Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Keynes nasıl yanıldı?

    Güven Sak, Dr.11 Şubat 2020 - Okunma Sayısı: 2216

    Keynes, “Torunlarımızın İktisadi İmkânları” (Economic Possibilities for our Grandchildren)’nı 1930’da yayımlamış. Şimdi okuyunca, insanın aklında işte bu soru kalıyor: Keynes, 2030 yılında dünya konusunda, nasıl yanıldı? Önce isterseniz Keynes’in çizdiği çerçeveden başlayayım, sonra nerede yanıldığına ve nerede yanlışlıkla haklı çıktığına geleyim.

    “2030 yılının gerçeği, teknolojik işsizlik olacak”

    Bu kısa değerlendirme notunda, Keynes, Hititlerden 18. yüzyıla insanların yaşamlarını örgütleme biçimlerinde çok büyük bir değişiklik olmadığını anlatıyor öncelikle. Aynı ehlileştirilmiş hayvanlar, ateş, dil, buğday, arpa, saban, deri, kumaş, tuğla, zeytin, altın ve gümüş, demir filan. Ayrıca bunlara matematik, bankacılık, astronomi, din, devlet adamlığı filan da eklenebilir. Göbeklitepe’den görüyoruz işte. Hititlerden biliyoruz. Sonra bilimsel teknolojik sıçrayışlar, hayatımızın örgütlenme biçimini değiştiriyor. Refah yayılıyor, hayat standardı yükseliyor, dünün bir azınlığa ait olan ayrıcalıklı imkânları hepimize yayılıyor. Ama ne değişmiyor? En baştan bugüne türümüz hayatını işin etrafında, çalışma merkezli olarak düzenliyor. Varsa yoksa hayat gailesi, medarı maişet motoru. Türümüzün iktisadi meselesi işte.

    Sonra Keynes, ileriye doğru bakıyor ve 2030 yılının gerçeği teknolojik işsizlik olacak diyor. Teknolojik gelişmeyle çalışmanın ve insanın iş sürecindeki rolünün ortadan kalkacağı bir dönüm noktası bekliyor. Bu durumda, insanoğlu, ilk kez bildiğimiz anlamıyla, iktisadi meseleyi çözmüş oluyor. Artık bildiğimiz anlamda çalışmak tarihe karışıyor. Teknolojik işsizlik huzur ve mutluluk getiriyor bir nevi.

    Peki, bu durumda en önemli meselesi ne olacak 2030 yılında insanlığın? Yaşama biçimimizi, hayatın örgütlenme biçimini kapsamlı bir biçimde yeniden yapılandırmamız gerekiyor. Marks ve Engels haklı çıkıyor, komünizm gerçek oluyor buna göre. Üstelik tarihi de belli: 2030 yılında.

    Çalışmanın, iş hayatının, hayatımızın merkezini terk etmesine daha çok var

    2030 yılına on kala, bu önermenin ne kadar gerçek olduğunu şimdi sınayabiliriz sanırım. Doğrudur teknolojik gelişme hayat standardımızı çok yükseltti. Teknolojik gelişme ile birlikte, değer zincirinin bazı aşamalarında yoğun bir teknolojik işsizlik oluyor ama değer zincirinin her aşaması dijitalleşmeye aynı hızla intibak etmiyor. Bu ilk nokta, Keynes’in yanıldığı.

    Geleyim ikinci noktaya. Keynes, hayatın anlamını yeniden sorgulayacağımız, hayatlarımızı yeniden kurgulayacağımız bir kırılma noktası bekliyordu 2030 yılında. Doğrudur. Bugün tam da öyle bir kırılma noktasındayız. Ama bunun nedeni teknolojik gelişmenin insan emeğine ihtiyaç duymadan, iktisadi meseleyi (economic problem) çözmüş olması değil; hayat biçimimizin, küresel ısınma nedeniyle gezegenimizde insan türünün varlığını tehdit etmesi. Tam da bu nedenle, ortaya yeni bir iş programı çıkıyor devasa benim gördüğüm.

    Gezegeni, hayat biçimimizi değiştirmeden, bilimsel bir sıçramayla kurtarabileceğimize dair boş inancı artık tükettik

    Çalışmadan yaşamaya alışmak değil, gezegeni yeniden yaşanılır hale getirmek için dünden farklı bir biçimde çalışmaya ihtiyacımız var artık. Geçenlerde yayımlanan “Mutlak Sıfır” (Absolute Zero) raporunu mutlaka öneririm. Sonunda ortada türümüzün yaşama biçimini yeniden örgütleme ihtiyacı var ama nedeni öngörülenden çok farklı. Sonucunda da ortaya yeni bir çalışma ihtiyacı çıkıyor.

    Avrupa Komisyonu’nun yeni Başkanı Ursula von der Leyen’in gündeme yerleştirdiği Green Deal Programı Avrupa merkezli bir yeni dönüşüm süreci tanımlıyor enerjiye dayalı. Türkiye ihracatının yüzde 48,7’sini Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yapıyor. İngiltere’nin AB’den ayrılması ile birlikte bu oran yüzde 42,1’e geriledi ama hala önemli. Baskın ticaret partneriniz, yeşil önceliklere dayalı bir ekonomi politikası tasarlıyorsa, sizin de ezberinizi bozma ve yeşil önceliklere dayalı ekonomi politikaları tasarlama zamanınız gelmiştir. Türkiye, artık, küresel ısınma konusunda yine çamura yatma hayallerini bir an önce terk etmelidir. Nokta.

     

    Üçüncü nokta ise sanırım şu: 1930’dan bugüne yerel ve küresel eşitsizliklerin bu kadar artacağını da öngörememiş üstadımız sanırım. 1930’lardan 2030 bakarken bir nevi “hayat bayram olsa” iyimserliği içindeymiş sanırım. Torunları için bir dünya hayal ederken, insan acaba hep iyimser olmak mı istiyor? Halbuki 1990’ların ikinci yarısından itibaren doğan Z-kuşağının son derece olumsuz şartlar altında çalışma yaşamına atılacağı, bakınca görünüyor artık. Teknolojik gelişmenin yanında küresel ısınma, mülteci sorunu, yaşlanan nüfus meselesi ve insan haklarının yerini doğumdan kaynaklanan hakların (human rights versus birth rights) alacağı bir yeni dünyaya doğru gidiyoruz. Zor bir geçiş dönemi olacak.

    Keynes’in aklında 2030 yılı için teknolojik dönüşüme dayalı bir ütopya vardı ama şimdi 2030’a on yıl kala ortada o ütopyanın anti tezi bir distopya varmış gibi duruyor. Avrupa Birliği’nin yeni yatırım programı işte tam da bu süreci doğru yönetmeyi hedefliyor. Ben size şimdiden haber vereyim: Küresel ısınma gündemini yönetemeyenin, zenginleşme hayali olamayacağı bir yeni dönemin başındayız. Marks gibi bitireyim: “Söyledim ve ahiretimi kurtardım.”. Gerçi o Latince derdi: “Dixi et salvavi animam meam.”.

     

    Bu köşe yazısı 10.02.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler: güven sak,
    Yazdır