Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Rota düzeltmesi

    Güven Sak, Dr.24 Kasım 2020 - Okunma Sayısı: 2110

    Peş peşe gelen açıklamalar ve atama haberlerine önce bir makas değişikliği (track change) diye bakmıştım. Ama şimdi Türkiye’nin, son derece zamanlı, bir rota düzeltmesi (course correction) yapmaya çalıştığını düşünüyorum. Hayırlısı.

    Aradaki farkı ifade etmeye çalışarak başlayayım. Trenler bir yönden diğerine dönmek için arada makas değiştirirler. Tren, rotaya bağlı olarak, bir değil, birçok kez makas değişikliği yapabilir. Tek bir makas değişikliği, rota düzeltmesi yaptığınızı göstermez. Böyle bakarsanız, rota düzeltmesi, makas değişikliğinden daha kapsamlı gibi geliyor bana doğrusu. Ama çok alametler belirdi...

    Peki, bu rota düzeltme çabası başarılı olabilir mi? Daha belli değil, ama neden olmasın? Olabilir. Çizilen yeni rotaya göre hangi aşamalardan nasıl geçeceğimiz daha belli olmadan ayrıntıları ve bu arada olası performansı konuşmak için daha çok erken. Hele bir yeni rota belirginleşsin daha çok konuşuruz.

    Şimdilik olan sadece şudur: Milletin daha mutlu, daha özgür, daha müreffeh yaşayabilmesi hedefine bizi götürmediğini gördüğümüz eski rotadan çıkıp, yeni bir rotaya giriyoruz. İktisat politikası tasarımında önemli olan hata yapmak değil, hatayı mümkün olduğunca erken saptayıp, hedefe bağlı rota düzeltmesini zamanında yapabilmektir. Rota düzeltmesi, iyidir, doğrudur ve tam zamanlıdır. Önce bunu tespit edelim. Suçlamalar sonraya kalsın, lütfen. Olur mu olmaz mı daha çok konuşacağız.

    RCEP, küreselleşme sürecinin ve çok taraflılığın ölmediğine şahadet ediyor

    Türkiye’deki rota düzeltmesi çabası, zamanlama açısından dünyadaki rota düzeltme çabaları ile örtüşüyor aslına bakarsanız. Bu nedenle son derece zamanlı. Bunu Trump gitti, Biden geldi diye söylemiyorum, önce bu noktanın altını bir iyice çizeyim. O hadise bizim değil, Amerikalıların meselesi. Trump kalsa, Biden gelmemiş olsa bile, dünyada izlenebilir bir rota düzeltmesi hadisesi var.

    Bunlardan ilki, Pasifikte 15 ülkenin çevrimiçi olarak 15 Kasım’da imzaladığı Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (Regional Comprehensive Economic Partnership, RCEP) anlaşması. Bugün ondan bahsedeyim. Nedir? RCEP bir bölgesel ticari entegrasyon adımıdır. Güney Doğu Asya Milletleri Birliği (Association of South East Asian Nations-ASEAN) ile Çin, Güney Kore, Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda’yı kapsamaktadır. Dünya milli gelirinin yüzde 30’u ile dünya nüfusunun yüzde 30’u’nu içermektedir.

    RCEP ile Çin, Japonya ve Güney Kore ilk kez kendi aralarında ticareti serbestleştirmek üzere bir adım atmışlardır. Amerika’nın RCEP içinde yer almıyor olmasının efektif değil, sembolik bir manası vardır. Aslında RCEP, Amerika’nın RCEP ülkeleri ile imzaladığı ikili anlaşmalardan daha sığ bir alanı kapsamaktadır.

    Peki, RCEP ne manaya gelmektedir? Amerika’da Trump’a, İngiltere’de Johnson’a rağmen küreselleşme (globalization)  süreci ve küreselleşme sürecinin yönetişim anlayışı olan çok taraflılık (multilateralism) sapasağlam ayaktadır. Pasifik’te 15 ülke Amerika olmadan, Çin ve Japonya dâhil, bir araya gelip bir ticaret anlaşması ortaya çıkarmışlardır. Bu öncelikle bir başarıdır. Yeni dönemde Amerika tek taraflı kararlarda ısrar etmeye devam ederse, bir nevi, “Göçtü kervan kaldık dağlar başında.” diye feryat edebilecektir. Trump, kalsa Biden gelmemiş olsa dediğim esasen budur.

    Ama şimdi Biden döneminde, Amerika’nın dışarıda kalmaya değil, içeride olmaya ağırlık vermesini beklemek gerekir. Unutmayalım ki, Trump, Obama’dan kendisine kalan çok taraflı ticaret girişimlerini reddetmiş ama dört yılda yıktıklarının yerine de hiçbir şey koyamamıştır. Neden? Türkiye’de artık çok iyi öğrendiğimiz gibi; imha kolay, ihya pek zordur.

    Küreselleşme, bölgesel entegrasyonlarla derinleşmektedir

    Peki, bölgesel bir anlaşmadan küresel bir mana çıkarmak mümkün müdür? Evet. Küreselleşme esasen bölgesel serbestleşme adımları ile ilerlemektedir. Avrupa Birliği ve ASEAN bu alanda birbirine benzemeyen iki büyük bölgesel entegrasyon projesidir.

    Birbirine benzemezler çünkü AB nasıl tepeden aşağıya, hep birlikte imzalanan anlaşmalarla işleyen bir entegrasyon projesi ise, ASEAN yukarıdan aşağıya, farklı milletlerden, tüccar ve sanayicilerin karşılıklı etkileşimini kolaylaştırarak işleyen bir başka tür entegrasyon projesidir. AB’de, üstat Hayek’in dediği gibi söylersem, “tasarıma dayalı bir entegrasyon” (integration by design), ASEAN’da ise “karşılıklı etkileşeme dayalı bir entegrasyon (integration by human interaction) vardır. Üstat, sosyalizmi çağrıştırır diye ilkini sevmezdi. Kim bilir belki biz de 1930’ları yaşamış olsaydık, tasarıma dayalı entegrasyondan nefret ediyor olabilirdik.

    Neyse, konuya döneyim. NAFTA da esasen ASEAN’a benzetilebilecek bir başka bölgesel entegrasyon projesidir. Yandaki grafiğe bakarsanız, NAFTA, AB veya ASEAN, bölgesel entegrasyonun başarısını görebilirsiniz.

    Kuşak ve Yol Projesi Türkiye için iyidir

    Çin devlet başkanı Şi Cinpin’in ortaya koyduğu Kuşak ve Yol İnisiyatifi (Belt and Road Initiative-BRI) bu çerçevede Asya için bir bölgesel entegrasyon projesidir. Üstelik karşılıklı etkileşime dayalı bir entegrasyon. Orta Doğu dâhil tüm Asya’da bölgesel entegrasyonun amacı, Asya’nın kalanını küresel ekonomiye dâhil etmektir elbette. Amerikalılar biraz daha oyalanırlarsa, Asya’nın küresel ekonomiye entegrasyonu Çin işi olmak zorunda kalacaktır. BRI, bu çerçevede bakıldığında, bir sanayi ülkesi olan, rahmetli Prof. Dr. İsmail Türk’ün deyişiyle söylersem, heybesinde satacak pamuğu olan, Türkiye için iyidir ve doğrudur.

    Türkiye’nin döviz kuru-faiz oranı kısır tartışmalarını bırakıp, COVID-19’dan ulusal çıkış sürecinin tasarımına odaklanması gerekir

    Durum tespiti ile bitireyim: Türkiye’nin rota düzeltmesi hamlesi bu açıdan bakıldığında manalıdır. Eski rota nedeniyle yörüngeden kaymanın getirdiği, çarpışma ihtimali şimdilik atlatılmıştır. TOBB bünyesinde Kasım ayında yapılan bir ankette, iş aleminin, yüzde 58,9 ile birinci problemi olarak ortaya çıkan liranın değer kaybı meselesi artık yerini aynı ankette ikinci sırada gelen iş dünyasının COVID-19 kaynaklı kaygılarına bırakabilecektir. Bakın rota düzeltmesi sonrası, bu odaklanma, doğru gündemdir.

    Türkiye’nin bugünden COVID-19 sonrası toparlanma döneminin dinamiklerine odaklanması gerekir. Aşı ve tedavi konusunda atılan adımlar, 2021 sonunu şimdiden düşünmemizi gerektirmektedir.

    Dünya yeniden yapılanırken, kumda oynamanın bir manası yoktur. Artık bir işe yaramayan, kısır döviz kuru-faiz tartışmalarını bırakıp, istikrara odaklanmamız da fayda vardır. Açıktır ki, yerli ya da yabancı, sermaye, öncelikle önünü görmek, hesap yapabilmek ister. Kural hakimiyeti ve hukuk güvenliği ister. Hezeyan değil, sükûnet ister. İstikrar arar.

    Rota düzeltmesi ile birlikte gündemdeki sadeleşme doğrusu ferahlatıcıdır. Her başlangıçta şüphesiz ki hayır vardır.

     

    Bu köşe yazısı 23.11.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler: COVID-19,
    Yazdır