Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Riskimizi belirleyen unsurlar

    Fatih Özatay, Dr.10 Şubat 2021 - Okunma Sayısı: 1913

    Bu köşede sürekli olarak son yıllardaki ekonomik sorunlarımızı sadece para politikası ile çözemeyeceğimizi dile getiriyorum. Bu görüş çeşitli biçimlerde kanıtlanabilir. Bir tanesi şu: TCMB önemli ölçüde faiz artırımına gitti. Aktif oranı uygulamasının sonlandırılmasının da etkisiyle lira belirgin biçimde değerlendi ve büyük dengesizlikler yaratan hızlı kredi artışı durdu. Risk primimiz de düştü. Ancak, risk primimiz aynı grupta yer aldığımız ülkelere kıyasla hala çok yüksek bir düzeyde. Pazartesi sabahı 292 baz puan düzeyindeydi. Mesela, Brezilya’da 149 –ki o da yüksek, Meksika’da 84, Endonezya’da 69 ve Malezya’da 57 düzeyinde.

    Çeşitli ülkeler için yapılan çalışmalar şunu gösteriyor. Risk primi arttıkça (reel faiz risk nedeniyle yükseldikçe) özel sektör yatırımları, istihdam ve büyüme düşüyor. Ayrıca bir ülkede döviz cinsinden borçlar döviz cinsinden varlıklara kıyasla yüksekse, risk priminin artması ile kur da yükseldiğinden bilançolar zayıflıyor. Yatırım, istihdam ve büyüme bu nedenle de düşüyor. Türkiye’de ve kura duyarlı başka ülkelerde de enflasyonda yükseliş gözleniyor.

    Dolayısıyla risk primini kalıcı biçimde düşürmek gerekiyor. Nasıl? Açık ki riski artıran temel nedenler neler ise onları ortadan kaldırmak gerekiyor. Bazı nedenleri ortadan kaldırmak ulusal otoritelerin elinde olmaz. Mesela küresel sorunlar nedeniyle risk primi artıyordur. Ama başka ülkelerde risk primi düşükken kendi ülkenizde yüksekse risk primi ulusal nedenler yüzünden yüksektir. O zaman, bu nedenlere odaklanmak gerekir.

    Kasım ayına girerken riskimizi artıran unsurlar şunlardı: Hızlı kredi genişlemesi, enflasyonun altında faiz, döviz rezervlerinin eritilmesi, şirketler kesiminin döviz cinsinden borçlarının döviz varlıklarına kıyasla yüksek olması, geri dönmeyen kredi miktarında yakın gelecekte sıçrama olasılığı, Hazine’nin gelir ve borç garantileri hakkında malumat eksikliği, bütçe harcama önceliklerinin pandemi karşısında yetersizliği, kamu borcunun önemli bir kısmının döviz cinsinden olması, piyasa dışı zorlamalar –mesela soğan deposu baskınları, dış politikaya ilişkin gelişmeler, hukuk sistemimiz, kısa sürede yeterli aşılama yapılıp yapılamayacağı.

    Açık ki bu sorunları yok etmek ya da en azından hafifletmek sadece para politikası ile mümkün değil. Bu nedenle kapsamlı bir programa ihtiyaç var. Bu tip bir program yürürlüğe girmedikçe para politikası yoluyla elde edilen ‘kazanımlar’ kalıcı olamaz. Bir süre sonra sorunlar daha da ağırlaşır.

     

    Bu köşe yazısı 09.02.2021 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır