TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İktisat ve Toplum Dergisi bu ay piyasa ve piyasaya müdahale konusunu masaya yatırdı. Konuyu Rekabet Derneği Başkanı Prof. Dr. Erdal Türkkan, TOBB-ETÜ İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serdar Sayan ve İTD Editörü Prof. Dr. Ömer Faruk Çolak ile tartıştılar.
● ÖMER FARUK ÇOLAK: Değerli İktisat ve Toplum Dergisi okurları, bu ayki yuvarlak masa toplantımızı hem teorik hem uygulama olarak çetrefilli bir konu olan piyasa ve piyasaya müdahale üzerine yapıyoruz. Elbette konunun alt başlıklarını da tartışacağız. Piyasa çetrefilli bir konu, çünkü bir de “serbest piyasa ekonomisi” [diye bir kavram] var. Ben diyorum ki piyasa ekonomisi varsa, bunun serbesti, serbest olmayanı olur mu? Diğer yandan başka bir tartışma konusu var. Piyasa ekonomisi kapitalist ekonomiye mi denk gelir? Ve burada kritik eşikler var; teorik olarak da, tarihsel süreç olarak da. Türkiye’de de ilginç bir döneme girdik. Türkiye’de her zaman devlet ekonomiye müdahale ediyordu. Ama şimdi, piyasa ekonomisini yerleştiriyoruz, piyasa ekonomisi ile idare ediliyoruz, seslerinin yüksek olduğu [bir dönemde] bakıyoruz ki, ülkede piyasaya birdenbire ciddi müdahaleler olmaya başladı. Firmalara yasal düzenlemelerle, hatta (polisiye) zabıtalarla [müdahale ediliyor]. Zabıta memurlarını sokakta fiyat denetlerken bulduk.
… Şimdi, Türkiye’de de ilginç şeyler oluyor. Devlet ekonomiye müdahale ediyor. Örneğin, devlet şu anda büyük projeler ile bir sektörde. O sektör de belli firmalara yükümlükler verdi, destek vereceğiz dendi. […] Amaç da dünya ölçeğinde büyük firmalar yaratılsın, ölçek büyüklüğü yüksek olsun ve de daha iyi teknoloji, ileri teknoloji kullanabilsin. O zaman demek ki artık günümüzde bizim o Adam Smith’ten gelen, ya da daha sonra yeni klasik neoklasikçilerin çizdiği “piyasa” başarısızlığa uğradı. Biz daha müdahaleci bir devletle karşı karşıyayız. Devlet bunu yaparken A firmasına destek verip, B firmasına vermediğine göre tercih kriteri nedir? Ortada bir tercih problemi mi var? İktisadın tercihler üzerine kurulduğunu düşünürsek acaba objektif, pozitif değerler üzerine mi kuruluyor? Şimdi Sovyetler Birliği ya da Rusya uygulamasına bakarsak böyle olmuyor. Nasıl bir yeni piyasa kapitalizmi oluşacak önümüzdeki dönemde? Türkiye de böyle bir sınırda mı? Yoksa Türkiye, kapitalizmi daha yeni mi inşa ediyor? Piyasa eşittir kapitalizm değildir diyorum.
● SERDAR SAYAN: Piyasa eşittir kapitalizm mi değil mi? [Uygun tanımlar ışığında] Düşünmek lazım, bilmiyorum. Fakat piyasadan ne anladığımı biliyorum. Biraz önce Erdal hoca bir piyasa ekonomisinin unsurlarını tanımladı, devlete düşen (ve düşmeyen) roller kapsamında. Özellikle de bir idealden bahsetti. Sen de haklı olarak bu tanım çerçevesinde bakıldığında, dünyada hiçbir piyasa ekonomisi yok dedin. O tartışmayı sürdürebiliriz fakat o tartışma çok geniş bir tartışma. Ben biraz daha odaklanmak istiyorum. Biraz piyasa ile ilgili rekabet unsuruna vurgu yapmak istiyorum ben. Çünkü biraz sonra bu Türkiye’de son oynanan komediye –hatta komedi de değil, fars diyeceğim– enflasyonu zabıta marifeti ile önleme konusuna da bağlayacağım bunu.
Şimdi en azından Adam Smith’in zamanından beri, fiyatların arz ve talebin etkileşimi yoluyla, başka müdahale olmadan belirlendiği bir “piyasa” fikrine ya da kavramına aşinayız. Bunun farklı rekabet dereceleri ile karakterize edilebilecek tipleri var, tamam. İşte yelpazenin bir ucunda tam rekabetçi piyasalar var, bir ideal olarak; bir ucunda da tekel var falan. Tam rekabetçi piyasaların da karakteristikleri de buralarda birbirine çok yakın nitelikte, homojen diyebileceğimiz türde ürünlerin, çok sayıda üretici tarafından üretiliyor olması, bu piyasaya giriş çıkışların serbest olması vesaire. Bu sayının çok olmasından kastımız ne? Üreticilerden hiç birinin kendi başına fiyat belirleme gücünün olmaması. Tek tek üreticilerin her birinin, piyasada üreticiler ve tüketicilerce kolektif biçimde belirlenen fiyatı gözleyip malını o fiyattan satmaya hazır olması durumu yani. Peki tekel nasıl? Orada bir tek üretici var ama onun da aslında fiyat belirleme gücü var denemez. Ya arz edeceği miktara ya da fiyata karar vermesi lazım. İkisini birden yapması mümkün değil. Çünkü doğrudan kontrol edemediği bir talep boyutu var. Fiyata göre talebi kısan ya da artıran tüketici davranışı diye bir şey var. Yani olay yine fiyatın arz ve talep etkileşimi sonunda belirlenmesi olayı. Yani rekabetin derecesi; tek tek üreticilerin, firmaların pazar payı ve dolayısıyla fiyat koyma gücü farklı da olsa olay fiyatların arz ve talep tarafından yahut üretici ve tüketiciler tarafında ortaklaşa belirlenmesi olayı. Rekabetçiliğin seviyesine göre sınıfladığımız piyasa tipleri olsa da, bunlar aslında aynı temel fikrin varyasyonları.
Yuvarlak masa söyleşisinin tamamına erişmek için tıklayınız.
Bu söyleşi Kasım 2018 tarihli İktisat ve Toplum dergisinin 97. sayısında yayımlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
05/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
04/10/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/10/2024
Fatih Özatay, Dr.
02/10/2024
Güven Sak, Dr.
01/10/2024