Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Değer zincirinin en değerli aşaması üretim değildir

    Selin Arslanhan Memiş19 Mart 2018 - Okunma Sayısı: 4367

    Yeni teknolojiler, değer zincirlerinin yapısını değiştirdi. Geleneksel değer zincirlerinde ham maddeden satışa uzanan, temelde birkaç aşamadan oluşan doğrusal bir süreç söz konusuyken, bugün farklı boyutlarda birçok aşamanın ve aktörün eklemlendiği bir zincirden bahsediyoruz. Değer zincirinde hala ortalarda bir yerde yer alan üretim aşaması ise, giderek değeri düşen bir aşama haline geldi. Aşağıdaki şekilde yer alan tebessüm eğrisi, ilk kez 1990'ların başında gündeme gelmişken, bugünlerde de sıklıkla kullanılır oldu. WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü) son raporlarında, değer zincirinin üretim aşamasında ortaya çıkan katma değer giderek düşerken, farklı aşamalardaki maddi olmayan varlıkların değerinin giderek arttığını göstermek için çokça kullanıyor. Ne demek maddi olmayan varlıkların değerinin artması?

    21.yüzyılda değer zincirlerine farklı boyutlarda eklemlenmiş aşamalarda ortaya çıkan tasarımların, yeniliklerin, asıl katkıyı ve değeri oluşturması demek. Hani bizim çok sevdiğimiz gibi, elle tutulur, yükleyip gönderebildiğimiz ürünleri standart yöntemlerle üretip satabiliyor olmanın manası kalmadı demek. Kahveyi üretmeyen ve kahve ithalatında dünyada ilk sıralarda yer alan ülkelerin, aynı zamanda kahve ile ilgili en fazla patente sahip olan ülkeler olduğunu biliyor muydunuz? Kahve sektörünün küresel değer zincirinde yaratılan toplam katma değerin en önemli kısmının da o ülkelerden geldiğini... Kahveyi üreten ülkeler ise, patentler ve tasarımlar söz konusu olduğunda sıralamada görünmüyor bile. WIPO'nun yaygın olarak kullandığı örneklerden biri de bu.

    Mesele başkalarının keşfettiği, geliştirdiği, tasarladığı, markalaştırdıklarını, standart birbirini tekrarlayan süreçlerle üretmek değil. Değer burada değil. Bu çoktan geçti. Her ne kadar bugünün verileri ve ölçüm yöntemleri, teknolojinin hızına yetişemese de, zincirin nasıl evrildiğini farklı biçimlerde anlatmak mümkün. 20.yüzyıl yaklaşımıyla, teknoloji sınıflamasına göre dış ticaret gibi verileri kullanarak rekabet gücünü ölçmeye çalışmak, bugüne ilişkin değerlendirme yapmak için son derece yetersiz kalıyor. Yeni tip değer zincirlerine eklemleneceğimiz yeri, bu eski yaklaşımla seçmeye çalışmak, bizi bir türlü gerçek 21.yüzyıl gündemine taşıyamıyor. Dün, zincirdeki üretim öncesi ve sonrası aşamalarda yer alan faaliyetler son derece sınırlı ve standartken, hatta üretimi yapan şirketler zincirin tüm aşamalarına hakimken, bugün bu durum değişti. Bugün ülkeler ve şirketler, zincirdeki farklı birçok aktör ve aşamayı yeniden tek elde toplamaya çalışsalar da, bunu eski yöntemlerle, şirketlerin kapalı merkezleri içine yerleştirmekle yapmıyorlar.



    Değer zincirinin ham madde aşaması bile farklı birçok aktörün eklemlendiği bir sürece dönüştü. Ham madde olarak kullanılacak malzemenin tasarımı, sentetik malzemelerin işin içine dahil olması gibi farklı bir çok süreçten bahsetmek mümkün hale geldi. Bunun yanında dağıtım ve ticaret yöntemlerinin farklılaşması, üretim sonrası aşamalara yazılımın, yapay zekanın nasıl dahil olduğunu gösterdi. Eskiden bahsettiğimiz, tekstil, otomotiv gibi sektörlerdeki geleneksel değer zincirlerinin bugünle ilgisi yok. Artık bu sektörlerdeki şirketler, kendilerini üretim şirketleri olarak göstermek bile istemiyorlar. Ford, artık kendini araba yapan bir şirket olarak tanımlamıyor. Ford artık, akıllı şehirler için ulaştırma platformu sunan bir şirket olmak için çalışıyor. Kendini böyle tanımlıyor. Bunun için, kendi değer zincirini yeni işbirlikleriyle ve satın aldığı startuplarla baştan yaratıyor. Biz böyle dönüşen şirketlere hala kalkıp eski fabrikalarının burada olmasının manasını anlatıyoruz. Elimizle tutabildiğimiz ürünler bizden çıksın istiyoruz. Her şeyi burada üretelim istiyoruz. Hala değişeni görmemekte ısrar ediyoruz. Hep startupların değer zincirlerine nasıl dahil olduklarını anlatıyorum. Artık kocaman fabrikaları olan şirketler bile kendilerini teknoloji şirketi olarak tanımlamak için ellerinden geleni yaparken, biz ısrarla sadece o kocaman fabrikaları ve eskide kalmış ölçme yöntemleri ile ölçtüğümüz değerleri istiyoruz. Önümüzde duran fırsatları bir türlü görmüyoruz.

    Yeni tip değer zincirlerine yeni aktörlerle nasıl eklemlenebileceğimizi bir türlü fark edip odaklanamıyoruz. Son yıllarda Avrupa Birliği'nin de çokça kullandığı "akıllı uzmanlaşma" diye bir kavram var. Bu sadece odaklanılacak alanlarla ilgili bir şey de değil. Burada söz konusu olan, bir ülkenin ya da bir bölgenin farklı alanlar için küresel değer zincirlerindeki pozisyonunu doğru belirleyebilmesi. Nasıl bir pozisyon alacağı ve hangi aktörleri nasıl kullanabileceği üzerine düşünmek ve analiz yapmak demek. Hangi alanlarda zincirin hangi aşamalarına odaklanmak, bizi 21.yüzyılda rekabet gücü yüksek ülkeler arasına taşır? Peki hangi aktörlerle bunu yapmak anlamlıdır? Tüm bunları analiz edebilme kapasitesi demek. Ekosistemde değişeni izleyebilen, yeni boşlukları analiz edebilen ve bunlara göre akıllı uzmanlaşabilenlerin kazanacağı bir yeni dünyada yaşıyoruz. Bugün teknolojik dönüşüm de, küresel değer zincirlerine eklemlenme de söz konusu olduğunda Türkiye'nin en temel problemi "akıllı uzmanlaşamama"dır.

    Bu köşe yazısı 19.03.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır