TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye birçok darbe ve darbe teşebbüsü yaşadı. 1960 yılından itibaren, neredeyse her on yılda bir askerî darbe gerçekleşti. Darbelerle demokrasi askıya alındı, TBMM ve siyasi partiler kapatıldı, milletin devlete olan güveni sarsıldı. Ülkede sadece konvansiyonel askerî darbeler yaşamadı, 28 Şubat postmodern darbesi gibi askerin doğrudan işin içinde olmadığı sivil darbeler de yaşadı. Seçilmiş hükûmeti yerinden etmek ve siyaseti yeniden dizayn etmek amacını güden 28 Şubat postmodern darbesi medya ve STK'lar üzerinden hükûmetin düşürülmesiyle sonuçlandı.
Darbeler tarihimiz maalesef 15 Temmuz ile birlikte tamamen yeni bir darbeyle karşılaştı. 28 Şubat darbesiyle bazı açılardan benzerlik taşısa da bazı askerî unsurların fiilî olarak katıldığı hibrit (hybrid) bir darbe denendi. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sivil liderliğe bağlı olarak asker-sivil iş birliği ile gerçekleştirilmek istenmiştir. Darbe teşebbüsünde Hava Kuvvetlerinde görev alan “sivil imamlar”dan tutun da, darbenin hazırlanmasında sivil görünümlü askerî disiplin içinde yetiştirilen paramiliter güçlerde devreye girmiştir.
15 Temmuz darbesi ne düzenli bir ordunun doğrudan iktidara el koyduğu 1960, 1971, 1980 darbelerine ne de sivil güçler üzerinden yürütülen 28 Şubat postmodern darbesine benzemektedir. Bu darbe düzenli ve düzensiz savaş tekniklerinin bir arada kullanıldığı, terörist ve kriminal saldırlar ile savaş ortamının hazırlandığı hibrit bir darbe olarak görülmelidir. Zira hybrid savaş literatürünün gösterdiği gibi hibrit tehdit: Politik, askerî, ekonomik, sosyal ve bilişim araçları ile konvansiyonel, konvansiyonel olmayan, terör ve yasa dışı savaş yöntemlerinin bir bileşimi olarak tanımlanmaktadır.
Bu darbeyi diğerlerinden ayıran temel unsurlar şunlardır: Bu darbede ilk defa ekonomik saldırılar; siyasi provokatörler; medya temsilcileri; özel harekât ve konvansiyonel askerî güçler; yarı askerî unsurlar gibi oldukça faklı güçler senkronize bir biçimde kullanılmıştır. Adını doğru koyalım bu darbe hibrit bir darbedir.
Melez bir örgüt
Bu darbe melez yani yine hibrit bir örgüt tarafından hazırlanmış ve eyleme konulmuştur. FETÖ bildiğimiz anlamıyla bir 'cemaat' ya da 'toplumsal hareket' değildir. Özellikle de 15 Temmuz sonrası dinî gruplar, cemaatler ya da tarikatlar üzerinden FETÖ’yü konuşmak oldukça hatalıdır. En büyük hata yıllarca bu yapıya dinî bir cemaat gibi davranılmasıydı. Aslında FETÖ lideri ilk andan itibaren dinî görünümlü cemaat yapısını asıl amacını gizlemek için bir paravan olarak kullanmayı başarmıştır. FETÖ’de yapısı gereği melez bir örgüt inşa etmiştir.
FETÖ liderinin söylem ve konuşmaları dikkatlice analiz edildiğinde, söyleminde İslam kültüründen alınma dinî sembol ve anlatılar kadar Yunan mitolojisinden ve Hıristiyan kültüründen de parçalara rastlarız. Bazen Yunan mitolojisinde kas gücünün sembolü, başına buyruk yarı insan yarı tanrı Zeus’un oğlu Herkül’e bir kurtarıcı olarak seslenmekte bazen de Hristiyanlığın ''İsa-Mesih''ini kutsamaktadır.
FETÖ için kurduğu cemaat aynı zamanda bir işe alım ve istihdam alanıdır. İnsanları “zaaflarıyla tanıma” emri vermekte ve Hizmetin selameti için insanlar iyi tanınmalı sonra istihdam edilmelidir, demektedir. FETÖ’nün içinde yer alan her birey “… bir asker gibi her an sefer emrini bekleyen” bir asker gibi hazır olmalıdır. FETÖ liderinin konuşmalarına serpiştirilmiş askerî ve militarist ifadeler paramiliter bir örgütlenme içinde olduğunu ele verecek kadar açıktır.
“Öyleyse, geleceği kucaklayıp planlayanlar, oturup onu bekleyeceğine, kendilerini ona asker olarak yetiştirme gayreti içine girmelidirler. Tâ ki geldiğinde hazır olan askerinin başına geçebilsin.” “Fasıldan Fasıla I” adlı eserindeki bu ifade bir tarikat ya da cemaat liderinden daha çok paramiliter bir örgüt liderine uygundur.
Kendi dışındakileri hasım cephe, yani düşman cephe olarak gören FETÖ lideri için örgütün bir diğer önemli amacı da karşı cephe hakkında bilgi toplamaktır. ''Fasıldan Fasıla I'' adlı eserinde yine şöyle der: “...bir yandan hasım cepheyi, mükemmel işleyen Haber Alma Teşkilatıyla içinden tanırken, öte yandan da hasım cephenin aynı faaliyetlerine kendi içimizde sürdürmesine müsaade edilmemeli ve imkân tanınmamalıdır…” Görüldüğü gibi karşımızda normal bir dinî cemaat ya da bir toplumsal hareket değil, bir savaşa hazırlanan bunun içinde askerî , istihbari bir teşkilat kuran bir örgüt vardır. Maalesef dinî hassasiyetler ve Türkiye’deki aşırı laiklik uygulamaları bu yapının deşifresini önlemiştir.
FETÖ konusunda anlamamız gereken en temel mesele karşımızda dinî bir grup olmadığıdır. Örgüt uzun yıllar askerî, istihbari, sivil, ekonomik ve politik bir güç yığmış ve bu gücü 15 Temmuz’da aleni bir saldırıya dönüştürmüştür. 15 Temmuz örgütün örtük gücünün alenileşmesinin miladıdır ama sonu değildir. Çünkü hibrit savaşlar konvansiyonel savaşlardan daha uzun süreli olacaktır. Konvansiyonel savaşlarda düşman merkezi açık ve bellidir. Oraya yönelik saldırılarla düşman merkezi çökertilerek savaş sona erdirilebilir. Oysa hibrit savaşlarda düşman merkezi belli olmadığından düşmanı yok etmek ya da nihai bir anlaşmaya zorlamak mümkün değildir. Bu yüzden hibrit bir darbeye karşı koymak için yöntemleriniz de hibrit bir mücadele olmalıdır.
Nasıl mücadele etmeli
15 Temmuz hain darbesinden bugüne değin FETÖ ile devlet kademesinde çok ciddi bir mücadele yürütüldü. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Cumhur İttifakı'nın diğer ortağı olan MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin FETÖ ile mücadelede kararlılığı ve iyi niyeti asla sorgulanamaz. Özellikle son seçimle birlikte kurulan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi bu mücadele açısından oldukça önemli. Zira sahada görülen iletişim ve koordinasyon eksikliklerini en aza indirgeyecektir. 2 yıldır mücadele eden bürokrasi en çok bu koordinasyon bozukluğundan şikâyet etmekteydi. Mücadele tek elden yönetilmediğinden dolayı da birçok aksaklıkla karşılaşıldı. Öyle ki bu aksaklıklar hata yapılmasına da neden oldu. FETÖ ile mücadele de yapılan hataların hızla telafisi bu yeni yöntemle daha kolay olabilecektir.
FETÖ ile mücadelede artık hibrit bir karşı müdahale konseptine geçmemiz gerekir. Bu zamana kadar genelde konvansiyonel bir mücadele yöntemi belirlenmiştir. İhraçlar yoluyla FETÖ ile mücadele bünyedeki agresif kanser tümörünü cerrahi yolla temizlemeye benzer, bazen gereklidir ama çare değildir. Hatta bazen neşterin ucu sağlam organları da almak zorunda kalabilir. Örgüt elemanlarını tespitte çok dikkatli olmak zorundayız. Özellikle güvenlik birimlerinin hibrit kült örgütlerinin organizasyon, ideoloji ve operasyon taktikleri konusunda bilgili olmaları zorunlu hâle gelmiştir.
FETÖ hücrelerini bünyeden temizlemek çok kolay olmayacaktır. Bu hücreleri tespit etmede kullandığınız kriterler çoğu kez yeterli olmayabilir. Hatta bugün de yer yer kamuoyunda tartışıldığı gibi hata da yapılabilir. Karşımızda espiyonaj yani casusluk ve bilgi toplama konusunda oldukça uzmanlaşmış kadrolar bulunmaktadır. Çok kolay yönlendirme, örtme faaliyetinde bulunabilirler. Tümörün ana merkezini saklamak için kanser gibi davranan zararsız tümörleri etrafa yayabilirler. Bazen ölü taklidi yaparlar, çok faklı örgüt, cemaat içinde yıllarca susabilen elemanlar gömebilirler. Kullandığını sandığınız, sizden olduğunu düşündüğünüz örgüt kalıntıları hâlâ içinizde olabilir.
Bu açıdan sağında solundakilere FETÖ'cü çamurunu atarak mücadeleyi sulandırmak, zaafa uğratmak isteyenlere karşı da müsamaha gösterilmemesi önemlidir. Son yayımlanan 701 no.lu KHK’da önüne gelene FETÖ iftirası atan bir akademisyene yönelik verilen ihraç cezası bu tiplerin bir güvenlik tehdidi olarak görülmesi gerektiğini göstermesi açısından dikkat çekicidir.
En temel stratejileri!..
Örgütün en temel stratejisi mücadeleyi mümkün olduğu kadar daha fazla toplum kesilmelerine yayarak, herkesi suçlu ilan ettirmektir. Böylece suçluluğu tüm kesimlerle bölüşerek, toplumu yanına çekip suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışmaktadır. Biz yapmadık yerine, bakın bunlar bir paranoya içinde herkesi suçluyorlar delilini kullanmayı deniyorlar. Bu yüzden suçu yaymak yerine örgütün ana merkezini çökertmek ve örgütün ana merkezi ile çevresi arasında kalan “ibadet ve ticaret” kesimlerinin bağını kesmek en doğru strateji olacaktır. Özellikle örgün merkezî kadrolarında yer almayan Sayın cumhurbaşkanımızın “Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” olarak tanımladığı taban ile örgüt bağını koparmak oldukça önemlidir. Örgütün kandırdığı, kullandığı ve mağdur ettiği kesimler için bir rehabilitasyon süreci düşünülebilir. Hibrit bir müdahalede en çok istenen şey devletin toplumu ile arasında güven bunalımının oluşması ve toplumun karşıt kamplara bölünmesidir. Bu tuzağa düşmek bu mücadelede istenen en son şey olmalıdır.
Örgütün yurt dışındaki gücü her geçen gün artmaktadır. Bu konuda doğru ve kararlı bir diplomasi yürütülmesi için özellikle yurt dışındaki STK'lar ve üniversitelerle iş birliğine gidilebilir. Diyanet, Yunus Emre Kültür vakfı ve TİKA gibi kuruluşlar yumuşak güç unsurları olarak bu mücadelede proaktif bir rol oynayabilirler.
FETÖ ile mücadelenin uzun soluklu olduğu, hibrit bir darbe ile karşı karşıya kaldığımız unutulmadan karşı müdahalenin askerî olmayan sivil, ekonomik, diplomatik ve hukuki altyapısını tamamlamak zamanı geldi sanırım. Bugün toplumsal barışa ve güçlü Türkiye imajına daha fazla ihtiyacımız var...
Bu köşe yazısı 13.07.2018 tarihinde Türkiye Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024