TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Gecenin bir yarısı eşimin telefonu çalmıştı. Babasıyla konuşuyordu ve sesindeki tedirginlik kendime gelmeme yetmişti. Deprem kelimesini duyup hemen sosyal medya paylaşımlarına bakmaya başladım. Kahramanmaraş merkezli 7,5 şiddetinde bir deprem olduğu yazıyordu. Deprem büyüktü ama çok yıkıcı değil diye düşünmüştüm. Çünkü, bizimkilerde bir sıkıntı yok gibiydi. Sonra, Antakya’da yaşayan kuzenini aradı eşim. “Çok kötü, çok kötü, her yer yıkıldı” diye ağlamaklı bir haykırış yankılandı telefonda. Sonra, başka bir kuzenini aradı ve kendisine ulaşamayınca kuzeninin eşini aradı. Sessizce “yardım gönderin bize, enkaz altındayız” diyen bir çaresizlik… Sonrası, kıyamet… Oysa, tüm bunları yaşarken bir yandan da durumun ehemmiyetini anlamak için açık tuttuğumuz televizyonda Hatay’dan kimse bahsetmiyordu. Sonrası, kızgınlık ve çaresizlik… Oysa tüm bunlar yaşanırken sadece 40km uzağındaki Antakya’dan haberi yoktu Reyhanlı’dakilerin. Telekom altyapısı çökmüştü, Antakya’daki akrabalarının yardım çağrısını Reyhanlı’dakilere biz iletiyorduk. Sonrası yine kızgınlık, yine çaresizlik…
6 Şubat depremlerinin üzerinden bir yıl geçti. TEPAV’dan Burcu Aydın, yazdığı değerlendirme notunda 6 Şubat afetinin ekonomik etkilerini ve maliyetini inceledi. Notu, normalleşmenin uzun süreceği ve normalleşme için hanelerin ve işletmelerin daha çok desteklenmesi gerektiği bulgusuyla bitiriyor Burcu. Geçen hafta Hatay’daydım ve normalin, normalleşmenin Hatay için oldukça uzak kavramlar olduğunu tecrübe ettim. Reyhanlı yolu üzerinde olduğundan Kırıkhan’daki yıkımı görüyorum her gidişimde ama Antakya’ya gitmeyi yüreğim kaldırmadı bu sefer. Ağlamaktan kaçmaya çalışıyor insan, sosyal medyada önünüze bir şekilde düşen videolar buna izin vermese de. Ağlamak kaderiniz oluyor. Tıpkı oğlunu, gelinini ve torununu depremde kaybeden Sultan yenge ve iki oğlunu kaybeden Rüveyda teyze gibi. Canım yanıyor diyerek gözyaşlarını silmeye çalışıyorlardı.
Şimdi ben sorsaydım teyzeme ve yengeme size bir milyar lira versek acınız azalır mı diye; değil bir milyar, dünyayı önüme sersen dindirmez acımı demezler miydi? Canlar gittikten sonra harcama yapmak değil, canları koruyacak şekilde harcama yapmaktır önemli olan da derlerdi belki.
2023 nüfus verileri ve deprem
6 Şubat’ın yıldönümünde 2023 nüfus verilerini yayımladı TÜİK. Türkiye’nin nüfusu bir önceki yıla göre sadece yüzde 0,11 ya da 92.824 kişi artmış. Bu azalmada yabancı nüfustaki azalmanın önemli bir etkisi var. Bir önceki yıla göre Türkiye’deki yabancı nüfus 253.292 kişi azalmış. Bu azalmanın da büyük ölçüde İstanbul, Antalya ve Ankara’da gerçekleştiği görülüyor. Üç ildeki toplam yabancı nüfus kaybı 191.911 kişi, yani ülke genelindeki yabancı nüfus kaybının %75,8’i. Yabancı nüfusu dışarıda tutup vatandaş sayısındaki değişimi hesapladığınızda 2023 nüfus artışı yüzde 0,42 çıkıyor. Oysa yıllık nüfus artışı 2022’de %0,708, 2019-2022 döneminde ise yıllık ortalama %0,84’tü. Aradaki bu fark, hem doğum hızının azalmasından hem de 6 Şubat’taki kayıplardan kaynaklanıyor olmalı.
Türkiye’nin 2023’teki yıllık nüfus artışı, artış oranı 2022’deki kadar olsaydı 510.697 kişi, artış oranı 2019-2022 dönemindeki ortalama kadar olsaydı 627.356 kişi olacaktı. Yani nüfus artışı potansiyelin 418-535 bin altında gerçekleşmiş. Potansiyelden bu sapmanın 253.293 kişilik kısmının yabancı nüfustaki azalma olduğunu düşünürsek geriye 165-281 bin kişilik bir sapma kalıyor. Doğurganlık hızındaki azalmayı kontrol etmek için 0 yaşındaki nüfusun değişimine bakabiliriz. 2023’te 2022’ye kıyasla sıfır yaşındaki, yani yeni doğan nüfus 75.364 kişi azalmış. Bunu sapmanın bir nedeni olarak dikkate aldığımızda nüfustaki sapmanın geriye kalan ya da büyük ihtimalle depreme bağlı kısmı ise 89-206 bin kişi ediyor. Oysa resmi kayıtlara göre afette vefat eden kişi sayısı 53.537 kişi. O zaman, nereye gitti bu insanlar diye sormak gerekiyor.
Afet kırılganlığını gerçekten azaltmak istiyorsak mekânsal planlama şart!
81 il deprem riskine göre 1 (en yüksek risk) – 5 (en düşük risk) şeklinde sınıflandırıldığında, nüfusun ve katma değerin büyük kısmının deprem riski yüksek illerde yoğunlaştığı görülüyor. (Şekil 1) Öyle ki 2023 itibarıyla nüfusun yüzde 29,8’i deprem riski en yüksek grupta, yüzde 42,1’i ise en yüksek ikinci risk grubundaki illerde ikamet ediyor. Diğer taraftan söz konusu iki gruptaki iller Türkiye’nin 2022’deki GSYH’sinin 2022’de yüzde 76,4’ünü sağlamış. 6 Şubat depremleri, afetlerin nüfus ve üretim üzerindeki yıkıcı etkilerini ve Türkiye’nin afet kırılganlığını azaltıp, direncini artırmasının bir zorunluluk olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu bağlamda nüfusun ve üretimin deprem riskinin görece düşük olduğu üçüncü, dördüncü ve beşinci risk bölgelerine doğru kaydırılması politik öncelikler arasında yer almalı.
Şekil 1. Türkiye’de nüfusun ve GSYH’nin deprem riskine göre sınıflandırılmış il gruplarına dağılımı (%)
Kaynak: AFAD, TÜİK, TEPAV hesaplamaları
6 Şubat’la ilgili pek de konuşulmayan diğer önemli bir husus ise yeni nüfus yoğunlaşma bölgelerindeki altyapı yetersizliği. Örneğin TÜİK verilerine göre Reyhanlı’daki nüfusun 2023’te bir önceki yıla göre %4,98 arttığı görülüyor ama ilçenin nüfus artışının verilere yansıyanın oldukça üzerinde olduğunu geçen haftaki Hatay ziyaretimde tecrübe ettim. Artan nüfus yoğunluğu ilçenin altyapısının kaldıramayacağı düzeyde olduğundan elektrik ve su kesintisi ile trafik sıkışıklığı gibi problemler çok sık yaşanıyor. Dolayısıyla normalleşme aksiyonları çerçevesinde konut inşasının hızlanması kadar, yeni nüfus yoğunlaşma bölgelerinde altyapının geliştirilmesine yönelik yatırımlara da öncelik verilmeli.
Ben, 6 Şubat depremlerinde akrabalarını, dostlarını kaybeden, evi yıkılan, anılarını oluşturan mekanlar yeryüzünden silinmiş yüzbinlerce insandan biriyim. Her 6 Şubat bir daha yaşanmasın temennileriyle, kayıplarımızı anmakla geçecek bir ömür; tıpkı 17 Ağustos gibi, 27 Aralık gibi. Büyük kayıplara neden olan depremler listesine bir tane daha eklemek istemiyorsak, depremin bizim coğrafyamızın bir gerçeği olduğunu kabul etmeli ve depreme daha hazırlıklı mekanlar geliştirmeye yönelik doğru yatırımları hızlandırmalıyız.