Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Küresel Değişimler Bağlamında NATO Müttefiklerimiz ile İlişkiler ve Beklentiler

    N. Murat Ersavcı01 Şubat 2024 - Okunma Sayısı: 951

    Putin Rusya’sının, Ukrayna’ya karşı başlattığı savaş yaklaşık iki yıldır sürüyor. Herhangi bir barış olasılığı da henüz ufukta görünmüyor. Rusya'nın uluslararası kuralları açıkça ihlal eden saldırısı, başta Batılılar olmak üzere birçok ülkenin Ukrayna'yı desteklemesi ile sonuçlandı. Ancak savaşın gidişatına ilişkin gelişmeler, bu ülkelerin başlangıçta verdikleri koşulsuz desteği, bugün de aynı kararlılıkta devam ettireceklerinin sorgulanmasına yol açıyor.

    Öte yandan, Türkiye, savaşın başlangıcından bu yana, hem Ukrayna’nın açık ve güçlü bir şekilde desteklemesi hem de barışın sağlanması için, birçok NATO ülkesinden daha fazlasını yapmaya çalışıyor. Üstelik bu tutumunu belirli riskler içermesine rağmen sürdürmekte. Savaşın başlamasından önce silahlı insansız hava araçlarının (Bayraktar TB2) Ukrayna’ya sağlanması bu tutuma bir örnek teşkil ediyor. Söz konusu silah sistemlerinin Rus zırhlı konvoylarına ve tedarik hatlarına verdiği zararın uluslararası medyada yaygın bir biçimde yer aldığı hala hafızalarda. Ayrıca Türkiye Ukrayna’ya insani yardım ve özel malzemeler sağlama konusundaki faaliyetlerini de sürdürüyor.

    Kaldı ki, Montreux Sözleşmesi'nin ilgili maddelerinin vakit geçirmeden uygulanmasının, savaşın daha da şiddetlenmesinin önlenmesi açısından olumlu etki yarattığı da biliniyor. Türkiye, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının savaş anlamına geldiğini hemen başında ilan etmiş ve bu doğrultuda Karadeniz filolarına ait olmayan savaş gemilerinin Türk Boğazlarından geçmesine izin verilmeyeceğini tüm taraflara bildirmişti. Bu bağlamda Rus Donanması'na ait üç büyük büyük savaş gemisinin, Boğazlardan geçişine izin verilmemişti.

    Diğer yandan, halen Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar ve Rusya ile önemli ticaret ve turizm ilişkileri göz önüne alındığında müttefiklerimiz tarafından bu ülkeye uygulanan ambargoların bazılarına katılmayışımızın makul bir seçenek olarak düşünülmesi gerekir. Daha da önemlisi, Ukraynalılar tarafından da kabul edildiği gibi, Rusya ile iletişim hatlarını açık tutmanın yararları dikkate alınmalıdır.  Türkiye ve Rusya’nın, Suriye ve Libya gibi, birçok uluslararası çatışmada karşı kamplarda yer aldıkları da bir vakıadır. Bu durumda Türkiye'nin Putin Rusya’sı ile belirli bir ilişkiyi sürdürmesi gereğinin yararlarının Batılı müttefiklerimiz tarafından göz ardı edilmemesi yerinde olacaktır.

    Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı ve yakın zamandaki İsrail - Hamas çatışmasının bölgesel yansımalarının yanı sıra, Suriye ve Irak kaynaklı PKK terör faaliyetleri, Türkiye’nin bölgede askeri açıdan hazır olma ihtiyacının açık bir göstergesidir. Bu durum Türkiye’nin, hangi koşul ve nedenlerle tedarik ettiği herkes tarafından bilinen S-400 hava savunma sistemlerine değinilmesini zaruri kılıyor. Halen kullanılmıyor olsa da, müttefikimiz ABD’nin istemi doğrultusunda bu sistemlerinin bir anda elden çıkarılmasının, Rusya ile ilişkilerin kritik aşamasında ne denli mümkün olabileceği de geçerli bir sualdir.

    Türkiye ve ABD gibi iki NATO müttefiki arasındaki ilişkilere önemli bir zarar vermekte olan bu sorunun giderilmesi için neler yapılabileceği konusunun ciddi bir şekilde ele alınmasının zamanının geldiğini düşünmeliyiz. Zira konu, Türk Hava Kuvvetlerinin imkân ve kabiliyetlerinin zedelenmesine yol açan askeri bir sorun olma ötesindedir. Böylece Türkiye’nin bedellerini ödendiği halde teslim edilmeyen altı adet F-35 jetlerinin verilmesini ve üretim programına dönüşünü sağlayacak yaratıcı bir formül bulunmasının iki ülke ilişkilerinin selameti bakımından çok yararlı olacağı açıktır. Bu yaklaşımın ülkedeki Ermeni ve Yunan lobileri ile ABD Kongresi'ndeki destekçilerini rahatsız edeceği bilinse de denemeye değer!  İçinde bulunduğumuz kritik zamanlarda, gerekli adımların atılmasından kaçınılmasının daha vahim durumlara yol açabileceği gerçeğinin de unutulmaması önem taşıyor.  Bunun ABD’de yaklaşan Başkanlık seçimine rağmen Yönetim tarafından benimsenmesi, aramızdaki diğer sorunların giderilmesinde de olumlu etki yapabilecektir. Bu bakımdan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Victoria Nuland tarafından kısa bir süre önce yepılan açıklamada S400 sorununun çözümü ile Türkiye’nin F-35 programına yeniden dönebileceğinin belirtilmesi dikkat çekicidir.

    Bazı müttefiklerimizin gerçek dışı bahanelerle Türkiye'yi açık veya kapalı biçimde suçlayarak uyguladıkları haksız askeri yaptırımlara da derhal son verilmelidir. Dünyamız ve özellikle Avrupa, bir başka büyük jeopolitik değişimin eşiğindedir. Şimdi seçenekleri akılcı bir yaklaşımla yeniden düşünme zamanıdır. Suriye'de yerleşik ve terörist oldukları kabul edilen PKK / YPG' ye desteğin çekilmesi, Ege ve Akdeniz'deki Yunanistan ve Güney Kıbrıs yönetimi ile olan anlaşmazlıklarda, Türkiye'nin barışçı girişimlerine daha dengeli bir yaklaşım benimsenmesi önemli adımlardır. Kaldı ki, bu husus Türkiye'ye güneydoğudan yönelik herhangi bir silahlı tehdidin önlenmesi ve Türkiye’de bulunan 5 milyon sığınmacıya ilave olarak Suriye’den yeni bir göç dalgasının engellenmesi açısından da önem taşımaktadır.

    Belirtildiği üzere, NATO müttefiklerimiz, Türkiye’nin yeniden F-35 programına geri dönmesi, İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması ile ivme kazanan mevcut F-16 filosunun modernizasyonunun ivedilikle gerçekleşmesi ve Almanya tarafından ambargo uygulanan Altay tankları motor ve transmisyon tedarikine çözüm getirilmesi için devreye girmelidirler. Türk Donanması için denizaltı sistemlerine getirilen bazı yasaklar da ayrı bir sorundur. Türkiye'nin Karadeniz'de Rus Donanması'na karşı tek inandırıcı NATO kuvveti olduğu unutulmamalıdır. Yakın zamanda Romanya ve Bulgaristan’ın da dâhil olması ile yapılan anlaşma bağlamında, Rusya-Ukrayna savaşından kaynaklanan mayınların Karadeniz’den temizlenmesi ve deniz ticaret yollarının güvenliğinin sağlanması için çok önemli bir katkıda bulunmaktayız.

    NATO müttefiklerimiz tarafından atılacak bazı olumlu adımlar, gelecekte Asya-Pasifik bölgesinden kaynaklanabilecek herhangi bir krizin engellenmesi açısından da önem taşıyabilir. Türkiye’nin ittifak üyeliğinden doğan sorumluluklarını her zaman büyük ciddiyet ve titizlikle ile yerine getiren bir ülke olduğu unutulmamalıdır. NATO’nun genişlemesini sürekli ve güçlü bir biçimde desteklemiştir. İttifak üyeliği çerçevesinde Somali, Afganistan ve Kosova’daki barış güçlerine katkıları birer örnektir. Şimdi  karşılıklı çözümler bulunması aşamasıdır.

    Etiketler: NATO,
    Yazdır