Arşiv

  • Nisan 2024 (5)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    %19’u beğenmeyip %48’e razı olmak

    Fatih Özatay, Dr.23 Mart 2022 - Okunma Sayısı: 730

    Kur korumalı mevduat uygulamasının ilk üç ayı doldu. İlk hesaplar 21 Aralık 2021’de açılmıştı. TCMB’nin döviz alım kurları dikkate alındığında, o tarihte bir dolar 13,02, bir Euro ise 14,7 liraydı. 21 Mart günü geçerli olan TCMB döviz alım kurlar ile hesaplandığında, dolar kurundaki üç aylık artış %13,4, Euro kurundaki üç aylık artış ise %11,1 oluyor. Bankalar, mevduat faiz oranlarını bizlere yıllık olarak söylüyorlar. Kur artışlarını da ‘yıllıklandırarak’ ifade edeyim: Bu dönemde dolar kurunun yıllık artışı %65,4, Euro kurununki ise %52,4. Bankaların kur korumalı mevduat açmak için en çok verdikleri yıllık faiz %17 (üç aylık getirisi %4). Kur artışı ile %17 arasındaki farkı Hazine üstlenecek. Farklı bir ifadeyle, Hazine’nin üstlendiği yıllık faiz dolar için %48,4, Euro için %35,4 oluyor.

    Bu tablo karşısında ilk akla gelen şüphesiz “TCMB politika faizini beş puan indirerek %14’e getirmeseydi, bunlar yaşanmayacaktı” oluyor. Beş puan indirmek yerine, o sıralarda %20’nin biraz altında seyreden enflasyonu dikkate alan bir faiz politikası uygulansaydı, hiç şüpheniz olmasın Hazine bu kadar yüksek faize katlanmayacaktı. Sadece faiz mi? Kur da bu kadar artmayacaktı? Sadece faiz ve kur mu? Risk de bu kadar yükselmeyecekti. Sadece kur, faiz ve risk mi? Enflasyon da bu denli sıçramayacaktı.

    Elbette o faiz indirimlerinin ekonomimizde oluşturduğu olumsuz sonuçlar sadece bunlar değil. Faiz indiriminin yarattığı kur sıçramasını engellemek için oluşturulan kur korumalı mevduat sistemi bir de bütçe açığını artırma eğilimi taşıyor. Oysa umulan şuydu: Yaptık bir yanlışlık. Ama kur korumalı mevduat sistemini getirerek ve bir miktar da döviz satarak bir süre kuru kontrol edebiliriz. O süre bitmeden, yaz aylarına doğru turist akını başlar; turizm gelirlerimiz yükselir. Dünya ekonomisi toparlanıyor. Bu durumda zaten iyi giden ihracat gelirimiz daha da yükselir. Yurtiçinde tahvil ve hisse senedi tutan ve canı sıkıldığında o mali varlıkları satıp döviz alıp çıkacak ve kuru sıçratacak fazla yabancı yatırımcı da kalmadı. Bu koşullar altında, bir süre sonra kur biraz daha makul seviyelere doğru iner. Beraberinde enflasyon da. Bütçeye fazla yük gelmez.

    Evdeki hesap çarşıya uymadı. Nasıl uysun ki? Tek bir senaryoya göre politika oluşturulur mu? Hiç mi risk analizi yapılmaz? Kontrolümüz altında olmayan olası bir dış şok yaşanması ihtimali hiç mi dikkate alınmaz? Ne yazık ki önemli bir dış şok gerçekleşti. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması tek senaryolu hesabı alt üst etti. Sonuçta, kendi elimizle yarattığımız kırılganlıklar her daim oluşabilecek olumsuz dış şoklar nedeniyle ekonomimizi tehdit eder hale geldiler.

     

    Bu köşe yazısı 22.03.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır