthal edilen çelikten alınan vergileri artırırsanız, yerli çelik üreticileri bundan memnun olur. Satış fiyatları artar. Amerika’da zaten piyasadaki çeliğin yüzde 70’i yerli üretimken, kalan yüzde 30’u ithal ediliyor. Ne olur? Çelik fiyatları artar. Çeliği üretim girdisi olarak kullanan üreticiler ise maliyetleri artacağından mutsuz olurlar. Ürettikleri mal pahalılaşır, onların mallarında böyle bir koruma önlemi olmadığı için dış rekabetle baş edemezler. Eğer çeliği girdi olarak kullanan sektörlerde üretilen mallara da ek vergi getirirseniz, o vakit, Amerikan tüketicileri hepten mutsuz olur. Ve bu böyle gider.

    Karardan olumsuz etkilenecek olanlar, olumlu etkilenecek olanların 120 katı.

    Bu hesapta garip olan şudur: Amerikan çelik üretiminde çalışan işçi sayısı yaklaşık 140 bin civarındadır. 1980 yılında bu sektörde çalışanların sayısı 500 bin civarındaymış. Arada neredeyse her başkan, Demokrat veya Cumhuriyetçi fark etmez, en az bir kez bu sektörde çalışanları korumak için ithalatı güçleştirecek tedbir almış. Sonuçta, çalışan sayısı 500 binden 140 bine gerilemiş. Bu arada sektör içi verimlik de artmış. Esasen ortada belirgin bir gariplik yok. Herkes aynı yolu denemiş, şimdi sıra Trump’ta. Bu birincisi.

    Geleyim ikincisine. 2016 yılı rakamları ile bakıldığında, çeliği üretim süreçlerinde girdi olarak kullanan sektörlerde 17 milyon Amerikalı çalışıyor. Bir yanda 140 bin kişi. Öte yanda 17 milyon kişi. Trump’ın kararından olumsuz etkilenecek olanlar, olumlu etkilenecek olanlardan 120 kat daha fazlalar ama yine de bu karar gündeme gelebiliyor. Ne lobiymiş ama, diyor insan.

    Alınan kararın ulusal güvenlik ile de bir alakası yok aslında. Şimdi bu konu gündeme getirilerek, sanki Çin’e karşı bir önlem alınıyormuş gibi yapılıyor. Amerikalılar ithal çeliğin yüzde 16’sını Kanada’dan alıyorlar. İlk 10 sıralamasında Kanada ile birlikte Brezilya, Güney Kore, Meksika, Rusya, Türkiye, Japonya, Tayvan, Almanya ve Hindistan var. Bunların 8’inden yüzde 10 civarında ithalat yapılıyor. Bunların 7 tanesi ile  de ABD’nin zaten güvenlik anlaşmaları var. Çin’in Amerika’nın toplam çelik ithalatı içindeki payı, yüzde 3’ün altında. Nedir? Yalan yani.

    Peki, Türkiye nerede diye bakarsak? Türkiye’nin bu alanda Amerika’ya ihracatı, yaklaşık 1 milyar dolar civarında -toplam Amerikan demir çelik ithalatının yüzde 4’ü civarında. Ancak bu rakam, Türkiye’nin toplam demir çelik ihracatının yüzde 15’ini oluşturuyor. Şimdi ne oluyor? Türkiye’nin demir çelik ihracatındaki bir numaralı pazarında bir sıkıntı ortaya çıkıyor. Amerika’ya zaten çok ihracat yapamıyoruz. Şimdi Amerika’ya toplam ihracatımızın yüzde 12’sini oluşturan bir pazarda ciddi bir problem ortaya çıkıyor. Önemli yani.

    Ekonomi ve inovasyon süreci küresel ama siyaset hala son derece yerel.

    Peki, bu nasıl oluyor da olabiliyor? Hadi biz burada alışıkız ama Amerika’da nasıl oluyor? Gayet basit bir nedenle.  Konu, yerel siyaset elbette. Nasıldı? Siyaset öncelikle yerel bir hadiseydi. Demir-çelik üretiminin ağırlıklı olduğu Pensilvanya ve Indiana gibi eyaletlerin durumu. Daha önce Barack Obama’nın seçim kazandığı Pensilvanya, karşı tarafa Trump ile birlikte daha yeni geçti. Indiana ise daha önce başkan yardımcısı Pence’in vali olduğu önemli bir eyalet. Nedir? Seçime hazırlanan Cumhuriyetçiler, karşı tarafa en kolay kaptırabilecekleri eyaletlerde kendi konumlarını tahkim etmeye çalışıyorlar. Ekonomi ve inovasyon süreci küresel ama siyaset hala son derece yerel.

    Ve siyaset her yerde siyaset. Her yerde yerel işte. Konu hep kaygan olan bu eyaletler olunca, hep sonradan geri alınmak üzere aynı adım atılıveriyor işte. Çelik endüstrisini koruyoruz diye nutuk atılıyor. Karar, hep memleket seçim sathı mailine girince alınıyor. Sonradan da geri alınıyor. Baba Bush, Jimmy Carter, Ronald Reagan, Bill Clinton, oğul Bush hepsi de en az bir kere yapmış.

    Ne yapmak gerekiyor?

    Bu kaygan eyaletlerde Başkan’ı ve Cumhuriyetçileri vuracak karşı ataklar çok daha etkili olacak elbette.  O nedenle, Kanadalı siyasetçiler tam da bu kaygan eyaletleri vuracak ticaret kısıtları üzerine çalışıyorlar bugünlerde.  Eğer ilgili ülkenin ticaretinde etkiliyseniz, o vakit, siz de kendinize bir strateji saptayabilirsiniz.  Trump’ı etkilemek mi istiyorsunuz? Bu kaygan eyaletlerde Cumhuriyetçi Parti’nin fiyakasını bozacak bir adım atmanız gerekiyor.

    Peki, buradan küresel ticaret savaşı filan çıkar mı? Çıkmaz. Ama hadise ciddi.

    Peki, Gary Cohn’nın gidişi bu hadise ile mi ilgilidir? Olabilir. Çünkü bu kez atılan adımın olası olumsuz etkisi beklenenden çok daha kötü olabilir. Amerikan ekonomisi 10 yıl sonra ilk kez komadan çıkarken, kitlesel işsizliğe neden olacak, toparlanma sürecini baltalayacak, iktisadi bireylerin moralini bozacak adımlar atmak pek akıllıca olmayabilir doğrusu.  Küresel toparlanmayı olumsuz etkileyecek böyle bir adım karşısında her kamu görevlisinin görevi doğruyu söylemektir. Beyaz Saray artık Miki Maus iktisatçısı arıyormuş, dediğim işte bu.

    Bu köşe yazısı 08.03.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır