TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Kamuoyu tarafından yeterince anlaşılmayan bir konu merkez bankalarının enflasyonu düşürmek için neden faiz artırdığıdır. Merkez bankalarının faiz oranlarını artırarak hedeflediği iç talebi baskılayarak arz fazlası yaratmak ve dolayısıyla fiyat artışını kontrol etmektir.
Ancak yüksek faiz dönemi sancılı bir yeniden dengelenmeyi içerir. Bunu en çok hisseden de genellikle düşük ve orta gelirli hanehalkıdır. Örneğin günlük veya zorunlu harcamalarını kredi kartı ile çeviren vatandaşlar, azalan finansman imkanları sonrasında kemer sıkmak zorunda kalır. Yavaşlayan iç talep, istihdam imkanlarını azaltarak çalışanları veya iş arayanları olumsuz etkiler.
Peki bu acı reçeteye rağmen merkez bankaları neden faiz artırır? Bu hafta Çarşamba günü Fed Başkanı Powell, yaptığı basın toplantısında, bu sorunun cevabını çok güzel açıkladı. Çünkü bir kefeye enflasyonu, bir kefeye de enflasyonla mücadeleyi koyarsak; enflasyonun hanehalkı üzerindeki etkileri çok daha ezicidir.
Enflasyon, hanehalkını yoksullaştırır. Düşük ve orta gelirli ailelerin harcama sepeti içerisinde gıda, barınma, ulaşım ve giyim gibi temel ihtiyaçlar toplam gelirin büyük bir kısmını kapsar. Enflasyon, fiyatları hızla yukarı iterek hanehalkının satın alma gücünü eritir. TÜİK'in 2021 yılı gelirini referans aldığı verilere göre nüfusun %75'ine konut masrafları yük getiriyor, %65'i yıpranmış/eskimiş mobilyalarını yenileyemiyor, %60'ı evden uzakta 1 hafta tatil yapamıyor. Araştırmanın referans dönemi 2021 yılı, yani 2022 itibarıyla rekor kıran enflasyonla yaşanan yoksulluk çok daha yüksek olmuştur.
Yüksek enflasyon riskleri artırır, ekonomik büyümeyi ve istihdam imkanlarını aşağı çeker. Düşük büyüme, düşük istihdam kapasitesi demektir. Bunun en güzel örneği de Türkiye’nin kendi ekonomik tarihinde saklıdır. Son 50 yıllık döneme bakacak olursak, Türkiye’de enflasyonun akran ülkelere göre daha yüksek, büyüme performansının ise daha düşük olduğunu görüyoruz.
Yüksek enflasyon yüksek gelir adaletsizliğini getirir. Yüksek enflasyon döneminin getirdiği ekonomi büyümede kartlar, küçük bir kümenin lehine dağıtılır. Düşük ve orta gelirlinin pastadan aldığı pay küçülürken, sınırlı sınırlı sayıda kişinin kazancı daha da artar. Türkiye’de 2018 sonrasında yaşanan budur. TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları araştırmasına göre, 2022 yılında aylık 2.070TL'nin altında kalan yoksul sayısı 24,5 milyon kişi. Bir başka ifadeyle ülkede yaşayan her 10 kişiden 3'ü yoksul. Sıfıra yaklaştıkça adil paylaşımı, 1’e yaklaştıkça adaletsizliği gösteren Gini katsayısı da Türkiye’de gelir adaletinin hızla bozulduğunu göstermektedir.
Kaynak: TÜİK
Son olarak, enflasyonla mücadele etkin bir politika seti gerektirir. Öncelikle merkez bankalarının etkin ve güvenilir olması gerekir. Para politikasının yanı sıra finansal, mali ve yapısal politikaların da süreci desteklemesi gerekir. Etkin ve koordineli bir politika seti hem faiz artış miktarını hem de yüksek faiz dönemini kısaltır. Ayrıca şunu da belirtmekte fayda var; yeterli mali imkânı olan devletler, dezavantajlı ailelere koruma şemsiyesi açarak bu süreçten en az etkilenmelerine yardımcı olabilir. Öte yandan bu politikaların uygulanamaması süreçte başarısızlığa veya faiz oranlarının çok daha uzun süre, çok daha yüksek oranlarda seyretmesine sebep olabilir.
Bu köşe yazısı 22.09.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
13/11/2024
Güven Sak, Dr.
12/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
09/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
08/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
06/11/2024