Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Merkez bankası dijital parası nereden çıktı?

    Güven Sak, Dr.13 Nisan 2021 - Okunma Sayısı: 1394

    Ülkemizin köklü bankalarından Türkiye İş Bankası, geçenlerde genel müdürünü değiştirdi. Adnan Bali’nin yerini, Hakan Aran aldı. Değişenin farkına o zaman açıklıkla vardık aslında.

    Eskiden banka genel müdürleri, bankaların Hazine birimlerinden çıkardı. Artık, banka genel müdürlerinin bankanın teknolojiden dijital bankacılıktan sorumlu birimlerinden çıkması değişenin habercisi yalnızca.

    Dün, Türkiye’de bankalar Hazine’nin devlet iç borçlanma senedi (DİBS) piyasasının inceliklerini kavramak zorundaydı para kazanmak için. Bugün, dijital dönüşümle hızlanan yeni bir tür rekabete ayak uydurmak zorundalar. Dijitalleşmenin daha fazla dijitalleşmeyi getireceği bir yeni sürecin başındayız.

    Öyle anlaşılıyor ki, yeşil-dijital dönüşüm, Türkiye istese de istemese de hayatlarımızı doğrudan etkilemeye başladı bile. Dünya değişirken, değişenin dışında kalmanın mümkün olmadığını işletmelerimiz, bankalarımız görüyor. Geçen hafta, TBMM İklim Komisyonu tutanaklarını okurken, değişenin Ankara’dan da fark edildiğini okumak beni mutlu etti, doğrusu. Nihayet.

    Bankacılıkta dijital rekabet çağındayız

    Bugün müsaadenizle, merkez bankası dijital parası tartışmasının, yeşil-dijital dönüşümle alakasını anlatmaya çalışayım. Ben pek açık yazdım zannediyordum geçen hafta ama sanırım eksik bir şeyler bırakmışım. Hadiseye hep başlıktaki ifadeyle bakmak gerekiyor öncelikle: Dijitalleşme, dijitalleşmeyi getiriyor. Yalnız bizim buralarda değil, her yerde.

    Hadisenin elbette virüsle bir alakası var. İsterseniz oradan başlayayım. Hareket kabiliyetimiz azaldığından beri uzaktan çalışıyoruz, uzaktan alışveriş yapmayı tercih ediyoruz, uzaktan eğitim alıyoruz. Virüsle birlikte dünyanın her yerinde dijital dönüşüm hızlandı, finansal sistem ve bankalar da bu değişim sürecinin dışında değil aslında.

    Bu dönemde, bankalar bir dizi yeni fintek uygulamasının etkisini hissetmeye başladılar. Giderek kendi operasyonlarını da daha fazla dijitalleştirmeye başladılar. Dijital dönüşüm, bankaların yüksek komisyonlar alarak yaptıkları bankacılık işlemlerini daha bir görünür hale getirdi. Bankacılık işlemlerinde yüksek komisyonlar dönemi, fintek çözümleri ile giderek zorlaşmaya başladı. Bu ne demek? Rekabet var demek. Bedava hizmet zorlaşıyor demek.

    Yalnızca Türkiye’de değil, mesela Brezilya’da da hadise böyle. Aynı Türkiye gibi, Brezilya’da da eskiden bankaların ortalama öz kaynak karlılığı yüzde 17-18’lerdeydi. Banka gelirlerinin yüzde 30’unu da banka komisyon gelirleri oluşturuyordu. Türkiye’de yüzde 25’lerde bu oran.

    Şimdi, Brezilya’da fintek kaynaklı bir rekabet var. Türkiye’de bankaların öz kaynak karlılığı artık yüzde 9’lara doğru inmeye başladı. Bunun ne kadarı, banka komisyonlarına 2020’de getirilen kısıtlamadan, ne kadarı fintek rekabetinden daha iyi bakmak lazım herhalde. Aslında dijital rekabet ve şeffaflık idari yasak getirmeden komisyonları zaten indirecekti ama Şubat 2020’de Ankara’da doğrudan idari yasak getirmek hala tercih ediliyordu. Hem bankalar, hem de, mesela, soğan üreticileri için.

    Aslında ortalama öz kaynak karlılığı Amerika’da yüzde 10,6, Asya-Pasifik’te yüzde 8,8 ve Avrupa’da ise yüzde 5,8 gibi 2019 sonu itibariyle. Brezilya ve Türkiye yüksek. Bir farkla ama, pek çok yerde, özellikle Avrupa ve Amerika’da merkez bankalarının politika faizi sıfıra yakın ya da negatif. Brezilya’da daha yenilerde yüzde 2,75 oldu. Türkiye’de ise yüzde 19.

    Merkez bankalarının politika faizini banka fonlama maliyetinin bir göstergesi olarak alırsanız, Brezilya’da değil ama Türkiye’de banka sahiplerinin ellerindeki parayı; kendi bankalarına sermaye olarak eklemek yerine, yandaki bankaya mevduat olarak yatırarak daha fazla getiri sağlayabileceklerini görebilirsiniz. Nedir? Türkiye’nin yeşil-dijital dönüşüm sürecinde işi başka ülkelerle kıyaslandığında çok daha zordur. Bankalar olmadan yeşil-dijital dönüşüm sürecinin her sektörde gerektirdiği yeni teknolojilere geçişi sağlayacak sabit sermaye yatırımlarını nasıl yapacağız? Yüksek borçlu şirketler ve sermaye ihtiyacı olan bankalarla doğrusu işimiz var

    Mevduatın krediyi karşılama oranı (TL) yüzde 150 ise öncelik CDS risk primini düşürecek reform adımlarıdır

    Bankalarımızın yeşil-dijital dönüşüm sürecindeki zorluğu için bakılmasında fayda olan ikinci metrik Türk lirası mevduatın, Türk lirası krediyi karşılama oranıdır. Türkiye’de mevduatın krediyi karşılama oranı yüzde 150 civarındadır. Nedir? Türkiye’nin TL cinsi kredilerinin bir bölümü yabancı para cinsinden borçlanmayla finanse edilmektedir.

    Böyle bir ülkede merkez bankasının TL cinsi fonlama faizini aşağıya indirmesinin, banka kaynak maliyetleri üzerindeki etkisi beklendiği gibi olmayacaktır. Merkez bankası gecelik faizi ile aktifte uzun vadeli pozisyon fonlamanın banka bilançolarını nasıl patlattığını 2001 krizinde zaten görmüştük. Türkiye’nin TL cinsinden fonlamanın maliyetini aşağıya çekebilmesinin yolu, CDS risk primlerini kalıcı olarak düşürmektir. Nokta. CDS risk primleri Mart ayı içinde, Türkiye’nin her an her şeyin olabileceği bir ülke olduğunu ilan eden gece yarısı operasyonu nedeniyle yüzde 50’den fazla artarak 480’lere yükseldi. İyi olmadı.

    Peki, CDS risk primleri bu noktada nasıl düşer? Ekonomi, kamu idaresi, yargı, dış politika ve kamu diplomasisi alanlarında kapsamlı bir değişiklik olacağına dair, vaatler değil, adımlar olmazsa, Türkiye’nin CDS risk primi düşmez. Bankaların kaynak maliyeti azalmaz. Şirketlerimizin yeşil-dijital dönüşüme intibakı zor ve pahalı olur. Türkiye, rekabet gücü kaybına uğrar. Bekledikçe reform yapmanın maliyeti azalmıyor artıyor görüldüğü gibi.

    Yine söylemiş olayım, Türkiye’nin önceliği, CDS risk primini kalıcı olarak düşürecek reform adımlarıdır.

    Merkez bankası dijital parasının kâğıt paradan farkı nedir?

    Geçen hafta, merkez bankası dijital parasından bahsetmeye başlamıştım, yeşil-dijital dönüşüm çerçevesinde. Bana hemen “ne alakası var bu işin dijital para ile?” dediler. Bugün kafamdakileri not edeyim ki, unutmayalım.

    Öncelikle yeşil dönüşümün artık tartışma gündeminin çevresinden merkezine doğru yürümesinin ne manaya geldiğini açıkladığımı düşünüyorum. İklim değişikliği ile mücadele gündemi artık yalnızca iklim politikası ile alakalı değildir. Bütün sektörlerin yeni teknolojilerle yeniden yapılandırılmasını amaçlayan bir yeni ticaret ve sanayi politikası çerçevesidir. Yeni kurallı uluslararası düzenin kavram kutusunun temel öğesidir. Vakıa ile kavga olmaz.

    İkincisi, finansal sistemde işlemler giderek dijitalleşirken merkez bankasının bu sürecin dışında kalması beklenemez. IMF, BIS ve çeşitli merkez bankası dijital parası ile ilgili çalışmaları böyle görmek gerekir. Kâğıt parayı ülke sathına dağıtmanın lojistik maliyeti ile birleştirildiğinde, hadisenin yeşil dönüşümle daha somut bir bağlantısını da kurmak mümkündür. Ama burada maliyetleri hem aracılar hem de müşterileri açısından düşüren bir dijitalleşme süreci varsa, merkez bankasının bunu kolaylaştırması, dijital parayı düşünmeye başlaması gerekir. Dolayısıyla merkez bankası dijital parasını, yeşil-dijital dönüşümün bir parçası olarak gündeme taşıyan, yeşil-dijital dönüşümün bizatihi kendisidir.

    Üçüncüsü, merkez bankası dijital parası ile ilgili yürütülen çalışmalar, dijital paranın formu söz konusu olduğunda, birden fazla seçenekten bahsetmektedir. Nedir? Bu konu daha tartışılmaktadır. Kimilerinin aklında olan mevcut elektronik kayıtlı para iken, bazılarının aklında bitcoin deneyiminden esinlenen bir tür dijital jeton vardır. Merkez bankası dijital parası, bitcoin benzeri şifreli paralar gibi, gizlilik içermeyecek, takip edilebilir olacaktır. Böylece kâğıt parayı ya da bitcoin’i çaldırmak mümkünken, dijital paranın çalınması mümkün olamayacaktır. Bu durumda, kimin elinde tuttuğunu kime devrettiğini takip edebilmek eskiye nazaran daha kolay olacaktır.

    Ancak merkez bankası dijital parasının bitcoin işlemlerinde kullanılan blockchain teknolojisinden nasıl yararlanabileceği konusu üzerinde durulmaktadır. Bu tür bir paylaşımlı veri tabanının getirdiği şeffaflık, dijital paranın takibini kolaylaştıracaktır.

    Dördüncüsü, dijital paranın, akıllı telefonlardaki cüzdanlarda taşınarak harcamalarda kullanılması demek efektif olarak, tasarruf sahibinin bankalarda vadesiz mevduat tutmasını gereksiz hale getirecektir. Bu durumun banka kaynak maliyetleri üzerindeki etkisi de ele alınan konulardan biridir.

    Beşincisi, merkez bankası dijital parası ile bitcoin benzeri şifreli paraların birbirini ikame edebilmesi mümkün değil. Bitcoin, bir tür yatırım aracıdır. Bugün gelişmiş ülkelerde bitcoin talebini artıran negatif getiri oranlarıdır. Gelişmekte olan ülkelerde talebi yaratan ise, ülkede ekonomi yönetimine güven duyulmamasıdır. Türkiye’de son dönemde artan talebi de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

    Böyle bakıldığında, merkez bankası dijital parası ile ilgili hazırlık ve tartışmaları, bankacılık sektörü ve finansal kesimde ivme kazanacak dijital dönüşümün yalnızca habercisi olarak almak gerekir diye düşünüyorum ben doğrusu. Dijitalleşme dijitalleşmeyi getiriyor. Hem ülke içinde geçerli bu hem de uluslararası arenada. Rekabet, yeni teknolojilere dayalı olarak hem ülkelerin içinde hem de ülkeler arasında kızışacak. Türkiye İş Bankası örneği bu çerçevede manalı.

    Sandalye krizi nedeniyle içeriği gölgelenen geçen haftaki Avrupa Birliği-Türkiye Zirvesi’nde bence en önemli mesaj Avrupa Birliği ve Türkiye’nin yeşil-dijital dönüşüm sürecinde işbirliği yapacakları konusuydu. Türkiye’nin en büyük ve en zengin pazarının dışında kalması düşünülemez. Ancak Avrupa Birliği’nin konuya gösterdiği önem, Türkiye’nin, Türkiye ekonomisinin potansiyel önemini vurgulayan bir işaret olarak alınmalı bana sorarsanız.

     

     

    Bu köşe yazısı 12.04.2021 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır