TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Amerikan Merkez Bankası (FED), politika faiz oranını beklenenin üzerinde indirince ortalık duruldu gibi duruyor değil mi? Ama görüntüye aldanmamakta fayda var. Aslında harıl harıl hesapların yapıldığı, sonra yeniden yapıldığı bir dönemin tam başındayız. Amerikan bireysel gayrimenkul kredileri piyasasında başlayan bankacılık krizinin etkilerinin ne olduğunu bilmiyorduk. Şimdi olayın boyutlarını teker teker öğreniyoruz. Şu anda ne olduğunu hiç unutmamakta ve karıştırmamakta fayda var: Şu anda, hata yaparak, bir dizi riski yanlış fiyatlamış olanlar, o riskleri kendi başlarına yeniden fiyatlıyorlar. Üçüncü çeyrek bilançoları sırayla açıklanıyor. Şimdi herkes kendi risklerini kendi başına yeniden fiyatlıyor. Bundan sonra ne beklemeli? Sonra herkes herkesin bilançolarını yeniden fiyatlamaya başlayacak. Çıkacak global resme bakıp, hep birlikte bir kez daha durumu değerlendirecekler. Piyasalar işte böyle işliyor. Ortadaki sukunete aldanmayın. Vaziyet, fırtınadan önceki sessizlik gibi. Riskleri yeniden fiyatlama döneminin daha başındayız.
Gazeteleri izliyor musunuz? Bizdekileri demiyoruz. Bizdeki gazeteler yeniden içe kapanmış görünüyorlar. Türkiye'de politik bir hadise var. İktidar yeniden paylaşılıyor. Büyük hadise elbette. Bu nedenle, ortadaki iktidar mücadelesi, 2007'yi yutup, 2008'i de kaplayacak gibi görünüyor. Bizim gazetelerden ekonomik bir açılım beklememekte fayda var. Burada öyle bir ortam yok.
Bizim derdimiz yabancı gazetelerle. Bu kez karşımızdaki kriz gelişmiş ülkelerin bankacılık krizi. Bu nedenle, ilgili ülkelerin gazetelerinde her gün sayfa sayfa bankaların üçüncü çeyrek bilançoları ile açıklamalar yer alıyor. Bir yandan bu haberler çıkıyor, diğer yandan da bankalarda işten çıkarılan yöneticilerle ilgili haberler. Risklerin yanlış fiyatlandırılmasının sorumluları şiddetle aranıyor. Galiba bu kez işsiz kalıyorlar.
Bakınız mesela Citibank. Citibank, bireysel gayrimenkul kredileri piyasası ve sabit getirili menkul kıymetler nedeniyle yaklaşık 6 Milyar ABD doları tutarında zarar yazmış bulunuyor. Bu şu demek: Banka, kendi bilançosunda yer alan 6 Milyar ABD doları tutarındaki varlığın aslında bir değeri olmadığını ilan ediyor. Mesele bankanın milliyeti ile de alakalı değil. Hani "ABD bankasıdır, problem de ABD'de" demek filan mümküm değil. Aynı durum Deutsche Bank için de geçerli. Deutsche Bank, 3.1 Milyar dolar tutarında zarar yazmaya karar vermiş bulunuyor. Bu toplam portföyün yaklaşık yüzde 5'i civarında. Ne demek? Portföyün yüzde 95'i iyi durumda demek. Ama zarar da az değil. Bu arada, Credit Suisse, Morgan Stanley ve de Merryl Lynch'te işten çıkarmalar başlamış görünüyor. Sistem kendini yeniden düzenliyor.
Biz en çok Deutsche Bank ile ilgili haberlerdeki havayı sevdik. Haber dünkü International Herald Tribune'daydı. Şöyleydi: "Canım, esasen UBS kadar da kötü değiliz. Evet, yanlış kararlar verdik ama en yanlış kararları da biz vermedik." Böyle denilen haberin içinde Deutsche Bank'ın bu bilanço çalışmaları sonrasında üst düzey hiçbir çalışanını işten çıkarmadığı özellikle vurgulanıyor. Halbuki UBS gerekeni yapmış 1500 çalışanı işten çıkarmıştı. Çünkü UBS'in sabit getirili menkul kıymetler geliri üçüncü çeyrekte, ikinci çeyreğe göre yüzde 31 azalmıştı.
Haberdeki hava, tam da üstadımız Keynes'in 1930'larda anlattığı gibiydi. İyi bankacı olmanın ölçütü tehlikeyi görüp, ondan kaçınmak değildi. İyi bankacı olmanın ölçütü herkesin yaptığı hatayı yapmaktaydı. Böyle bir durumda, kimsenin kimseyi suçlayabilmesi mümkün olmayacaktı. Evet, bankacı zarar etmiş olacaktı ama onuruyla zarar etmiş olacaktı. "Evet, kardeşim, zarar ettik ama bakınız UBS kadar da etmedik. Şartlar kötü, saha bozuk, hava yağışlı iken üstelik UBS şu kadar zarar etmişken, biz Allaha şükür, bu kadarla kurtardık. Doğrusu ya, biz işin bu kadar kolay sonuçlanmayacağını düşünüyoruz. En azından bu kez.
Citibank CEO'su Chuck Prince ise, Citibank'ın yazdığı zarar üzerine bir iç denetim başlatmış. Bu hani şu Chuck Prince. Bir süre önce "Likidite açısından söylüyorum: Müzik durduğunda işler kötü olacak. Ama şu anda müzik devam ediyor. Biz de dansediyoruz. Müzik sürerken dansı bırakmak olmaz" diyen Citibank CEO'su Prince.
Peki, bu anlatılanlardan bizim için ne çıkar? Birincisi, daha ortada bir şey yok. Şu an bilançolar açıklanıyor, Daha önce bilinmeyen bir resim ortaya çıkıyor. Bu süreçte herkesin sürprizlere hazırlıklı olmasında fayda bulunuyor. Bu ilk tespit. Büyük resim belirginleştikten, olayın boyutları global olarak bilinir hale geldikten sonra herkesin herkesin riskini fiyatlayacağı bir yeni döneme hazırlıklı olmak gerekiyor. Bu ikinci tespit. Gelelim üçüncüye. Türkiye, bugünlerde, bütün bunlar olup biterken, risksiz ülkeler listesinde yer almıyor. Önümüzdeki dönem üzerinde düşünürken bunu da unutmamakta fayda var. Yaklaşık iki aydır bu sütundan "bir "hikaye"ye hiç bu kadar çok ihtiyacımız olmamıştı" cümlesini okuyorsunuz.
Bir kez daha yineleyelim: Bir "hikaye"ye, hiç bu kadar çok ihtiyacımız olmamıştı. Hani kırk kere tekrarlayınca olurmuş derler. Neme lazım? Belki işe yarar.
Bu köşe yazısı 05.10.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Güven Sak, Dr.
12/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
09/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
08/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
06/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
03/11/2024