Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    En uygun ihale yöntemini bulmayı dilemek kolay

    Hasan Ersel, Dr.26 Kasım 2007 - Okunma Sayısı: 1332

     

    20 Kasım 2007 tarihli Referans gazetesinde aşağıdaki haber yer aldı:

    "Başbakan Erdoğan, [...] 'en düşük teklifi verenin kamu ihalelerini alması' konusunda 'Yasa, en düşük teklifi verene diyor ama burada bir düzenleme yapacağız. Ben bu işe karşıyım, yanlış' dedi. Erdoğan ihalelerde aranması gerekenin firmaların geçmişte yaptığı işlerin ve ihalede verdikleri fiyatın uygunluğu olduğunu vurgularken bu kapsamda müteahhitlerin itibarını koruma konusunda hassasiyet göstereceklerini belirtti [...]  Erdoğan 'Yasada sıkıntı var. Adam gelip Yüzde 60 kırım yapıyor, ondan sonra da işi bitirmeyip kaçıp gidiyor' dedi."

    Bu habere göre başbakan devlet ihalelerinin yapılış biçiminden kaynaklanan iki ciddi iktisadi sorunun varlığından şikayetçi. Bunlardan ilki en düşük fiyat teklifini veren işi en iyi yapan olmayabilmesinden kaynaklanıyor. İşi bırakıp kaçan bunun uç örneği. Bu öncelikle kamunun ihale yapmadan beklediği yararın sağlanamamasına yol açıyor. Bu iktisatta ahlâki zarar  (moral hazard) adı verilen sorunun doğması demek.

    Devletle iş yapmama

    Başbakan, müteahhitlerin itibarını korumaktan söz etmesi bir de ters seçme (adverse selection) sorunu olduğu anlamına geliyor. İhaleleri kazanan, bazı müteahhitlerin işi hakkıyla yapmamaları "müteahhitler güvenilmez kişilerdir" izleniminin doğmasına yol açıyor. Yıllar önce bir arkadaşım anlatmıştı: Onunla tanışmak isteyen bir müteahhit kendisini tanıtırken "kesinlikle devletle iş yapmamış olduğunu" eklemek gereğini duymuştu. Oysa, normal olarak, devletin tercih ettiği bir müteahhit olmanın gurur verici bir referans olması gerekirdi.

    Anlaşılan hükümet, iktisadın teknik açıdan çok zor bir alanına girmeye hazırlanıyor. O da en uygun ihale yönteminin bulunması sorunu. İlk bilinen ihalenin MÖ 500 dolaylarında Babil'de yapıldığı ve o günden beri bu sorunun yanıtı arandığı göz önüne alınırsa, iş pek de öyle kolay değil. İşin zorluğunun altını çizmek için ihale kuramına önemli katkı yapanlara Nobel iktisat ödülü verildiğini (1996'da William Vickrey, 2007 de Eric Maskin ve Roger Myerson) de ekleyeyim.

    Doğrusu, Başbakan'ın konuşmasından ne yapılmak istendiği pek anlaşılmıyor. Çünkü "firmaların geçmişte ne yaptıkları işlere bakmanın" fiyatlama yöntemiyle ilgisi yok. Bu ihaleye kimlerin katılabileceğinin belirlenmesiyle ilgili. İlk bakışta anlamlı gibi görünüyor ama, devlet ihalelerine yeni firmaların girmesini önlemek gibi de, rekabet ortamını bozucu çok önemli bir zaafı var. "İhalede verdikleri fiyatın uygunluğu" ile ne söylenmek istendiğini de anlamadım. Neye uygun olmakta söz ediliyor? Uygunluk ölçütü ne? Bunu kim belirliyor?

    İhale niçin yapılır

    Kabaca ifade etmek gerekirse ihale bir malın değerini belirlemek ve bu değeri ona veren kişinin almasını sağlamak için yapılır. Ancak bunun rastgele değil, bazı amaçları sağlayacak biçimde olması beklenir. Bu amaçları şöyle ifade edebiliriz:

    1) Etkinlik: İhale sonunda mal, ona en yüksek değer verene gitmelidir. "Bunda ne var, tabii öyle olacak" diye düşünebilirsiniz. Ama ihaleye giriş sınırlandırılmışsa o mala en çok değer veren, değil bir başkası ihaleyi kazanabilir. Buna önemli bir örnek özelleştirmedir. Çoğu kez, özelleştirme sonunda bundan en çok etkilenen, dolayısıyla özelleştirilen mala en yüksek değer biçen tüketiciler, özelleştirme ihalesine katılamamaktadırlar.

    2) Hasılatın en çoklanması: Bazı ihalelerde bir malı kimin alacağı satıcı için o kadar önemli değildir. Bu durumda, ihalenin amacı en çok hasılat sağlanmasıdır. (Örneğin ihaleyle kereste satışı)

    3) Bilginin bütüncülleştirilmesi ve açıklanması: İhalelerde verilen teklifler, katılanların, dışarıdan bakan birisinin gözleyemeyeceği özelliklerinin etkisiyle belirledikleri talepleridir. İhale fiyatları yoluyla bu konuda bilgi edinilir. Örneğin merkez bankaları, para piyasalarında yaptıkları çeşitli ihalelerle piyasanın durumuna ilişkin bilgi toplarlar ve buna dayanarak para politikasını oluştururlar.

    4) Değerleme ve fiyatı bulma: Bazı ihalelerde "muammen bedel" yoktur. Yani ihale baştan belirlenmiş bir fiyattan başlamaz. İhale, fiyatın ne olacağını kestirebilmek için yapılır. Borsada açılış fiyatının belirlenmesi için emirlerin toplanmasının nedeni budur.

    5) Saydamlık ve dürüstlük: Ciddi bir ihalede kurallar bellidir, açıktır ve katılan herkese eşit bir biçimde uygulanır. Bu nedenle de yolsuzluğu önleme şansı daha çok olan bir mekanizma olarak kabul edilir.

    6) Hız ve düşük maliyet: Bir malın satılmasının bazen hızlı olması önemlidir. Örneğin sebze/meyve halinde yapılan satışlarda bu özellik çok önemlidir. Çünkü toptan satış işleminin çabuk gerçekleşmemesi durumunda sebze ve meyveler bozulabilir. Öte yandan, ihaleyi yapan açısından, bir malı almak isteyeceklerin tümüne ulaşıp onlardan teklif alabilmenin maliyetinin düşük olması da önemlidir. Bu özelliğin sağlanması, kamu kesiminin mal alımı ve özelleştirme gibi konularda önem taşımaktadır.

    7) Rekabetin sağlanması: Özelleştirmede ihaleler uygun bir biçimde yapılarak kamu tekelinde olan işletmelerin birbiriyle rekabet edecek farklı firmalar tarafından alınması sağlanabilir. Bu yolla da sonuçta söz konusu firmaların içinde bulunduğu kesimde, kamu mülkiyetindeki tekelden rekabetçi ortama geçilmesi sağlanabilir. (Örneğin elektrik endüstrisi).

    Bu amaçların her birinin önemli olduğuna kuşku yok. Ama iş uygulamaya geldiğinde bunların hepsini birden sağlamaya kalkışmanın zor, hatta olanaksız, olduğu da bir gerçek. O zaman, bu amaçlardan birisini sağlayabilmek için bir başkasından ödün vermek gerekecek. Verilen her ödün de, o ihale için bir eleştiri konusu ve ihaleyi yapana da yazılmış bir fatura olacaktır.

    AB yöntemleri akılcı

    Üstelik sorun burada da bitmiyor. İhaleye girenlerin yaşamda tek yaptıkları iş bu ihaleyi kazanmaya çalışmak değildir. İhaleyi kendi çıkarları doğrultusunda değerlendirecek ve nasıl davranmaları gerektiği konusunda stratejiler oluşturacaklardır. Bu stratejik davranışlar başkalarının ihaleye girmemesini sağlamak ya da ihalenin sonucunu önceden belirleyecek işbirliği yapmak gibi, sonuçta ihaleyi yapanın amacına, hatta kamu düzenine, ters düşen noktalara kadar varabilir. İhale yönteminin bu tür stratejik davranışlardan avantaj sağlamayı olanaksız kılamasa bile zorlaştırması gerekir. Bu ise çözümü hiç de kolay olmayan bir başka sorundur.

    İşte tüm bu nedenlerle uygun ihale yöntemi bulmayı dilemek kolay, ama gerçekleştirmek zordur. Bu konuda Avrupa Birliği'nde kabul edilen yöntemleri anlayarak benimsemek, akıllıca (en azından maliyet açısından etkin) bir yol gibi görünüyor. Çünkü Avrupa Birliği bu yöntemlere ulaşırken bu konuları tüm boyutlarıyla bir kez daha enine boyuna düşünmek zorunda kalmıştı.


    Bu köşe yazısı 26.11.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır