TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının üzerinden iki yıl geçti. Ukraynalıların dezavantajlı durumlarına rağmen özgür ülkeler arasında yer almak uğruna büyük bedeller ödeyerek ülkelerini kahramanca savunmalarına tanık olmaktayız.
Bu dönemde Türkiye’nin savaşın durdurulmasına yönelik ve halen sürdürülen önemli girişimlerine tanık olduk. Kısa bir süre önce bir günlük ziyaret için Türkiye’ye gelen Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşerek savaşın gidişatı hakkında görüşlerini aktardı. Türkiye başından beri Rusların haksız saldırısına karşı Ukrayna’ya destek veriyor. Bir oldu-bitti ile 10 yılı aşkın bir süredir Rusya’nın işgali altında bulunan Kırım’daki durumun yasal olmadığını ve bu topraklardaki Rusya egemenliğini tanımadığını uluslararası arenada duyuruyor.
Öte yandan; Türkiye’nin Montrö Sözleşmesinin 19. Maddesini uygulayarak Türk Boğazlarını savaşan tarafların savaş gemilerine kapamasının, buna ilaveten tırmanmanın önlenmesi çabaları doğrultusunda gerek kıyıdaş olmayan ülkelerin, gerek Rusya’nın (orijinal bağlanma limanı Karadeniz’de bulunan) savaş gemilerinin Karadeniz’e geçişlerine izin vermemesinin çok önemli yansımaları olmakta.
Nitekim Karadeniz’deki gelişmeler Türkiye’nin önemli bir kazanımına yol açmakta. Şöyle ki; Rusya’nın 2023 Temmuz ayında “Tahıl Koridoru” anlaşmasından çekilmesi ve Ukrayna’dan yük taşıyan gemilerin yeni bir rota ile Romanya, Bulgaristan karasularını kullanarak İstanbul Boğazına ulaşmalarının mümkün olması üzerine, bunlara tehdit oluşturan Rus donanması bir anlamda işlevsiz kaldı denilebilir. Bu arada Türkiye, NATO müttefikleri Romanya ve Bulgaristan ile oluşturduğu görev gücü ile Karadeniz’deki mayınların temizlenmesi işlevini de başlattı.
Kaldı ki, donanması yok denilecek kadar önemsiz sayılan Ukrayna’nın Batı tarafından sağlanan seyir füzelerinin yanı sıra, ulusal olanaklarını kullanarak ürettiği yaratıcı teknolojiler içeren deniz dronları sayesinde denizde önemli kazanımlar sağladı. Nitekim “Sivastopol” da konuşlanan Rusya donanmasına ve liman tesislerine önemli kayıp ve zarar verdirdi ve verdirmeye devam ediyor. Ukrayna’nın asimetrik biçimde yürüttüğü bu deniz savaşlarında açık kaynaklardan sağlanan doğrulanmış verilere göre, Mart 2020 - Aralık 2023 tarihleri arasında Rusya’nın kayıpları 21 gemi ve bir denizaltı olarak tespit edilmiş. Rusya’nın tüm Karadeniz donanmasının 80 gemiden (küçük ölçüdeki kıyı koruma devriye gemileri hariç) oluştuğu göz önüne alındığında meydana gelen kayıpların yarattığı tahribat daha da belirginlik kazanmakta. Bu gelişme, Rus donanmasının Karadeniz’in doğu kısmına, 600 km uzaklıktaki “Novorossiysk” limanına doğru çekilmelerine yol açmış görünüyor.
Öte yandan Karadeniz, enerji boru hatları ve doğalgaz sondaj çalışmaları bakımından Türkiye açısından büyük önem taşıyor. Bu bakımdan Rusya’nın diğer limanlardaki savaş gemilerinin boğazlardan geçmemesi için kurallar sıkı bir şekilde uygulanıyor. Rusya’nın uygulamayı delmek amacı ile birkaç kez başarısız girişimlerde bulunduğu da bir gerçek. Doğal olarak aynı uygulama Karadeniz dışındaki ABD ve diğer NATO müttefikleri için de geçerli. Böylelikle Karadeniz’deki dengeler korunarak Rusya’nın olası yeni itiraz ve baskıları da engellenmiş oluyor.
Karadeniz’de Türkiye ile Rusya arasında tarihten kaynaklanan rekabet devam ediyor. Kırım’ın haksız ilhakı ile savaş öncesi adeta bir Rus gölüne dönüşen bu sularda, Ukrayna’nın, kayda değer bir donanması olmamasına rağmen, Rus donanmasına karşı başarılı bir şekilde yürüttüğü aşındırma, bir bakıma Türkiye’nin eline güç katmakta. Bu durumun Türk donanmasının Karadeniz’de giderek baskın güç haline gelmesine yol açtığını belirtmek yanlış olmayacak. Türkiye’nin Milgem projesi çerçevesinde ürettiği modern su üstü gemilerini ve yeni nesil denizaltıları da göz önüne aldığımızda, gelişmelerin, aynı zamanda müttefiklerimiz bakımından da memnuniyet verici olduğunu da varsaymak gerekir. MİLGEM’den söz etmişken, Türkiye’nin savaş öncesi başlayan bir proje çerçevesinde, Ukrayna deniz kuvvetleri için denizaltılarına karşı donanımlı iki adet Korvet inşa ettiğini ve Cumhurbaşkanı Zelensky’nin 8 Mart’taki Türkiye ziyareti sırasında söz konusu savaş gemilerini incelediğini de belirtmek gerekir.
Akla şöyle bir soru geliyor: Boğazların savaş gemilerine kapatılması durumu devam eder mi, yoksa donanması giderek sıkışan Rusya, Türkiye’nin Karadeniz’de artan hâkimiyetine karşı çıkar mı? Ancak, iki yıldan beri süren savaşta Rus donanmasının beklenenin aksine ciddi bir performans sergileyemediği göz önüne alındığında, Türkiye’nin elini fazla zorlamayacağını ve hâlihazır statükonun devam edeceğini ileri sürmek yanıltıcı olmayacak.
Diğer yandan, Türkiye’nin müttefikleri ve özellikle ABD’nin Ukrayna’ya destek için Karadeniz’e donanma unsurlarını göndermek istediğini de biliyoruz. Nitekim bunu daha önce 2008 yılında Rusya’nın Gürcistan’a karşı başlattığı çatışmalarda insani yardım amacı ile istemişler, ancak Montrö’deki sınırlamaları çok aşan tonajdaki savaş gemilerinin geçişi Türkiye tarafından uygun uygun bulunmamıştı. Her hal ve karda, Karadeniz’de gerginliği arttıracak adımların bir anlamda Türkiye tarafından önleniyor olmasının müttefiklerimizi de rahatlattığını varsaymalıyız.
Kaldı ki Türkiye ve Rusya arasında tarihten kaynaklanan iç içe geçmiş ilişkiler ve Putin’in Rus emperyal amaçlarını sıkça dile getirdiğini izleyen Türkiye’nin Karadeniz’de statükonun korunmasına önem vermesinin taraflarca yadırganmaması gerekir.