Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Biz DPT’yi bakanlık yaptık, Hintliler ise think tank

    Güven Sak, Dr.29 Mart 2018 - Okunma Sayısı: 4212

    Suudi Arabistan bir kaç yıldan beri 2030 Vizyonu’nu yönlendirmek ve uygulama performansını izlemek için Ekonomi Bakanlığı’na bağlı bir düşünce kuruluşu kurmaya çalışıyor. Malezya, ekonomik reformlarını benzer bir mekanizma aracılığıyla hayata geçiriyor. Bir zamanlar bizim coğrafyada devlet planlama teşkilatları kurmak modaydı. Şimdi kamu idaresi içinde düşünce kuruluşu kuruluyor. Dün devlet planlama teşkilatları ne için kurulduysa, bugün düşünce kuruluşları da aynı amaçla kuruluyor. Herkes önünü görmek, adımlarını planlı atmak, kamuda etkin koordinasyonu sağlamak, yapılan düzenlemeler ile ilgili etki analizleri yapmak ve reformların gereğini yerine getirmeyenleri bir an önce idareden temizlemek istiyor. Parlamenter sistemde de istiyor. Başkanlık sisteminde de istiyor.

    Türkler yanlış, Hintliler doğru yaptı

    Hindistan Planlama Komisyonu 1950’de kurulmuştu. Pakistan’ınki 1952’de. Bizim Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ise 1960’ta. Hem de 1960’ın hemen Eylül ayında. Hindistan, kendi planlama komisyonunu 2015 yılında Hindistan’ı Dönüştürmek için Milli Kurum’a (National Institution for Transforming India-NITI Aayog) çevirdi. Hindistan, DPT’sini düşünce kuruluşu (think tank) yaptı. Başında bir kurul var. Kurulun Başkanı ise Başbakan Modi’nin ta kendisi. Kurumu başkan vekili yönetiyor ve ayrıca bir de direktörü, CEO’su, var. Biz ise bizim Devlet Planlama Teşkilatı’nı 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı’na çevirdik. Öteki bakanlıklar gibi bir bakanlık yaptık. Ben zamanında Türklerin yanlış, Hintlilerin ise sonradan doğru yaptıklarını düşünüyorum doğrusu. Modi neler yapıyor diye sorsanız, NITI ile başlarım anlatmaya sanırım.

    Cumhurbaşkanlığı sistemi, kamu idaresinin yeniden tasarlanması fırsatı aslında

    Sizi bilmem ama Cumhurbaşkanlığı sistemini kurmak üzere kamu idaresinde ne yapmamız gerektiğini ayrıntılı olarak tartışmamız gereken bir süreçte, ortadaki ufuksuzluk ve atalet beni çok rahatsız ediyor. Geçen Nisan ayında bir referandum yaptık ama herhalde gerekli koalisyonu oluşturmak için yürütülecek ittifak görüşmeleri daha çekişmeli geçsin diye Cumhurbaşkanlığı sistemine hem geçtik hem geçmedik. Yeni sisteme geçiş, 2019 seçimleri ile birlikte olacak. Böylece Türkiye’nin bürokrasisi bu ara dönemde şahtı, şahbaz oldu. Zaten etkili işlemeyen idaremiz, şimdi tamamen tatile çıktı. Hâlbuki yeni Cumhurbaşkanlığı sistemi, aslında, kamu idaresinin bir bütün olarak elden geçirilmesi ve 1960’tan beri tartışıp tartışıp bir türlü beceremediğimiz kamu idaresi reformunun hayata geçirilmesi için çok büyük bir fırsat. Ama ben şimdi bakıyorum, ortada ciddi bir çalışma göremiyorum doğrusu. Yeni bir türlü tanımlanamayınca, mevcut yapıyı işletmek de asla mümkün olmuyor.

    Kamu idaresinde think tank ne işe yarar?

    2011’de DPT’yi öteki bakanlıklar gibi bir bakanlık yapan acul düzenlemeye benzer bir hatayı engellemek için bugün size kısaca NITI’den bahsedeyim istedim doğrusu. NITI, hem yerelde eyalet yönetimleri ile bölgesel kalkınma projeleri geliştirmek için çalışıyor hem de genel olarak Hindistan’ın bütününe yönelik projeler tasarlıyor. Hazırlanan projelerin hayata geçirilmesinde kamu idarelerinin ne kadar etkin çalıştığına ilişkin de faaliyetler yürütüyor. Hindistan’ın bütününe ilişkin projelere bakınca, fiziki altyapının yanı sıra, girişimcilik eko-sistemini işletecek altyapılara da ağırlık verildiği görülüyor. Hint hükümeti, NITI vasıtasıyla start-upların hem sayısını hem de ekonomiye katkısını artıracak projeler tasarlayıp uyguluyor. Kuluçka merkezlerini birbirlerine, üniversitelere ve de firmalara bağlamaya çalışıyor. Ayrıca hükümetin politika önceliklerinin ne olması gerektiği de bu aygıtın içinde belirleniyor. NITI, bir taraftan da Hindistan’daki bütün paydaşları için bir bilgi bankası işlevi de görüyor. Politika araştırmaları yapıyor. Alınan tedbirlerin etki analizlerini yapıyor.

    Şimdi ben bunlara bakınca, bizim DPT’mizi hangi akla hizmet öteki bakanlıklar gibi bir bakanlık yaptığımızı bir türlü anlayamıyorum.  Bugünlerde ekonomi bakanlıklarının yeniden yapılandırılması, birleştirilmesi ile ilgili haberler okuyoruz. Benim anladığım, yapının işleyişini düşünmeden ve etkinliğini tartışmadan yine yeni bir kesip biçme operasyonu yapacağız. Bekleyip bekleyip son dakikada yine  acul bir düzenlemeye yöneleceğiz. Gelin yine yanlış yapmayalım.

    Türkiye, çok merkeziyetçi bir üniter devlettir.

    Ekonomi yönetiminin, Cumhurbaşkanlığı sistemine uygun bir biçimde yeniden yapılandırılmasında ben üç hususun önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki yeni sistemde merkez-çevre ilişkilerinin eskisi gibi bakanlıklar kanalıyla mı yoksa doğrudan mı düzenleneceğine karar vermek. Türkiye’nin çok merkeziyetçi bir üniter devlet olduğunu biliyoruz. Bir başka üniter devlet olan İsveç’te toplam kamu çalışanlarının yüzde 80’i yerel idareler tarafından istihdam ediliyor. Bizde ise toplam kamu çalışanlarının yüzde 80’ini merkezi idare, bakanlıklar kanalıyla istihdam ediyor. Ben mevcut yapının, idarenin etkinliğini olumsuz etkilediğini düşünüyorum. Şimdi  zaten işlemeyen bu çok merkeziyetçi yapı, Cumhurbaşkanlığı sisteminde de korunacak mı? Bu ilk sorum.

    Ankara’da ise  yetkiler son derece dağınıktır

    İkincisi, Türkiye çok merkeziyetçi bir üniter devlet ama merkezde yetkilerin son derece dağınık olduğu bir idareye sahibiz aynı zamanda. Bu nedenle mesela 2016 yılı başında lojistik alanında politikaların ve projelerin koordinasyonunu sağlamak üzere kurulan Lojistik Koordinasyon Kurulu’nda sekiz bakanlığın üst yönetimi bir araya getiriliyor. Ulaştırma, Bilim, Sanayi ve Teknoloji, Çevre ve Şehircilik, Dışişleri, İçişleri, Gümrük ve Ticaret ile Kalkınma bakanlıklarını bir araya getirmek gerekiyor lojistik ile ilgili bir büyük projeyi hayata geçirmek için. Bu daha işin başı. Aynı durum, Sağlık Endüstrileri Yönlendirme Kurulu için de aynen geçerli. Orada da 8 ayrı kurumun tepe yöneticileri bir araya geliyor. Sağlık Bakanlığı, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi, Kalkınma ve Maliye bakanlıkları ile Hazine, Sosyal Güvenlik Kurumu ve TÜBİTAK. Bunlar bir araya gelmeden sağlık endüstrileri alanında teknoloji transferi için ne yapılacağına karar verilemiyor, uygulama yapılamıyor. Şimdi idareler yine böyle mi olacak? Yoksa kapsamlı bir fonksiyonel gözden geçirme yapılacak mı? Farklı bakanlıklarda aynı işi yapan birimler birleştirilecek mi? Merkezde bakanlıklarda belli alanlarda uygulamaya yönelik bir ihtisaslaşma ve yetki temerküzü olacak mı? İnsan bilmek istiyor.

    Merkeze bir nevi NITI Aayog lazım

    Üçüncüsü, Cumhurbaşkanlığı ile bakanlıklar arasındaki ilişkinin nasıl kurulacağına karar vermek. Dün sistemimizde müteselsil sorumluluk vardı, işler Bakanlar Kurulu’nun ortak sorumluluğundaydı. Şimdi yeni sistemde her şeyin sorumlusu bizatihi Cumhurbaşkanı. O vakit, Cumhurbaşkanlığı’nda hem politika tasarımı hem tasarlanan politikaların seçimlerde verilen sözlerle uyumunun denetimi hem uygulayıcı birimlerin etkin çalışıp çalışmadığı ve doğru kararlar verip vermediğinin denetimi için Hindistan’daki NITI veya Malezya’daki PEMANDU benzeri bir aygıta ihtiyaç var. Sorumluluğu alanındaki, politika tasarımında, çizdiği politikaların uygulanmasının denetiminde ve etki analizlerinde söz sahibi olması lazım. Bunun temeli de bana DPT’de var gibi geliyor. Kalkınma’nın içinden DPT’yi yeniden çıkartmak gerekiyor belki ama bu kez yeni bir rol için yeniden tasarlayarak. Ben Cumhurbaşkanlığı sisteminde iktisadi koordinasyon nasıl işler diye merak edenlerin, NITI Aayog örneğine bakmalarını öneririm. PEMANDU yalnızca bir reform aygıtı olarak kurulmuştu. Ama NITI öyle değil.

    Fırsatların kazası olmaz

    Şimdi Cumhurbaşkanlığı sisteminin akıbeti 2019 seçimleri ile belli olacak. Ama o güne kadar ben bu üç bölümde bir dizi soruya cevap üreterek kamu idaresini etkinleştirmek için önümüze gelen bu fırsatı doğru kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye 10 bin dolardan 25 bin dolara sıçramak istiyorsa, 1.500 dolarlık bir ekonomiye göre tasarlanmış eski sistemle zaten yoluna devam edemezdi. Nasıl ekonomide bugüne kadar yaptıklarımızı aynı biçimde yapmaya devam ederek bundan daha ileriye gidemezsek, idarede de bugüne kadar yaptıklarımızı aynı yapıyla yapmaya devam ederek bu yeni teknolojik devrim sürecine intibak edemeyiz. Türkiye’nin idarede bir güncellemeye ihtiyacı zaten vardı. Bakın bu da ayağımıza gelmiş fırsat olabilir. Fırsatların kazası olmaz.

    Bu köşe yazısı 29.03.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır