Arşiv

  • Nisan 2024 (10)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Amerika’nın Tik Tok ile imtihanı

    Güven Sak, Dr.04 Ağustos 2020 - Okunma Sayısı: 2280

    Bu hafta en çok dikkatimi çeken, Amerikan Başkanı Trump’ın geçen Cuma günü geç saatte “Önümüzdeki hafta idari bir kararla (executive order) Tik Tok’u Amerika’da yasaklayabilirim.” demesi oldu doğrusu. Hoppala Paşam Malkara Keşan! Amerika’da da mı?

    COVID-19 sürecini yönetmekteki beceriksizliği nedeniyle kimse artık kendisini pek kâle almadığı için dikkat çekmeye çalışıyor, dedim önce doğrusu kendi kendime. Profesyonel siyasetçi işte aynen böyledir. Telefonu bir beş dakika filan çalmazsa, telefon bozuk mu diye endişelenmeye başlar. Dikkat çekmek zorlaştıkça, dikkat çeksin diye öyle en olmadık işleri yapıverir. Madde bağımlılığı gibi aynen. Bir nevi meslek hastalığı işte.

    Gerçi sonradan onun orada kastettiği yasaklamanın, Tik Tok’un Amerikan uygulama (app) satış platformlarından indirilmesinin yasaklanması olduğunun farkına vardım bu arada. Ama doğrusu ya, ortada ciddi bir hadise var. Vaşington’da Tik Tok’un geleceği ile ilgili yoğun bir mücadele sürüyor. Microsoft, bu aralar, Tik Tok’u satın almak için görüşmeler yürüttüğünü de açıkladı. Ben doğrusu bu hadiseye Amerika’nın Tik Tok ile imtihanı olarak bakıyorum. Gelin bakın nasıl?

    Tik Tok’un zaten Amerika’da temsilcileri, Kongre’de lobicileri var

    Amerikalılar, ya bugüne kadar sahip olduklarını iddia ettikleri, bizim gibi ülkelere sürekli anlattıkları, rekabetçi değerlere sahip çıkacaklar ya da çamura yatıp kendi piyasalarında kendi elleriyle ciddi bir rekabet kısıtı (competitive restraint) yaratacaklar. Üstelik bunu tam da kendi büyük teknoloji şirketlerini; Facebook, Google, Apple ve Amazon’u rakipleri aleyhine rekabet kısıtı yaratmakla suçladıkları bugünlerde yapacaklar. Hoppala Paşam, Malkara Keşan, dediğim bu işte. ( https://www.nytimes.com/2020/07/31/technology/tiktok-microsoft.html) (https://techcrunch.com/2020/08/01/bytedance-and-microsoft-offer-a-deal-to-allow-tiktok-to-remain-in-the-u-s-per-report/)

    Amerikan Kongresi’nde büyük teknoloji şirketleri için süren tartışmanın temelinde ne var? Başka şirketlerin uygulamalarını kendi uygulama satış platformlarında sergilerken, kendilerine bir rekabet avantajı sağlıyorlar. Ne yapıyorlar? Rakip uygulamaları saklarken, aynı amaca yönelik tasarlanmış kendi uygulamalarını müşterinin gözüne sokuyorlar. Bu arada, önceden edindikleri başkalarının uygulamalarından fazlasıyla esinleniyorlar. Falan filan. Peki, şimdi Amerika’da Tik Tok’un aynı uygulama platformlarından indirilmesinin yasaklanması aynı şey değil mi? Evet. O vakit, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu? Madem böyle yapacaktınız, neden bütün o Amerikan teknoloji devlerinin sahiplerinin Kongre’de daha geçen hafta tam altı saat bir nevi savunmasını aldınız?

    Böyle bakarsanız, Tik Tok’u yasaklayıvermek öyle kolay değil. Neden? Çünkü Tik Tok’un sahibi Byte Dance, 100 milyar dolarlık bir özel şirket. Evet, 2012 yılında Pekin’de kurulmuş bir Çin şirketi esasen ama bir özel şirket sonuçta. Değeri bu yılın başında 75 milyar filandı ama Tik Tok’un, 154 ülkede Z kuşağından gördüğü yoğun ilgi nedeniyle, değerinin artık 100 milyar dolara ulaştığı söyleniyor.

    Tik Tok, Z kuşağının, iletişim aracı. Bir nevi multi-tasking çağının sosyal medya platformu. Şimdi Microsoft Tik Tok’u almaya çalışırken, bir yandan da, küçük bir lobiciler ordusu, Tik Tok lehine Kongre üyeleriyle görüşüyor. Bir taraf, “Biz Amerikalıyız, onlar Çinli ve de çok tehlikeli.” diye lobi yaparken, ötekiler de “Geleceğimizi bu tekellere kendi elinizle teslim edemezsiniz, rekabeti kendi ellerinizle ortadan kaldıramazsınız.” diyor. Hiç de yabana atılacak gibi değil. Ciddi. Kimse “güvenlik” demiyor. O ancak bizim buralara özgü. Onu da bir ara anlatırım.

    Tik Tok, Akıllı Veri Çağı’nın Sosyal Medya Platformu

    Peki, mesele nereden kaynaklanıyor? Amerika Tik Tok’tan neden korkuyor? Tik Tok bir sosyal medya platformu ama dünyanın en gelişmiş AI (yapay zeka) teknolojisi ile işletilen bir sosyal medya platformu. Her kullanıcının ne ile ilgilendiğini, neden hoşlandığını yakından takip ediyor ve kendisi gibi başkaları ile karşılaşmasını temin ediyor. Faaliyet gösterdiği 154 ülkede, hangi dilden olursa olsun, içeriğin neyle ilgili olduğunu tespit edebiliyor. Takip ediyor. Buluşturuyor.

    Mesaj audio visual olabilir ama o ses ve görüntüler arasından ne konuşulduğunu biliyor Tik Tok. O sayede, bir nevi, yapay zekâya dayalı bir çöpçatan gibi çalışıyor. Bu ne demek? Dünyanın, geçen hafta anlattığım gibi, zengin veri çağından akıllı veri çağına geçmekte olduğunu düşünürseniz; Tik Tok, akıllı veri çağının sosyal medya platformu, bir nevi. Üstelik Z kuşağının, dünyanın geleceğinin, platformu. Tik Tok’un kullanıcılarının yarısı da Çin’den. Yaklaşık 800 milyon kullanıcısı var.

    Her ülkede veri zenginliğinin artışı Apple’ın akıllı telefonu iPhone ile başlamıştı. Kullanıcı dostu akıllı telefonlar ile birlikte, önce telefon yalnızca telefon olmaktan çıktı, bir nevi cep bilgisayarına döndü. Şimdi artık bu verileri değerlendirip ayrıştıracak akıllı uygulamalar devri. Veri değerlendirme kabiliyetiniz yoksa ülkenizin veri zenginliği çöp sonuçta. Akıllı veri dönemi bu işte.

    Tik Tok’a bakınca ben Z kuşağı ile ilgili üç sonuç çıkartıyorum hemen. Birincisi, uzun geyiklere lafı döndürüp dolaştırmaya pek tahammülleri yok. Demek ki “cambaza bak, cambaza” diye kolayca ütülemeyecekler bu bir. İkincisi ise iletişim yazıya değil, ses ve görüntüye dayalı. Son derece direkt. İletişim kurmak için şeffaf ve yalın bir dil bulmak şart. Üçüncüsü, kendi problemlerini hem biliyor hem de dalgasını geçebilecek kadar da kendilerine güveniyorlar. Dünya ise çok umurlarında ama öyle değilmiş gibi yapıyorlar. Hele bir kendi problemleri açısından, çözümün değil, problemin parçası olduğunuzu görsünler, görürsünüz dünyayla ilgilenip ilgilenmediklerini. “Vur ensesine al lokmasını.” dönemi bitiyor. Siyasetin işi zorlaşıyor. Hayrına şimdiden söylemiş olayım. Bu da üç. Şimdi Tik Tok vasıtasıyla ülke ülke değişenin ne olduğunu görebilmek ve analiz edebilmek mümkün aslında. (https://www.forbes.com/sites/bernardmarr/2018/12/05/ai-in-china-how-buzzfeed-rival-bytedance-uses-machine-learning-to-revolutionize-the-news/#688c634d40db)

    Bu arada, TikTok uygulamasını indirme ve kullanma istatistiklerine bakarsanız, Türkiye hep ilk üç içinde yer alıyor benim gördüğüm. Zaten nüfusumuzun yüzde 45,3’ü 1990’dan sonra doğanlardan oluşuyor. Ülkemizde yaklaşık 30 milyon TikTok kullanıcısı bulunuyor yani neredeyse 30 yaş altındaki nüfusun tamamı kadar buna göre. Bu ne demek? Birincisi, değil SSCB’yi bir duvarın yıkıldığını bile bilmiyorlar 1989’da. İkincisi, Türkiye’nin artık kumda oynamayı bırakıp, bu veri yönetimi konusunda, dijital hizmet vergisi ve dahi sosyal medya sansürü ötesinde ciddi bir fikri olması lazım bana sorarsanız. Yazık, günah bu potansiyele.

    Türkler doğrudan yasak koyabilir, Amerikalılar koyamaz

    Amerikalılar yapay zekâ yarışında geri kalırız korkusu ile bu kadar tedirginler mesela. Mesele, tam da bu nedenle, Tik Tok’tan daha büyük. Önce onun altını çizeyim. Zaten Amerikan Kongresi’nin daha geçen yıl kurduğu “AI Ulusal Güvenlik Komisyonu” (National Security Commission on Artificial Intelligence-NSCAI) Amerika’nın yapay zekâ alanında şimdilik ilk sırada olduğunu ama bir on yıl içinde Çin’in Amerika’nın birinciliğini tehdit ettiğini vurguluyor. Bu sanırım ilk nokta.

    İkincisi, Amerikalılar böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyorlar. Şimdi “haksız olarak algılanacak bir biçimde” Tik Tok’un Amerikan operasyonuna el koyar ya da engel çıkartırlarsa, dünyanın her tarafında Amerikan şirketlerine karşı “haksız” müdahalelerin kapısını kendileri açmış olacaklar. Bu durumun yalnızca Çin’de faaliyet gösteren Amerikan şirketlerini kapsamayacağını özellikle vurgulamak isterim. Avrupa Birliği’nde Amerikan teknoloji şirketlerine nasıl davranılacağını da bugün Tik Tok konusunda aldıkları kararlar belirleyecek bana sorarsanız. Şeytan ayrıntıda gizlidir. Büyük başın derdi büyük olur bir nevi.

    Biz Türkiye’de istediğimiz teknoloji şirketine yasak filan getirebiliriz, sansürü sosyal medyaya doğru yaygınlaştırabiliriz, şimdilik kimsenin umrunda olmaz, “Zaten Türkiye işte…” derler, biz Avrupalılara “Sizin yüzünüzden bu işler böyle.” deriz. Sonuçta olsa olsa kendimize ederiz. Ama Amerikalılar için hayat öyle bizim gibi kolay değil. Neden? İşte bu konu beni bugün altını çizmek istediğim üçüncü tespite getiriyor.

    Mesele hep aynı: Küresel iddia sahibi olmak istiyor muyuz?

    Yapay zekâ alanında küresel iddia sahibi olanın attığı adımlarda, aldığı kararlarda biraz daha ciddi olmasında fayda var diye düşünüyorum ben doğrusu Trump’a bakınca. İşte orada AI alanında ülkelerin yeterliliklerini sıralayan Küresel AI indeksine bakmayı seviyorum bu aralar. Bu endeks için, 54 ülke bir heyet tarafından yedi başlıkta değerlendirilmiş bu endeks için. Amerika birincilik için Çin ile rekabet ediyor Biz zaten 54 ülke içinde 41. sıradayız. Daha çok ekmek yememiz lazım. Gelin bakın.

    Birinci sırada Amerika var, Çin ikinci sırada. Amerikalıların şimdi öndeyiz ama on yıl sonra Çin bizi geçebilir korkusu buradan. İngiltere, Kanada ve Almanya ile ilk beş tamamlanıyor. Bizim bölgeden İsrail 12., Birleşik Arap emirlikleri 27., Suudi Arabistan 29., Rusya 33. ve Katar 39. sırada yer alıyor. Türkiye ise 41. sırada. 54 ülke arasında 41. olmak bölgenin sanayi devi için kötü elbette. Konuyu bir bütün olarak ciddiye almadığımızı açıklıkla gösteriyor.

    Türkiye özellikle eğitim ve uygulama altyapısı ile ticarileştirme konusunda geride duruyor. Doğrusu ben, üniversite eğitimi ve ticarileştirme ile ilgili kendime bazı dersler çıkarttım buradan. Tam da bu eksikliği dikkate alarak, geçen yıl TOBB ETÜ’de Türkiye’nin ilk Yapay Zekâ Mühendisliği Bölümü’nü açmıştık. Başlangıçta odağımız finans ve ekonomi idi. Doğrusu ben tüm idari bilimler fakültelerinin yapay zekâ ile yenileceğini düşünüyorum bir kaç yıl içinde. Şimdi de Akıllı Şehirler Laboratuvarı’nı (Smart City Lab) benzer bir çerçevede açıyoruz. Hukuk ve yapay zeka konusunda da bir hazırlığımız var. Ayrıca Teknoloji Transfer Ofisimizi de bu yaklaşımla yeniden yapılandırıyoruz. Bu eksikleri gidermek mümkün esasen.

    Tik Tok bu aralar dünya gündeminde. Dün memleketimizde veri topluyorlar diye bir tek Amerikan şirketlerinden yakınırdık, demek ki oluyormuş, Amerikalılara baka baka, onlarla ortaklık yapa yapa şimdi Çinliler de veri derliyor 154 ülkede işte. İlk 10 uygulama içinde hem Tik Tok hem de WeChat var Çin’den.

    Çin, Batı’nın sanayi politikası deneyimini  başarılı bir biçimde uyarladığı için başarılı oldu. Üstelik, Amerika’nın cari işlem açıkları ile Çin’e verdiği örtük ihracat garantisini de başarıyla kullandı. Ortada gizli saklı bir hadise yok. Herkes bakıp ders çıkartabilir. Soru son derece sarih bana sorarsanız: Küresel iddia sahibi olmak istiyor muyuz? İstiyorsak, bugüne kadar yaptıklarımız külliyen yanlıştır. Ortada derin bir çelişki vardır.

    Hele artık, Z kuşağının dünyasından bahsediyoruz. Küçük küçük adım atanların, kocaman kocaman laf edenlerden daha değerli olduğu bir yeni dünyadan. Bu yenidünyada, devlet gölge etmesin yeter, bana sorarsanız.

    “Dixi et salvavi animam meam” derdi Karl Marx bu tür durumlarda, ben kendi bildiğim gibi “Söyledim ve ahiretimi kurtardım” diyeyim.

     

    Bu köşe yazısı 03.08.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler: ABD, Yapay Zeka, tiktok,
    Yazdır