Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Tüketicilerin kafası her yerde bozuk

    Güven Sak, Dr.18 Nisan 2008 - Okunma Sayısı: 1232

     

    Bugünlerde en temel tartışma konusu bu galiba. Her yerde geçen yıldan beri dalga dalga yayılan uluslararası bankacılık krizinin neresinde olduğumuz konuşuluyor. Televizyonlarda, radyolarda, gazete köşelerinde, internet sohbetlerinde, her yerde ama her yerde. Gizli gizli herkes "tamam ama artık sonu geldi değil mi?" diye etrafa bakıyor. Herkesin içinde bir gizli umut var. "Başımız belaya girmez değil mi?" merakı bu esasen. Ne çok istiyoruz avutulmayı. Bir an önce teskin edilmeyi. Bugün müsaadenizle biz de bu muhabbete biraz takılalım.

    Öyle anlaşılıyor ki, krizin artık banka bilançolarından reel ekonomiye doğru sirayet etmeye başlayacağı bir yeni kavşak noktasındayız. Bu daha "bankacılık sektöründeki hasar tam anlamıyla belli oldu. Şimdi ileriye doğru bakma zamanı" demek filan anlamına gelmiyor. Öncelikle herhalde bu noktanın altını çizmekte fayda var. IMF'nin yeterince karamsar hasar raporu, hasar tahminlerini giderek yukarı atmaya başladı. IMF, en son açıkladığı Küresel Finansal İstikrar Raporu'nda küresel finansal çalkantı sonucu, finansal sistemdeki zararın 945 milyar dolar olabileceğini açıkladı. Böylece düne kadar "acaba dedikleri bozuk saat misali doğru çıkabilir mi?" diye, hafif bir neşeyle, dinlenmekte olan Nouriel Roubini'nin şubat başında yaptığı tahmin de doğrulanmış oldu. En son internet sitelerinde zarar tahminine yönelik ortaya akılan rakam 2 milyar dolar civarındaydı. Ortada bir açık artırmadır gidiyor. Bu arada bankalar adam çıkarıp, yeni zarar açıklamaya devam ediyorlar.

    Hal böyle olunca bankacılık krizinin reel ekonomiye sirayeti üzerinde düşünmeye başlamakta fayda var. Buradaki kanallardan bir tanesi doğrudan doğruya tüketicilerin harcama yapma iştahı olabilir. Bakın işler o noktada pek de parlak değil. Geçen hafta sonu Michigan Üniversitesi Tüketici Güven İndeksi'nin (Consumer Sentiment Index) Mart 2008 rakamları yayımlandı. Michigan Üniversitesi 1964 yılından beri Amerikan tüketicisinin kendi ekonomisine ne kadar güven duyduğunu ölçüyor ve yayımlıyor. 5 yıl öncesine göre durumlarının daha iyi olduğunu düşünen Amerikalıların oranı son 26 yılın en düşük değerinde bulunuyor. Bizde de benzer bir durum söz konusu. Hatırlarsanız, geçenlerde size bizim CNBC-e tüketici güven indeksi sonuçlarını yazmıştık.

    Güven kaybı yalnızca Amerikan tüketicileri ile de sınırlı değil. Amerikalıların yanısıra İngiltere, İspanya, Fransa ve de İtalya'da da tüketici güven indeksleri mart ayında hızla zayıflamış görünüyor. Dolayısıyla öyle tek bir ülkede değil, pek çok ülkede tüketicilerin kafası bozuk. Bankacılık krizi tek başına Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bankaların aktivitesinden kaynaklanmış olsa bile etkiler artık başka ülkelere doğru yayılmış durumda.

    Peki, Amerikan tüketicisinin morali neden bozuk? Morali bozuk çünkü Amerikan tüketicileri fena halde borçlu haldeler. Banka bilançolarındaki hasara ilişkin tahminlerin bir açık artırma havasında giderek yükselmesi iki açıdan tahribat yaratıyor. Birincisi, herkesin, içinde hayatını idame ettirdiği "sistem"e olan güveni giderek daha fazla sarsılıyor. Bankaların göründükleri kadar güvenilir olmadıkları her an daha fazla belirginleşiyor. Ne anlamda güvenilir olmadıkları? Yarınki gelir akımlarını bugüne taşımak konusunda elbette. Kredi almak bir anlamda öyle değil midir? Bir hesap yaparsınız. Bugünkü bir ihtiyacınızı karşılayabilmek için yarın elde edeceğiniz gelir akımlarını dikkate alarak borç alırsınız. Amerika'daki tüketicilerin toplam borcunun, en son açıklanan veriler ışığında, milli gelirin 1.36 katına ulaşması da herhalde bu yüzden. Ödemeleri yarınki gelirlerine doğru yayacaklardı. Tüketicilerin toplam borçlarının tarihsel olarak en yüksek düzeyde olması Amerikan tüketicilerinin yarınki gelir akımlarının sağlamlığından emin olduklarını gösteriyordu herhalde. "Yarının gelirini bugünden harcarız" sistemi artık işlemiyor. Moral bozukluğuna sebep olan ilk neden budur.

    İkinci neden ise, şimdi önümüzdeki süreç içinde giderek daha belirgin hale gelecek olan iktisadi yavaşlamanın istihdam etkileri. Ekonomi yavaşladıkça, o "süreceğinden asla şüphe edilmeyen" gelir akımlarının bir bölümünün giderek kesilebilir olacağını da artık biliyorlar. Sisteme güven iki kere tahribata uğruyor böylece. Türkiye'de de 2001 civarında öyle olmamış mıydı? Aynen öyle olmuştu. Şimdi Amerika'daki istihdam rakamları da benzer sinyaller vermeye başladı zaten.

    Peki, bu gelir akımları nasıl kesilecek? Kriz bankacılık kesiminden şirketler kesimine doğru yayılmaya başladığında bunu daha belirgin bir biçimde görmeye başlayacağız. Bankalar şirketlere açmış oldukları kredileri eskisi kadar rahat bir biçimde refinanse etmeyecekler. Ya kredi şartları değişecek, vadeler ve faiz oranları oynayacak. Ya da/ve de bunlara ilaveten bir de miktarlar kısıtlanmaya başlayacak. Bilançosunun pasifinde toplam kredi miktarı azaltılan şirket ne yapacak? Ya başka bir yerden yeni şartlarda-daha yüksek faiz ve daha kısa vade ile-borçlanacak, ya da bilançosunun aktifindeki iktisadi aktiviteyi azaltacak. O ne demek? Şirket artık daha az üretecek demek. Şirketler genel olarak daha az üretmeye başlayınca ise ekonomide hep birlikte bir daralma hissedeceğiz. İşte "süreceğinden asla şüphe edilmeyen" hanehalkı gelir akımları o vakit azalmaya başlayacak. Borç miktarı kısıtlanmasa bile Amerikan tüketicileri için vaziyet zor olacak. Ama bakın onlar durumun farkında gibi duruyorlar.

    Tüketici güvenindeki keskin düşüş herkesin bir bekleyiş içinde olduğunu gösteriyor.

     

    Bu yazı 18.04.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır