Arşiv

  • Mart 2024 (18)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    COVID-19 Salgını ile Avrupa Yeşil Anlaşması’nın ilişkilendirilmesi

    Halil Agah27 Haziran 2020 - Okunma Sayısı: 2686

    İklim değişikliği ve çevresel sorunlar gün geçtikçe kendisini daha çok hissettirmekte ve şiddetini artırmaktadır.  Tüm bu yaşananlar, dünyanın hemen her bölgesinde çok önemli bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır.  Fosil yakıtlara olan bağımlılık, daha az maliyetle daha fazla üretim yapmak için yok olma noktasına getirilen doğal kaynaklar, gün be gün azalan ormanlar ve kirlenen denizler ve okyanuslar, gezegendeki sekiz milyon türün bir milyonun kaybolma riski ile karşı karşıya kalmasına neden olmuştur.

    Avrupa Yeşil Anlaşması-AYA (The European Green Deal) tüm bu değişim ve bozulmalara bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.  AB’nin yeni büyüme stratejisi olarak da tanımlanan AYA; enerji, sanayi, ulaşım ve tarım gibi alanlarda hayata geçirilecek programlarla, 2050 yılında Avrupa’yı iklim dostu ve karbon-nötr (sıfır emisyon) bir kıta haline getirmeyi hedeflerken, modern, kaynak verimli ve rekabetçi bir ekonomiyle AB’yi adil ve yaşanabilir bir topluma dönüştürmeyi de öngörmektedir.

    Bu kapsamda, Ursula von der Leyen Başkanlığındaki Avrupa Komisyonunun yeni kabinesi, AYA’yı öncelikli gündem maddeleri arasına almıştır. Belirlenen hedeflere ulaşmak için sanayiden tarıma, ulaştırmadan enerjiye kapsamlı bir dönüşümün gerçekleştirilmesi gerekmektedir.  Komisyon son toplantısında bu kapsamda 1 trilyon avroluk bir yatırım planı açıklamıştır.  AB mali araçları,  kamu ve özel sektör yatırımlarını içeren bu yatırım planını önümüzdeki 10 yıl için söz konusu dönüşümü finanse etmeyi amaçlamaktadır.  Ayrıca AB üyesi ülkelerin iklim değişikliği için sera gazı salınımını azaltma hedeflerine uymasını kanuni zorunluluk haline getirecek bir yasanın en kısa sürede gündeme gelmesi beklenmektedir.  Bu doğrultuda AB politikaları gözden geçirilmekte olup, yenilenebilir enerji kullanımı arttırılırken, fosil yakıtlar daha da sınırlandırılacaktır.  Hâlihazırda AB üyesi ülkeler arasında AYA’nın dışında kalan tek istisna ülke Polonya’dır.

    2050 hedeflerine ulaşmada ara hedeflere bakılacak olursa, 2030 yılı iklim ve enerji çerçevesi ve hedefleri olarak, 1990 seviyelerinden sera gazı emisyonlarında en az % 40 azalma, yenilenebilir enerji için en az % 32 payının olması ve enerji verimliliğinde en az % 32,5 iyileşme hedeflenmiştir.

    Belirlenen bu hedefler, AB'yi 2050 uzun vadeli stratejisinde detaylandırıldığı gibi düşük karbonlu bir ekonomiye dönüşme yoluna sokmak için tanımlanmıştır.  AB, düzenli izleme ve raporlama yoluyla emisyon azaltma konusundaki durumunu takip etmektedir.

    AB Komisyonu ekonominin tüm sektörlerinde aşağıdaki çalışmaların yapılmasını hedeflenmektedir:

    1. Çevre dostu teknolojilere yatırımların yapılması,
    2. Sanayi için yenilikçi çalışmaların desteklenmesi,
    3. Özel ve toplu taşımacılığın daha temiz, daha ucuz ve daha sağlıklı biçimlerde sunulması,
    4. Enerji sektörünün karbondan arındırılması,
    5. Mevcut binaların daha enerji verimli olmasının sağlanması,
    6. Küresel çevre standartlarını iyileştirmek için uluslararası ortaklarla çalışmaların yapılmasıdır.

    AB Komisyonu ayrıca, yeşil ekonomiye geçişten en çok etkilenen insanlara, işletmelere ve bölgelere yardımcı olmak için finansal destek ve teknik yardım sağlamayı da planlamakta olup, bunu “Adil Geçiş Mekanizması” olarak ifade etmektedir.   Söz konusu olan bu geçişten en çok etkilenen bölgelerde 2021-2027 döneminde en az 100 milyar avro tutarında bir destekle yardımcı olmayı planlamaktadır.

    Ayrıca AB Komisyonu, biyoçeşitlilik kaybının üstesinden gelmek için girişimlerde bulunmayı ve “‘Tarladan Sofraya Stratejisi” ile çiftçileri daha kaliteli, uygun fiyatlı ve güvenli gıdaları sürdürülebilir bir şekilde üretmeleri konusunda tarım sektörüne yönelik destek planları hazırlamaktadır.

    AYA Türkiye için fırsatlar doğurabilir

    Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan AB’ye yaptığı ihracat genel olarak Gümrük Birliği kapsamındaki sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünlerinden oluşmaktadır.  Bu durumda Türkiye’nin de “daha yeşil” bir sanayi stratejisi ortaya koyması gerekirken; işlenmiş tarım ürünlerinin üretimi ve paketlenmesinde daha sürdürülebilir yaklaşımlarda bulunması kaçınılmazdır.

    Gümrük Birliğini hizmetler sektörü, tarım ürünleri ve kamu alımlarını kapsayacak bir şekilde güncellemek isteyen Türkiye’nin bu alanları da “yeşillendirecek” adımlar atması söz konusu olacaktır.  AB, üye ülkelerinin ticaretlerinin ve yatırımlarının yeşil ürünler ve hizmetler için kolaylaştırılmasını amaçlarken; iklim dostu kamu alımlarını da teşvik etmektedir.  Hizmetler sektörünün en önemli kalemleri turizm, inşaat, müşavirlik, yolcu ve yük taşımacılığı gibi sektörlerde çevre dostu yaklaşımların gözetilmesi gerekmektedir.  AYA, özellikle binaların inşa ve yenileme süreçlerinde enerji ve kaynak verimliliğinin esas alınmasını öngörmektedir.  Tarım sektöründe de fazla emisyona neden olmayan, daha sürdürülebilir yaklaşımların uygulanabilmesi için çalışmalar yapılmalıdır.

    Ancak AB, Paris Anlaşması’nı onaylamayan ülkelerle ticaret anlaşması yapmayacağını ve ithalatta sınır karbon vergisi uygulaması gibi önlemler alacağının açıklamıştır.  Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusu yeniden gündeme geldiği takdirde Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylamış olması gerekmektedir.

    Bununla birlikte, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı kabul etmesinin yanı sıra karbon emisyonlarının azaltma konusunda da adımlar atması beklenmektedir.  Zira 2017 yılında küresel emisyonların % 1,2’sini oluşturan Türkiye, aynı zamanda G20 ülkeleri arasında salınımını yüksek oranda artıran ülkelerden birisidir ve kısa sürede bu oranın düşüşe geçmesi beklenmemektedir.  Diğer taraftan Türkiye, zayıf bir ulusal katkı beyanı vererek 2030 yılında sera gazı emisyonlarında % 21’e kadar artıştan azaltım yapabileceği taahhüdünde bulunmuş, yani emisyon artışının daha da hızlanabileceği belirtmiştir.  Bu nedenle Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadeleye yönelik daha iddialı hedefler ortaya koyması ve buna ilişkin uygulamalarda samimi olması çok önemlidir.

    Öte yandan AB, AYA strateji belgesinde yakın çevresindeki ülkelerin de desteklenmesine önem vereceğini açıklamaktadır.  Batı Balkanlar bölgesi için yeşil gündem hazırlayan AB, güneyindeki ve doğusunda bulunan komşu ülkelerle de çevre, enerji ve iklim ortaklıkları gerçekleştirmeyi planlamaktadır.  Ayrıca Avrupa Yatırım Bankası da iklim hedeflerini % 25’den % 50’ye yükselterek Avrupa’nın belirlenen iklim hedeflerine ulaşması için “iklim bankası” olmayı hedeflemektedir.

    Yenilenebilir enerji üretimi konusunda gerekli doğal kaynaklara sahip olan Türkiye’nin, AB tarafından en fazla yatırım yapacağı bu alanda da ortaya çıkabilecek fırsatları iyi değerlendirmesi önemlidir.

    Tüm bu fırsatları kullanabilmek açısından gerek ülkemizin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, gerekse AB Komisyonunun AYA kapsamında gelecekte çeşitli düzenlemelerin ülkemizi de etkileyeceği dikkate alınarak,

    • Temiz enerji için alternatif kaynaklara yönelmesi gerektiğinden üç tarafı denizlerle çevrili coğrafyamızın elindeki rüzgâr, güneş, biyokütle enerjisi dâhil tüm fırsatları değerlendirmesi,
    • Sürdürülebilir sanayi olarak, sanayideki gelişmelere paralel, çevreye daha saygılı üretim döngülerin gerçekleşmesinin yollarını belirlenmesi,
    • Enerji verimliliği olmayan eski binaların yenilenmesi ve bu çerçevede daha temiz inşaat sektörünün oluşturulması için çalışmaların yapılması,
    • Kara, deniz ve hava araçlarından kaynaklı kirliliğin önlenmesi için, daha sürdürülebilir, çevre dostu ulaşım araçlarına yönelik AR-GE çalışmalarının geliştirilmesi ve bunların üretilmesi,
    • Biyoçeşitliliği korumak için gerçekçi ve uygulanabilir önlemlerin alınması,
    • AB’nin “Tarladan-Sofraya Stratejisine” benzer şekilde ülkemizde de Covid-19 salgını sürecinde bir kez daha önemi anlaşılan sürdürülebilir tarım ve gıda tedarik sistemlerinin geliştirilmesi, tarım üreticilerine yönelik kooperatif benzeri örgütlerle pazara doğrudan erişimlerinin desteklenmesi,
    • AB’nin “2050 İklim Eylem Planında” belirtilen kriterleri dikkate alınarak, ülkemizin de sıfır emisyon iklim kıtası hedeflerine uyum sağlaması,
    • AB’nin, birlik dışından ithal ettiği mallara karbon vergisi uygulayarak karbon emisyonunu azaltmayı amaçladığı, bu verginin Türkiye gibi AB’ye ihracat yapan ülkeleri etkileyeceği dikkate alınarak, söz konusu ihracat sektörlerinin buna yönelik dönüşümleri,

    için gereken ekonomik, yasal tedbirlerin alınmasına yönelik adımların atılması ve takibi önemli olacaktır.

    AYA Başarılı Olabilir mi?

    AYA, her ne kadar umut vaat edici nitelikte olsa da, böyle bir dönüşümün gerçekleşmesinin önünde birçok sorun ve engellerin olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir.  Öncelikle böyle bir dönüşümünün tüm taraflar açısından ciddi biçimde sancılı olacaktır.  Çünkü bu tip radikal dönüşümler birçok sektörde sermaye yapılarını değiştirecek, karbon yoğun üretim bölgelerinde sosyal sıkıntılara ve itirazlara yol açabilecektir. Her ne kadar birçok araştırma, Avrupa kamuoyunda iklim değişikliği ile mücadelenin, yoksulluktan sonra en fazla destek gördüğünü göstermekte olsa da, bu dönüşümden olumsuz etkilenecek kesimlerde ciddi rahatsızlıklara neden olacağı öngörülmektedir.

    Dünyanın bugünkü ekonomik durumuna bakıldığında, yakın gelecekte refahını artırmayı amaçlayan ve AB’nin toplamda yol açtığı emisyonlardan üç kat fazla emisyon salan Çin ve onunla ticaret savaşına giren dünyanın ikinci en büyük kirleticisi ABD yönetiminin negatif tutumu diğer bir sorunu oluşturmaktadır.

    Son olarak, AB’de yaklaşık son 20 yılda ekonomik büyüme konusunda ciddi bir yavaşlama ve hantallaşma görülmektedir. Bu şekilde düşük ekonomik büyüme potansiyeli, AYA için belirlenen hedeflere ulaşma noktasında bir sıkıntı olarak değerlendirilebilir.

    Bu yaklaşımın aksine, AYA yol haritasının, Avrupa ekonomileri için bir kurtuluş reçetesi olabileceği de düşünülebilir.  Şöyle ki, yeni-dünya düzeninde iklim değişikliği ciddi bir sorun olarak görülüp, tüm dünyada dönüşüme yol açacak şekilde gelişirse, bu yolda ekonomik ve teknolojik dönüşümü ilk gerçekleştiren Avrupa kıtası olacaktır.  Negatif faizlerin kalıcı olmaya başladığı bu dönemde, yeşil düzen için gerekli olan trilyonlarca avronun finansmanını sağlamak çok da zor olmayacaktır.  Kamu ve özel sektör eliyle yapılacak bu ilave dönüşüm yatırımları, orta ve uzun vadede Avrupa ülkelerinin düşük büyüme potansiyellerine ivme kazandırabilir, uygulanacak yeşil politikalar sonucu materyal ve enerji verimli teknolojik dönüşümle uluslararası rekabet sağlanabilir.  27 ortaklı bir ekonomik pazarda, fosil temelli üretimi cezalandıran, yeşili özendiren tüm politika ve araçları ile AB bunu başarabilecek kapasiteye sahiptir.  Bu çağın yeni sanayi devriminin öncüsü olmak, Avrupa ülkelerine ciddi avantajlar sağlayabilecektir.

    Son söz olarak, AYA hem çevre ile dost hem de ekonomik refahı sağlayan bir yöntem olarak değerlendirilebilir. Tüm sözü edilen hedeflere yönelik gelişmelerin özellikle son 6 aydır yaşadığımız Covid-19 gibi beklenmeyen afetlerin ışığında hayata geçirilip geçirilmeyeceğini önümüzdeki dönemde hep birlikte gözlemleyip, tecrübe edeceğiz.

    Etiketler: COVID-19,
    Yazdır