TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Aynı rakamlara bakınca herkes farklı bir sonuç görebilir. Cevap, kafadaki soruyla yakından alakalıdır. Karl Marx, cevapların etrafta uçuştuğunu, önemli olanın doğru soruyu sormak olduğunu söylememiş miydi? İşte öyle bir şey. Biz, bir süreden beri, ortadaki, hiç de ilginç olmayan, seçim kampanyasını, uzaktan uzaktan seyrediyoruz. Medya aynasında büyütülen tartışmalara bakılırsa, seçim kampanyasının konuları, hepimizin boyunu fersah fersah aşıyor. Öyle anlaşılıyor ki, bazı çevreler için, bu bir "ulvi" meseleler seçimidir. Bazılarına göre, seçmen, bir beş yıl daha günlük işlerin nasıl yönetileceğine değil de, ilerideki tüm zamanlarda alemin nizamının nasıl biçimleneceğine karar verecektir. Acaba öyle midir? Öyle değildir. Yapılan çalışmalar, memleket seçmeninin ekonomi, işsizlik ve eğitim gibi son derece "dünyevi" saiklerle oy verme eğiliminde olduğunu göstermektedir. Üzülerek belirtmek durumundayız ki, Türk seçmeni kendisini, yeni bir dünya kurma gibi, "ulvi" bir misyonun sahibi gibi hissediyor görünmemektedir. Hal böyleyse, bu ideolojik kampanya ortamı nereden çıkmaktadır? Anlamak zordur.
Grafik 1, geçen yazıda bahsettiğimiz, Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü (International Republican Institute)'nün, Haziran 2007'de yaptırdığı ankette sorulan sorulardan birine verilen cevapları göstermektedir. Soru şöyle: 22 Temmuz seçimlerinde oy verirken, aşağıdaki saiklerden hangisini dikkate alacaksınız? Çıkan sonuç açıktır. Türk seçmeni, bugünlerde, kendisini, dünyayı kurtarmak üzere gibi hissetmemektedir. Yüzde 27 işsizliği, yüzde 21 ekonomiyi, yüzde 16 ise güvenlik problemlerini düşünerek oy atacaktır. Laikliği düşünerek oy atacaklarını söyleyenlerin oranı yüzde 2, dini düşünerek oy atmayı düşünenlerin oranı ise yüzde 3'tür. Avrupa Birliği'ni düşünerek oy atacaklar ise, yüzde 2 civarındadır. Bu konu da herhalde ayrıca bir incelenmelidir.
Peki, bu sonuçlar ne anlama gelmektedir? Bize kalırsa, memleketimiz giderek normalleşmektedir. 2001 krizi sonrasında, ekonomimizde başlayan normalleşme eğilimi ile birlikte, Türkiye normal sorunların önplana çıktığı, normal bir ülke olmaktadır. İşsizlik, yüzde 27 ile seçmenlerimiz için temel problemdir. Buna ekonomiyi de eklerseniz, seçmenlerin yaklaşık yarısı esasen geçim derdinde görünmektedir. İşsizlik, Fransız seçmeni için ne kadar önemliyse, Türk seçmeni için de o kadar önemli görünmektedir. Fransız seçmeni, günlük hayatını ilgilendiren, son derece "ufak" bir meseleye ne kadar önem veriyorsa, Türk seçmeni de öyle yapmaktadır. Türk seçmeninin, oy verme saiklerinin giderek "dünyevileşmesi" ülkemizin selameti açısından iyidir. Ve bir başka çalışmanın sonuçları ile de yakından alakalı gibi durmaktadır. En azından, bu satırların yazarı için durum böyledir.
1996 yılından beri, Ali Çarkoğlu, Ersin Kalaycıoğlu ve arkadaşlarının yapmakta olduğu eğilim anketleri, seçmenlerin, kendilerini giderek daha fazla merkezde hissettiklerini göstermektedir. Türk seçmeninin oy verme saiklerinin dünyevileşmesi sürecini 1996-2006 arasındaki anketlerde takip edebilmek mümkündür. 1996 yılında, kendilerini merkezde görenlerin oranı %32 iken, bu oran 2006 yılında %41'e yükselmiştir. Özellikle 2002 yılından beri, merkezde toplanma eğilimi artmış görünmektedir. İktisadi istikrarı oturtma süreci, Türkiye ekonomisinin içine girdiği iktisadi dönüşüm süreci, seçmenleri giderek merkeze yerleştirmektedir.
Seçmenlerin kendilerini merkezde hissediyor olması, siyasi partilerimizi merkeze doğru çekmektedir. Ancak bir siyasi partinin "ben artık merkezdeyim" demesi, onu merkez partisi yapmaz. Dönüşen Türkiye'nin temel siyasi meselesi merkezin yeniden inşasıdır. Merkezin, güçlenen kentli orta sınıfın temsiline imkan verecek bir biçimde yeniden inşası, önümüzdeki dönemin temel siyasi projesidir. Zaman, siyasetin taşralılıktan kentliliğe geçiş zamanıdır. Sizce, kenti, kentli orta sınıfları temsil edebilecek siyasi parti hangisidir? Bizce doğru seçenek, "hiçbirisi"dir. 22 Temmuz seçim kampanyasının son derece sönük geçmesinin temel nedeni belki de budur. Seçmenin giderek merkezde yer almaya başlaması, ortada merkez partisi olduğunu göstermez. Ekonomideki normalleşmeden sonra, sıra siyasetin normalleşmesindedir. Merak etmeyin, o da olacaktır.
Bu köşe yazısı 13.07.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024