Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Teşvik vermek için kendine çekidüzen vermek gerekir

    Hasan Ersel, Dr.23 Kasım 2007 - Okunma Sayısı: 1318

     

    19 Kasım 2007 tarihli yazımda "teşvik verelim de firmalar şu işi yapsınlar" demenin pek bir işe yaramayacağından çünkü firmalar için yanlış bilgi vererek avantaj sağlamak olanaklıysa teşvik verenin beklediği sonucun da elde edilemeyeceğinden söz etmiştim. Peki "olmuyormuş" deyip ellerimizi böğrümüze bağlayıp oturacak mıyız? Ya da buna rağmen teşvik vermeye devam edenlerin tümü mü cahil?

    Bu yıl, İsveç Merkez Bankası'nın Alfred Nobel adına koyduğu iktisat bilimleri ödülünü paylaşanlardan Roger Myerson'un katkısı, işte bu noktada önem taşıyor. Myerson soruna farklı bir açıdan yaklaşıyor. Sorduğu soru şu: Hangi koşullar sağlandığında firmaların doğru bilgi vermesi kendilerinin çıkarınadır? Bu koşulları belirleyebilirsek bunları sağlayan bir mekanizma oluşturabiliriz. Bu mekanizma çalıştırılarak da beklenen sonuç alınabilir. Konumuza dönersek, bunun anlamı teşviklerin başarılı olmasını istiyorsak önce firmaların doğru bilgi vermelerini sağlamak için ne yapmalı, nasıl bir düzen kurmalı sorusunu sormak gerekir.

    Myerson'un bu bağlamda önerdiği çözüm, bütün firmaların "tam güven duyduğu" bir merkezin varlığına bağlı. Her firmadan kendileri ile ilgili özel bilgileri "gizli" olarak bu merkeze iletmeleri isteniyor. Merkez, bu bilgilerin ışığında neler yapılacağını belirliyor ve firmaların bu karara uymalarını sağlıyor. Bu tür bir iletişim sistemine "doğrudan açıklama mekanizması" deniyor. Bu çerçeve içinde bir başka önemli tanım da "özendirim uygunluğu". Bir firmanın, diğerlerinin dürüst ve merkeze itaatkâr olduğu durumda, yanlış bilgi vererek avantaj sağlayamayacağı böyle bir mekanizma için "özendirim uygunluğu" koşulunu sağlıyor deniyor. İşte bu Myerson bu iki kavramı kullanarak iktisada önemli bir teorem katıyor. O da şu: Herhangi bir mekanizmanın verdiği sonucu verecek özendirim uygunluğu koşulunu sağlayan bir doğrudan açıklama mekanizması vardır.

    Konumuz bağlamında, bu teorem, "Uğraşırsanız teşviklerin amaca uygun olarak kullanılabileceği bir düzen kurmak olanaklıdır" diyor. Ama "bu iş kolaydır, bir teşvik kanunu çiziktiriverin, önünüze bir sorun gelince de sırf onu o anda çözebilmek ya da çözmüş görünmek için yönetmelik düzenleyiverin" demiyor. Tam tersine, "bu işi bir mimarın yaptığı gibi bir tasarım sorunu olarak görün, tüm detaylarıyla çözün" diyor. Tabii ondan sonra da uygulamaya başlandığında, bir sürü sürprize de hazırlıklı olmak gerekiyor.

    Dürüstlük ve itaatkârlık

    Dikkat edilirse bu çerçeve içinde çok önemli bir varsayım var. O da devletin (konumuz bağlamında merkez) güven duyulan ve yetkin bir kurum olması. Devletin, kendisine verilen bilgileri amacı dışında kullanacağını bilen birisi bu bilgileri vermez. Öte yandan hiç kimse, kendi kafasında, binlerce tanıdığı/tanımadığı firmanın dürüstlüğüne ve devletin talimatlarına uyacağına (itaatkâr olmak bu demek) kefil olmaz. Ama devletin dürüst ve itaatkâr olmayan firmalara karşı yaptırım gücü olduğu ve bunu kullanacağına emin olursa, bu insanlar için yeterli olabilir.

    Bürokrasinin siyasallaştırılması, devletin bu özelliğini kaybetmesine yol açtığı için yanlıştır. Geçmişte TCMB ile bankalar arsındaki yapılan ve gizli olması gereken işlemlerin açıklanması için tutturan politikacılar bu nedenle devletin güvenilirliğine izleri hâlâ yaşayan ağır darbeler vurmuşlardır. İkide bir af çıkaran siyasiler, aslında, itaatkâr olmamayı öğütlemektedirler.

    IMF yeni yayımlanan 4 Mayıs 2007 tarihli raporunda da "reform yapın" demiş!


    Bu köşe yazısı 23.11.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır